islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5629
EURO
34,8962
ALTIN
2.428,69
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
24°C
İstanbul
24°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C

15 Temmuzu Nasıl Anlamalıyız?

15 Temmuzu Nasıl Anlamalıyız?
20 Temmuz 2018 07:29
A+
A-

Elbette ki 15 Temmuzu unutmayacağız ve unutturmayacağız. Lakin burada unutulmayacak olan bir tarihten ziyade bizi 15 Temmuza götüren nedenler olmalıdır. 15 Temmuz bizim için bir işaret fişeğidir, fakat zihnimizde aydınlattığı anlam çok daha derindir.

15 Temmuz aslında Türkiye Cumhuriyetinin geçmişten bu yana yürüttüğü “insan kaynaklarını yönetme” politikasının bir sonucudur. Meşhur hikâyedir; Çocuğun birine babası çok zor bir yapboz almış ve parçaları birleştirmesini ister. Çocuk yapbozu çok kısa zamanda çözünce babası bu kadar kısa zamanda nasıl çözebildiğini sorar. Çocuk, “babacığım, yapbozun altında insan resmi vardı, onu tamamlayınca çözüldü”diye cevap verir. İnsanı tamamlarsanız bütün problemi çözmüş olursunuz…

Türkiye’deki sisteme hâkim olan kurumları kendi Kemalist ideolojilerinin yılmaz savunucusu olarak seçen güçlü irade bu yolla ülkeye her 10 yılda bir ayar vermiş, ihtilal yapmış, ülkeyi kendilerine göre kendi rotalarına çevirmeye çalışmıştır. Özetle, sisteme hâkim tepelere gözcü seçerken ülkenin insan kaynağını adil ve tarafsız bir şekilde kullanarak belirlemek yerine, sadece kendi ideolojisine ram olan kişileri seçerek sistemi yaşatmaya çalışmışlardır.Ordu, YÖK, Anayasa Mahkemesi; ordunun bütün kademeleri ve diğer bütün önemli kurumlar ideolojik ve taraflı bir yaklaşımla, belli zihniyete sahip kişilere teslim edilmiştir.

Ülkenin bütün kurumlarına hâkim olan bu ideolojinin dünya görüşü ile ülke insanının büyük çoğunluğunun dünya görüşü uymadığı için, ülke insanı siyaset de dâhil olmak üzere çeşitli metotlarla mevcut insan kaynakları yönetimini değiştirmek istediyse de başarılı olamamıştır. Nihayetinde Refah Partisinin kapatılması ve rahmetli Erbakan Hoca’nın tepesindeki kılıca rağmen askerle tam mutabakat halindeyiz demesi ülkenin muhafazakâr insanında “bu iş bu yolla da olmayacak” inancını pekiştirmiştir.

Bu ahval ve şerait yıllardır gayri nizami usullerle ve muhafazakâr maske iledevlete sızmaya çalışan FETÖ için münbit bir sosyolojik zemin oluşturmuştur. Daha önce değişik siyasi hareketlerle iş birliği yapan bu örgüt mevcut muhafazakâr iktidarın,  Kemalist hâkim güçlerce maruz kaldığı ölümcül siyasal saldırıları da fırsat bilerek, alanını akıl almaz bir şekilde genişletmiştir. AK Parti kapatma davasında oylamanın 6-5 sonuçlanması, Ak Partiyi kuran iradenin tümüyle iktidardan uzaklaştırılmasının kıyısından dönülmesi FETÖ için alanı daha da genişletmiş, gücünü arttırmasına vesile olmuştur. Neticede Kemalist güçlerin siyaseten öldürücü saldırısı FETÖ yardımıyla bertaraf edilmiştir.

Bu olayların sonucu insan kaynaklarının yönetimiyle kendisini göstermiş, insan kaynağı oluşturma ve yönetme konusunda devletten daha hazırlıklı olan FETÖ bu maharetiyle bütün kurum ve kuruluşlarda önce insan kaynakları daire başkanlığını, daha sonra da özellikle polisin ve askerin istihbarat daire başkanlıklarını ele geçirmiştir.  Gün akşam olduğunda ise artık çizgi film karakteri He-Man gibi “güç bende artık!” demiştir. FETÖ’nün özet bir tanımını yapmak gerekirse;  “insan kaynağı yetiştirmek ve bu insan kaynağını kendi amaçları doğrultusunda yönetmek suretiyle devletin bütün kurum ve kuruluşlarını ele geçirmektir” diyebiliriz.

Şimdi hepimizin bildiği bu hikâye bize 15 Temmuzdan sonra en önemli tedbirin insan kaynağını doğru yetiştirmek ve doğru kullanmak olduğunu vaz eder.

İnsan kaynağını doğru yönetememe hastalığı bugün toplumun en küçük hücresi olan aileden tutun da  sivil toplum örgütlerine, siyasi partilerden devlet kadrolarına kadar bütün alanlarda kendini göstermektedir. Yazımızın mahdutluğu dolayısıyla çok derine inmeden konuya siyasi partiler düzeyinden başlarsak, Türkiye’de su yatağına akmamaktadır.  Siyasi parti mensupları için tuttuğunuz ip merkeze gidiyorsa bu ipi çekerek epey mesafe alabiliyorsunuz. Siyasete gönül vermiş insanlar için marifet ve maharet çok arka planda kalıyor. Günümüzün moda deyimiyle “referans yoluyla ilerleyebiliyorsunuz”. Bunun en somut örneği; Refah Partisindeki sağlıklı siyasi süreçler sayesinde sağ cenahın kendi doğal liderini bulmuş olmasına rağmen,  solun henüz bulamamış olmasıdır. Bu “insan kaynağı yönetimi anlayışı” devam ettiği sürece de bulacak gibi görünmemektedir. CHP’nin son seçimlerde Başkan adayı olan Sayın Muharrem İnce’nin, Türkiye’nin sorunlarının çözüm önerilerine ilişkin hemen hiç bir şey söylemeden kampanyayı bitirmesi aslında durumu daha da müşahhas hale getirmektedir. İnsan kaynağı olarak en zengin potansiyele sahip olan CHPyönetimimaalesef Türkiye’nin problemlerini ve çözüm önerilerini bilen insanları yıllardır konuya dâhil etmediği gibi, son seçimde debu insan kaynağını “istikbalde merkez çekirdeğe rakip olur” endişesiyle kullanamamıştır.

Ak Parti’de durum CHP gibi olmasa da suyun yatağına aktığı söylenemez. Kısa zaman önce yüksek sayıda il başkanının ve belediye başkanının istifa etmesi/ettirilmesi aslında durumun somut bir örneğidir. Başkanlıkla partinin ayrı ayrı oylanması da durumu net bir şekilde gözler önüne sermiştir. AK Parti lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sağın ve partinin doğal lideri olması tutkal vazifesi görmesine rağmen, problem saklanamaz ve üstü örtülemez bir şekilde ortadadır.

Yeni Türkiye kurulurken ihdas edilen kurumlardan birinin insan kaynakları ofisiolması meselenin artık bir devlet meselesi olarak kabul edildiğinin en bariz göstergesidir.

Son zamanlarda baş gösteren sürekli eleştirme hastalığınakapılmadan konuyla ilgili çözüm önerilerini de sıralayarak konunun çözümüne bir katkı sağlamak gerekmektedir. İnsan kaynağı yetiştirme kısmı yazımızın konusu olmadığı için, bunu bir başka yazıya bırakmak üzere insan kaynağını yönetirken ya da seçerken nelere dikkat etmemiz gerektiğiyle ilgi prensiplerimizi ortaya koymaya çalışalım:

* Devlet her türlü mezhebin ya da etnik grubun kendini temsil edebildiği bir yer olmalıdır. Sosyal barışın başka bir tanımı ya da izahı yoktur.  Kendi siyasi görüşümüz her toplum kesimini kucaklamalı ve bu toplum katmanlarının her biri, emanet ve liyakat ölçüsüne uymak şartıyla devlet yönetiminde yer bulmalıdır.

*Ehil insanların oluşturduğu insan kaynakları değerlendirme kurulları oluşturulmalıdır. Zamanında itfaiye mülakatında lise diplomasına baktığım genç, liseyi neden geç bitirdiğini sorduğumda “ortaokuldan sonra hafızlık yaptım” demişti. Bir diğeri “liseyi neden erken bitirdin?” soruma “efendim, ben çok zeki olduğum için ilkokulda sınıf atladım” diye cevap vermişti.İnsanlara soracağınız soruların aklınıza gelmeyecek cevapları olabilir. Bu nedenle insan kaynaklarının tasnifiyle görevli kişilerin insana dair her halle ilgilenmeleri gerekmektedir.

*Yatayda ve dikeyde derecelendirilmiş insan kaynakları havuzu oluşturulmalıdır.

*İslam Medeniyetinin çocukları olarak birini görevlendirmeyi kendi zihnimizde “emaneti tevdi etmek” olarak kavramsallaştırmak zorundayız. En azından komşu pazara giderken çocuğunu kime bırakacağı konusunda nasıl hassasiyet gösteriyorsa, bu emaneti tevdi ederken de aynı hassasiyeti göstermeliyiz.

* Devleti yönetmek bir siyasi irade gerektirse de işlerin yürütülmesi teknik bilgi ve beceri gerektirir. Geçmişte Orman Bölge Müdürünün Liman Bölge Müdürlüğüne atandığı bu ülkede artık teknik konuların,  uzman teknik adamlar tarafından yönetilmesi gerektiğigöz ardı edilmemelidir.

*Eşitler arasında bir referans gerektiği toplumda kabul edilse de insanın en büyük referansı geçirdiği ömürdür. Bölgecilik, akrabalık, aynı cemaatten olma,  tanıdık olma, menfaat devşirme vb. gibi adil olmayan yöntemlerle ilerlemelerin önüne geçilmelidir.

*Son olarak; tecrübekıymetlidir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.