islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5993
EURO
34,8293
ALTIN
2.495,94
BIST
9.463,31
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
22°C

Firavun Rejiminin Son Şehidi; Muhammed Mursi

Firavun Rejiminin Son Şehidi; Muhammed Mursi
21 Haziran 2019 12:27
A+
A-

Muhammed Mursi; Mısır tarihinde, halkın iradesiyle Cumhurbaşkanlığı makamına getirilen ve “Yerli silahımızı yapacağız, Filistin davasından çekilmeyeceğiz, İngiltere-ABD sömürgesinden kurtulacağız” projeleriyle koltuğa oturan Milli bir liderdi. Bu üç söylemi dillendirerek iktidar koltuğuna oturanları, küresel müstekbir Firavûnî güçler ve bunların yerli işbirlikçileri, kısa sürede iktidardan alaşağı etme planları kurar ve darbe ile amaçlarına ulaşırlar.

Bugün halkı Müslüman ülkelerde iktidarlar bu Firavûnî güçlerin vesayetçilerinin kontrolü altındadır. Halkın çoğunluğu, kendi inanç değerlerine bağlı milli bir lidere iktidar hakkı verse bile, bu yerli vesayet odakları, ağabeylerinden aldıkları talimatlar gereği milli iradeyi yok sayarak darbe ile o milli lideri indirirler. Bugün Türkiye eğer küresel müstekbir Firavûnî güçlerce kuşatma altındaysa, yerli gayr-ı milli güçlere ve devlet düşmanı FETÖ, PKK/PYD ve türevlerine her türlü desteği veriyorsa, emperyalist emellerini gerçekleştiremedikleri içindir. Gezi kalkışması, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri, eski vesayet sistemini/eski Türkiye’yi yeniden kurmak içindi. Türkiye bedeller ödeyerek bu günlere geldi.

Mısır da aynı sürece girmişti. 1950’de Türkiye’nin kavuştuğu gibi “Halkın iktidarına” kavuşmuştu. O zamanki bizim, Belam, Hâmân ve Karun üçlüsünün beslediği Firavûnî vesayet yapısı, on yıl dayanabildi ve sonunda Menderes’i idam ederek gücü tekrar ellerine geçirdi. Mısır’ın besleme vesayet odakları Türkiye’den ders almış olmalı ki, on yıl beklemeyip ilk yılında Mursi’ye darbe yaptılar. Sözüm ona bizim sosyal demokratlar ve insan hakları havarisi kesilen bilumum darbe mızıkacıları “Mursi’ye darbe yapıldı. Darısı kankisine. Bu bizdeki birilerine ders olmalı. Demokrasi sandık değildir…” gibi, uşaklığını yaptıkları emperyalistlerin emellerine hizmet eden tweetler attılar.  

Efendiler! Her asırda Firavunlar, Karunlar, Belâmlar ve bunların beslemeleri hiç eksik olmazlar. Bunlar kendilerine müsait ortam, açılmış kucak ve kalp bulabilirler. Firavun, Hâmân, Kârun ve Bel’am; zulüm ve şirkin tüm zamanlardaki amansız temsilcileri ve idarecileridir. Hakkı tahrip ve halka tepeden bakma işini bunlar başlatır ve taşeronlarını da kullanarak yine bunlar sürdürür.

Dolayısıyla Firavun, Karun, Hâman, Belam tarihi süreç içerisinde Hak-batıl mücadelesinin değişmeyen tipleridir.

Hakkı ve hakikati kabul etmeyerek azgınlaşan her zalim, sapkın ve mütekebbir kişi Firavundur.

Maddi çıkarı uğruna, elindeki servetini kaybetmemek için bâtılı hakka tercih etmiş, haksız kazancının devam edebilmesi için Firavunun maddi destekçisi, onu ayakta tutan kapitalistin adı ise Karun’dur. Gezi kalkışmasında otelini ayıran, teröristlere kumanya dağıtan, firavun düzenini kurmak için adaylığını koyanlara özel uçaklar tahsis eden şımarık zenginler, çağdaş Karun’ların tâ kendileridir.

Firavun’un, zalim ve tağûtî sisteminin ayakta kalabilmesi için Firavun tarafından kendisine verilen makam ve mevkiye razı olmuş şahsiyetsizin adı da Hamân’dır. Kısaca buna Firavun bürokrasisi de diyebiliriz. Menderes’i idama götüren şahsiyetsizler de bunlardı.

Bel’am, Hz. Musa zamanında yaşamıştır. Hz. Musa’ya iman etmiş ama daha sonraları tercihini Firavun’un iktidarından yana kullanarak Hz. Musa’ya cephe almış Firavun’un din baronudur, onun dinî anlamda dayanağı, sözde din adamıdır.

2013 Temmuzunda Mısır’ın çağdaş Firavunu Sisi tarafından Muhammed Mursî’ye darbe yapıldığında, Ezher Şeyhlerinden ve Hüsnü Mübarek döneminde yıllarca Mısır Müftülüğü yapmış çağdaş Bel’am Prof. Dr. Ali Cuma; Mısır cuntasının başı Sisi, Savaş Bakanı, Genel Komutan ve Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve diğer komutanların da hazır olduğu toplantıda söz alarak, -Sisi ve içişleri bakanına hitaben- “Sabredin, sebat gösterin çünkü Allah sizinledir. Hak üzerine olduğunuzu bilin. Başlattığınız yoldan kimse sizi engellemesin. Sizler Allah yolunda yürüyorsunuz” demişti.

Sisi ve takımının, “Rasulullah ve veliler tarafından” desteklendiğini iddia eden Ali Cuma, polis güçlerine dönerek “Onları (ihvanı) öldüren veya onların kendisini öldürdüğü kişilere ne mutlu. Savaşmak kahramanlık işidir. Darbeyi reddedenler ise ayak takımıdırlar” ifadesini kullanmıştı. 

Müslüman kanını dökmenin haramlığına binaen göstericileri öldürmekten çekinen subay ve askerlere de bakın ne demişti çağdaş Bel’am Ali Cuma: “Onlar sizden bin kişiyi öldürmeden, siz onlardan yüz kişiyi öldürün. Mısır ordusunu eleştirenler de kâfirlerdir.

Müslüman Kardeşlerin “tağut ve Haricî” olduklarını söyleyen Ali Cuma, bunların Mısır’da yaşama hakkının olmadığını, polis ve askerlerin onlara ateş açmaktan tereddüt etmemesi gerektiğini ifade etmişti. (Bakın: 24 Ağustos 2013 tarihli gazete ve internet siteleri)

İşte Ali Cuma denen bu “kitap yüklü merkebin” (Cuma:5) çılgın ve kışkırtıcı fetvası neticesinde cuntacılar daha da azgınlaşarak gönül rahatlığı ile binlerce muhalif sivil halkı katletmişti.

Ali Cuma Bel’am’ına karşı gerçek ilim adamı duruşuyla Yusuf el-Karadâvî de şu cevabı vermişti: “Ali Cuma, Kuran ve hadis nasslarını tahrif edip, ümmetin icma ettiği konulara muhalif beyanlar vererek, insanlığa ve İslam’a sığmayacak tutum sergiledi. Hak sahibine karşı güç sahibini, âlimlere karşı askerleri, halka karşı orduyu, kaleme karşı kılıcı, Kuran’a karşı yönetimi ve dine karşı devleti destekledi. Ali Cuma, meşruiyeti olmayan bir yönetime meşruiyet tevdi etmeye çalışıyor. ‘Öldür’ diyor, zehirli fetvalar ve tiksindirici ifadeler kullanıyor, ortalığa politize olmuş hükümler saçıyor. Şeyh Cuma, asla silah taşımayan ve darbeye karşı direnişi sürdüren insanları ‘hariciler’ olarak tanımlıyor. Hariciler silahla baskı kuranlardır, asıl hariciler itaat edilmesi ve emirlerine uyulması gereken halkın seçtiği meşru başkana karşı çıkanlardır. Hüsnü Mübarek dönemi müftüsünün, nefretini Siyonistlere değil de dindaşlarını öldürmeleri için askeri kışkırtarak kullanması utanç vericidir.” (Yeni Şafak- 11 Ekim 2013).

İşin acı tarafı, Mursi’nin iktidarda kalmasına imkân vermeyen ve onu diktatör olarak suçlayıp iktidardan indirilmesini sağlayan, ortalama 25-30 cm. sakalı olan Selefilerin Nur partisi ve İhvan-ı Müsliminden ayrılarak yeni parti kuran Ebu’l Futûh ve arkadaşları gibi iki İslamî kanadın da bulunması.

Bu iki kesim, Mursi iktidarına karşı, askeriyeyi desteklediler. Mursi’nin düşürülmesi ve “Uluslararası İslam düşmanı platformların temsilcisi” iddiasını ortaya attılar. Batı yanlısı güçler ile onların temsilcisi durumundaki askeriyeye hem çanak tuttular, hem de bunu imanî bir sorun yaptılar. Aynen Abdülhamid döneminde emperyalist Batılıların güdümündeki İttihatçıların etkisinde kalarak “Diktatör Abdülhamid gitsin de ne olursa olsun” diyen, darbe ile tahttan indirilince de pişmanlıklarını şiire, nesre ve konuşmalarına taşıyan bizim o dönemin aldanmış gafil âlim, kanaat önderleri ve yazar-çizer takımı gibi. Benzer koro şimdi de “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyorlar. Yani tarih tekerrür ediyor.

İşte Firavûnî düzenlerin can damarı ve besleyicileri olan bu tipler ve tanımlamalar sadece eski ve yeni Mısır’a özgü olayların figüranları değil, tarih boyunca devam eden Hak-bâtıl mücadelesinin olduğu her yerde Hakkın karşısına çıkan tiplerdir.

Her dönemde bunlar, varlıklarını birbirlerine borçludur. Çünkü sâdece ne otoriteyle, ne kuvvetle, ne de parayla iktidar kurulamaz. Firavun ve Hâmân’ın sağladığı uygun ortamda servet sâhibi olan ve gün geçtikçe servetini arttırarak zenginleşen Kârun’lar, kazandıklarıyla iktidarı da desteklemeli ve onlarla işbirliği hâlinde bulunmalıdır. Bazen bu servet sâhipleri o kadar çok zenginleşirler ve gücü ellerine geçirirler ki otoriteye bile kafa tutabilirler ve hatta otoriteyi yerlerinden edebilirler. Bundan dolayı otorite de, varlığını borçlu olduğu sermaye babaları Karunlarla koordineli hareket eder.

Firavun düzenin oyun kurucuları olan bu Bel’am, Karun ve Hâmân üçlüsünün farkına vararak, halkı Müslüman ülkeler milli liderler etrafında kenetlenip, ilmini hakkın ve adaletin ayakta durması için seferber eden Yusuf el-Karadavî gibi âlimlerini; servetinden Allah’ın “ver” dediği yere veren, “verme” dediği yere harcamada bulunmayan/zalimlere maddi destek vermeyen zenginlerini; bulunduğu makamı “halka zulüm, zâlime destek” olarak kullanmayıp “Halka hizmet, hakka hizmettir” ilkesinden hareket eden bürokrat sayısını çoğaltarak vesayet sistemlerine son verebilirler. Bunları yapacak olan da -Allah’ın izniyle- dik duruşlu ve milli menfaatleri her şeyin önüne alan milli liderler ve onun arkasındaki halk desteğidir. Gezi kalkışmasında ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünde bunun örneğini Türkiye dünyaya gösterdi.

Şehid Muhammed Mursi işte dünyada dönen bu zulüm düzeninin son kurbanıdır. Makamı cennet ve Rasûlullah’a komşu olsun inşallah. Zalimler ve kâfirler için de yaşasın cehennem. 

Musab SEYİTHAN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar
  1. Adem dedi ki:

    Allah razı olsun hocam.