islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3330
EURO
35,1966
ALTIN
2.247,79
BIST
8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Salı Hafif Yağmurlu
9°C
Çarşamba Az Bulutlu
12°C
Perşembe Çok Bulutlu
11°C
Cuma Az Bulutlu
12°C

Bilim Adamı İle İlim İnsanı (Âlim) Aynı Nitelik Taşıyan Kimseler midir?

Bilim Adamı İle İlim İnsanı (Âlim) Aynı Nitelik Taşıyan Kimseler midir?
28 Aralık 2023 14:00
A+
A-

Soru: Hocam! Kafam iyice karıştı. İlim veya bilim ile uğraşan uzmanlara, akademisyenlere ne demeliyiz? Bunlar aydın mıdır? Münevver midir? Bilim insanı mıdır? Âlim midir? Kısacası kaç çeşit bilim veya ilim insanı vardır?

Ârif: Eskiden bilim insanlarına ulemâ denilirdi yani ilim erbabı. Soruna kapsamlı bir cevap verebilmem için, ilk önce ilim nedir üzerinde durmalıyız. İlmin bir yönü müspettir. Yani burada ilmî gerçekler, bilimsel ve zâhirî yönüyle ispatlanır. Diğer bir yönü de bunu tamamlayan manevî açılımdır. Buna göre iki çeşit âlim vardır diyebiliriz. Biri bilimselliği ile bilinen bilim insanı, diğeri de hadiselere hakikat ve maneviyat penceresinden bakan ilim insanı.

Soru: İsterseniz ilk önce bilimsel bilim ile iştigal eden bilim insanlarının özelliklerinden bahsedelim. Bunlara herhalde bugün pozitivist bilimciler diyoruz, doğru mu? Peki, geçmişte de bu kesim var mıydı? Bunlara o zamanlar ne deniyordu?

Ârif: Geçmişte bu zümreye ulemâ-yı rüsûm denilirdi. Rüsûm, resimler demektir. Yani bu bilim insanları, işin resminde kalan, yani manaya dayalı metinleri bile manasından uzak olarak bilgi yükleyenlerdir. Yani pozitivist bilim insanı, psikoloji, ilahiyat gibi ruh ve mana ilmiyle meşgul olsa dahî manadan ve maneviyattan bihaberdir. Bunlardan bazıları, akıl erdiremedikleri metafizik konulara bütünüyle mesafeli olmaları ve hatta inkârcı bir tutum sergilemeleri sebebiyle cahil hükmündedir.

Soru: Peki, sizin ifadenizle hadiselere hakikat ve maneviyat penceresinden bakan ilim insanın özelliği nedir?

Ârif: Eskiler, bu âlimlere ulemâ-yı muhakkikin derdi. Bu âlimlerimiz, müspet bilimlerin ötesinde iman ve İslâm’ın sancaktarını yapan, insanlara hakikî ilmin yol ve yöntemini gösteren mürşit veya âriflerdir. Maneviyat büyüklerimiz olarak da tanımlayabileceğimiz bu âlimler, hakikatten ve muhabbet-i ilâhîyeden haberdar olduklarından ve hatta bu hakikî ilme âşinâ kılındıklarından dolayı Hak üzere konuşur, Hak’la bilir, Hak’la söyler ve Hak üzere gider. Hakk’ı kâim kılmak için gayret eder, insanlara dünyevî ve uhrevî istikamet gösterir.

Soru: Enteresan. Peki, hakikati esas alan İslâm âlimlerinin nezdinde ilim nedir, gayesi nedir?

Ârif: İlmin asıl gâyesi, Allah’ı bilmek, tanımak ve O’na muhabbet beslemektir. Zaten Cenâb-ı Hakk, bu âlemi muhabbet üzere yaratmıştır. Bu muhabbetini bu kâinata rahmetiyle kuşatmış ve örtmüştür. Peygamberimiz (sav) de bu âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Dolayısıyla hakikî ilim, Kur’ân ve Sünnetedir. Allah bu rahmeti, ilahî ilmiyle bütün kâinatı kuşattığı gibi hakikat ilminde saklamıştır. Yani hakikat ve dolayısıyla dünyevî ve uhrevî saadet, maneviyat ilminde gizlidir. Bu ilim dahî tek başına maksut ve matlup değildir, yani asıl amaç olamaz. Rahmetin ve o rahmet içindeki muhabbetin ilimle birleştiğinde maksat hâsıl olur.

Soru: Yani şunu mu demek istiyorsunuz: İnsan, hakikî ilim ile meşgul olursa Allah’ın rahmet esintileri hissedebilir ve kalben mutmain olur? Doğru mu?

Ârif: Eğer kişi, hangi dinden veya inançtan olursa olsun, tarafsız ve önyargısız olarak hakikî ilim tahsilinde samimiyetle bulunursa muhakkak ilahî rahmetten ve muhabbetten nasîbdâr olur. Çünkü kâinat, Cenâb-ı Hakkın bir meşiyet-i ilahîsi olarak yani ilahî kurallar şeklinde meydana gelmiştir. Bilimi tek başına bir gaye olarak gören ve kalplerini manevî âleme açmayan pozitivist bilim insanı, hakikati idrak edemediği için, ilahî rahmetten de yararlanamayacaktır.

Soru: Bu durumda pozitivist bilim insanların âkibeti ne olur?

Ârif: Allah’ı hakkıyla bilemezler, bilemedikleri gibi ilahî aşktan da bihaberdirler. Dolayısıyla maksudu ve matlubu Hak Teâlâ olmayanlar, manevî perdelerin arkasını ve ötesini göremez, daha ilk perdenin tuzağına takılır kalır. Allah’ı inkâr eden veya Allah’ın yanında başka ilahlara tapan bilim insanı, çoğu zaman benlik davası güder, ilmin bütün perdelerinin etrafında boşuna dolanıp durur.

Soru: Allah mı onları kapısından kovuyor? Neden onlara ilmî hakikat nasip olmuyor?

Ârif: Allah, kimseye zulmetmez. Rahman olan Allah Teâlâ, onları saptırmamıştır. Kendileri hakikati bulma noktasında istekli değiller, ilmi taleplerindeki niyet bozukluğunun bir sonucu olarak gaflet içinde kalırlar. Gerçekten ilim ve hakikat meraklısı olsaydılar Allah, onlara da o ilmi verirdi. Ama onlar, cüzi iradeleriyle dünya ilmi istediler, Allah da onlara bunu verir. Ama bu bilim, onlara ahirette fayda sağlamayacaktır. Ancak iman ekseninde faydalı ilimle meşgul olanlar, hem dünyada, hem de ahirette Allah’ın rahmetine ve muhabbetine nâil olur.

Soru: Bilim ile ilim bu durumda ayrı şeyler herhalde değil mi?

Ârif: Şimdiye kadar söylediklerimizden yola çıkarak, bilim, ulemâ-yı rüsumun yani pozitivist bilimcilerin iştigal ettiği alandır. İlim ise hakikati de yansıtan manevî alandır. Hakikî ilim, Allah Teâlâ’nın dinde ve dünyada hâkim kıldığı İslâm’dır, yani İslâmî düşünce sistemi ve nizamıdır. Hakikî ilim, zahirini ve bâtınını içine alır. Özünde Hak ve muhabbet olan bütün bilim dalları, hakikî ilmin bir koludur. Hakikî ilim, ne “objektif bilim yani zâhir gerekmez, maneviyat yeterlidir” der, ne de “zâhir yeterlidir, maneviyata ihtiyaç yok” der. Hakikî ilim, hem zâhirî, hem de maneviyatı esas alan bütüncül bir ilimdir. İşte hakikî ilim, görünenlerle görünmeyenlerle iç içe girmiş olan ve her içte ayrı manevî güzellikleri saklayan bir hakikat yolculuğudur.

Soru: O zaman âlime, Allah’ın rızasını kazanmış bir ilim insanı diyebilir miyiz?

Ârif: Tabiî ki de. Sadece bilimle ve hatta ilahiyat ile uğraşmakla âlim olunsaydı oryantalistler de âlim olurdu. Bu bilim insanların dinimiz, tarihimiz ve tasavvufumuz hakkında epeyce bilgileri vardır ama Allah’a, Resullerine ve kitaplarına iman yoktur. İman olmayınca, manevî kurtuluş da olmaz.

Soru: Hocam! Bir dua ile bitirelim mi sohbetimizi?

Ârif: Cenâb-ı Hakk, bizleri faydasız ilimden, hayra sevk etmeyecek bilim kisvesindeki malumat yükünden bizleri muhafaza eylesin. Bizleri hakikî ilim dallarında istihdam etsin ve münasip gördüğü ilimlerle de bizlere salih amel ihsan eylesin. Amin.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

MİRATHABER.COM – YOUTUBE

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.