islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5881
EURO
34,7593
ALTIN
2.507,05
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Az Bulutlu
22°C

İslami Hareketler Bu Ümmetin Öz Evlatlarıdır

İslami Hareketler Bu Ümmetin Öz Evlatlarıdır
23 Eylül 2017 07:24
A+
A-

Batı’nın ilerlemesi karşısında 19. yüzyıldan itibaren üst üste yenilgiler yaşayan İslam dünyası bir çıkış yolu aramış, bu arayış siyasi sahada verilen mücadelenin dışında sivil alanda çağdaş İslami hareketlerini doğurmuştur.

Siyasi çöküşün yaşanıp yöneticilerin farklı hesapların peşinde sürüklendiği bu kritik dönemde Müslüman toplumlar bu İslami hareketlerin yanında yer alarak onları birer diriliş vesilesi olarak görmüşlerdir. Böylece bu sivil oluşum ve çabalar ümmet için bir nevi umut kaynağı olmuştur.

Öte yandan siyasi ve kültürel anlamda yaşanan krizlere bir tepki olarak ortaya çıkan bu gruplar, kendi içinde isimlerini sıklıkla duyduğumuz birçok İslam kahramanı yetiştirmiştir. Nitekim Libya’da İtalyanlara karşı mücadele eden Ömer MuhtarSenusi tarikatına mensup bir mücahittir. Kafkaslarda Rus karşıtı direnişin sembolü olan Şeyh ŞamilNakşibendi tarikatı içerisinde yetişmiştir. Mısır’da ilmi anlamda büyük mücadeleler veren Seyyit Kutupİhvan-ı Müslümin’in ideologlarından kabul edilir. Pakistan’da yetişip 20. yüzyıl İslam düşüncesine büyük katkıları olan Mevdudi Cemaat-i İslami’yi kurarak eylemlerini bu İslami hareket ile gerçekleştirmiştir.

İslam coğrafyasının yaşadığı zorluklar içerisinde ortaya çıkan İslam referanslı bu gruplar, eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmetleriyle de bulundukları bölgelerin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmışlardır. Böyle insanlara hizmet götürmek ve gerektiğinde bir bedel ödemek suretiyle içinde bulundukları toplum nezdinde kabul görmüşlerdir.

İslami Cemaatler Risk Değil Fırsattır

Bu noktadan bakıldığında tanımına ve amacına uygun İslami cemaatler, İslam dünyası için büyük bir fırsattır. Endonazya’da otuz milyonu aşan müntesibiyle İslami ilkeleri toplumsal hayata geçirmeye çalışan Muhammediye Cemaati, bugünlerde büyük imtihanlar yaşasa da son yüzyılın en önemli gruplarından olan Mısır’daki İhvan-ı Müslimin, Tunus’ta büyük bir emeği olan Nahda Hareketi, Hindistan’daki Nedvetü’l-Ulama ve Tebliğ Cemaati, Pakistan’daki Cemaat-i İslami, Kuzey Afrika’da direnişin sembolü olan Senusi tarikatini bir arada düşündüğümüzde, muazzam bir emek ve enerji ortaya çıkmaktadır. Bu enerji yerel çekişmelerden kurtarılıp tamamen hayra kanalize edilebildiği taktirde ümmetin birçok yaralarını saracak güçtedir. Bugün dünyaya İslamı tebliğ etme görevini bu hareketin müntesipleri üstlenmekte, yapısı gereğikendi sınırlarını aşamayan İslam devletlerinden daha çok Müslümanlara hizmet götürmektedirler.

Çünkü İslam devletlerinin kendi iç meşguliyetlerinden dolayı yapmaya fırsat bulamadığı hayır ve hasenatı bu gruplar kendi sivil imkanlarını kullanarak yapmaya çalışmışlardır. Bugün bile camilerde toplanan paraların onlarca katı bu cemaatlerin müntesipleri arasında toplanmaktadır.

Mensubiyet Psikolojisi

Bu motivasyonun psikolojik nedeni incelendiğinde bir gruba intisap edenler, kendilerinde ayrı bir mesuliyet kimliği görmekte ve deyim yerindeyse elini taşın altına koymaya çalışmaktadırlar. Çünkü onlara sık sık yaptıkları şeylerden mesul oldukları gibi yapmaları gerekirken yapmadıkları şeylerden de hesaba çekileceği bilinci aşılanmaktadır.

Bütün İslam aleminde İslami grupların müntesiplerine aşıladıkları bu bilinç, İslam dünyasına özgü bir farkındalıktır. Dolayısıyla İslam dünyasının derdini omuzlarında hisseden cemaat ve tarikatlar, kendilerini var eden kimlik ve ilkelerine muhalif bir eylem içerisinde olmadıkları taktirde bu yönleriyle İslam’ın öz evladısayılırlar. Çünkü bu mesuliyet bilinci pragmatik modern dünyanın pek anlayamayacağı, İslam dininin öğretileriyle gelişen ve vakıf medeniyeti olarak bilinen bu ümmetin ayırıcı özelliğini yansıtır.

Ayrıca bu gibi gruplar müntesiplerinin bütün hayatını kuşatan bir yapıya sahiptir. Cuma günü minberde en etkili bir hatip namazın ehemmiyetini anlatan bir hutbe okusa bile aynı gün ikindi namazında cemaat sayısında herhangi bir artış olmuyorsa burada düşünülmesi gereken bir nokta vardır; herhangi bir dini yönlendirme ve tavsiyenin hayata geçirilmesi hayatı kuşatan bir disiplin ile mümkündür. Ve bu disiplini ve bilinci aşılama noktasında İslam dünyasındaki gruplar büyük mesafe katetmiş ve bulundukları toplumların ilgisini çekmişlerdir.

Cemaatler Bir İhtiyaçtan Dolayı Ortaya Çıkar

Ülkemizde Cumhuriyet sonrası ortaya çıkan cemaatlere baktığımızda, bu hareketlerin bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıktıkları ve toplumda kabul gördükleri anlaşılmaktadır. Doldurdukları boşluk aynı zamanda onları var eden ve devamlı kılan en önemli gerekçedir. Nitekim 1928 taarihinde Anayasa’dan “Devletin dini İslam’dır” maddesi kaldırılsa da halk hala Müslümandır ve Müslümanca talepleribulunmaktadır. Kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı bir noktada bu ihtiyacı karşılamış olsa dahi köklerinde tasavvuf/zühd tohumu olan ve onunla beslenen bu toplumun maneviyat ihtiyacını tamamen karşılayamamıştır. Diyanetin kuruluş amacı da zaten bunu vadetmemekte, bu kurumla din işlerinin devlet kontrolü içerisinde yapılması hedeflenmektedir.

İşte oluşan bu boşluktan dolayı geçmişiyle manevi bağlarını tekrar canlandırmaya çalışan insanlar bu vazifeyi ya önceki şeyhlerin torunlarında görmüş ya da dini hayatı dava edinmiş yeni dava adamları etrafında toplanmışlardır. Bu ise tarikat ve cemaatleri tekrar güçlü yapılar haline getirmiştir.

İslami Grupları Ahiret Yolunda Güvenli Bir Liman Olarak Görme Psikolojisi

Bu gibi yapılara yönelişin psikolojik ve sosyolojik yönleri incelendiğinde, sadece cami cemaati olmak bazı fıtratlarınmanevi ihtiyacını karşılamadığı görülmektedir. En nihayetinde bir Müslüman ayet-i kerimedeki; “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin” (Ahzap 41),“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur”(Rad, 28),“Allah’a karşı gelmekten sakının ve sadıklarla beraber olun” (Tevbe, 119) gibi emirleri duyduğunda veya hadis kaynaklarında geçen Hz. Peygamber’in gün içinde yüzlerce kez bazı zikirleri çektiğini öğrendiği vakit, etrafında bunu hayata geçirmeye çalışan insanların genelde bir tarikate mensup fertlerden oluştuğunu görür.

Dolayısıyla insan zikir çekmek istediğinde, en büyük zikir olan Kur’an-ı Kerim’iokumakla birlikte çevresindeki, sayıları belli olan zikir ve tesbihleriyle bu işi daha kurumsal ve sistematik bir şekilde yapmaya çalışan, düzenli virdleri olan tarikatleri bulur. Yalnız başına ibadet etmesi mümkün olsa da bu grupları modern dünyada, somut bir rehber eşliğinde manevi hayatı onarmaya çalışan bir yapı olarak görür ve bu yapının içerisinde dinini daha heyecanlı ve disiplinli bir şekilde yaşayacağını düşünür.

Cemaat Birleştirmek Demektir, Ötekileştirmek Değil

Bu tabîî yönelişin toplumsal bir boyutu vardır. Bir gruba bağlanan insan bu kimliğin tesiriyle içinde bulunduğu grubu hakikatin ta kendisi olarak görebilir ve bu hakikati! yaymak için bir nevi pazarlamacılık yapar. Diğer grupları yererek yaptığı bu pazarlama ise diğer insanları ve grupları ötekileştirme problemini ortaya çıkarır. Yine bu gruplar tek bir kaynaktan beslendikleri için kendi gruplarını yegane kurtarıcıolarak görme hastalığına kapılabilirler. Bu insanların bir cemaat kimliği altında birbiriyle alışveriş yapmaları doğal karşılansa da “başka hiçbir yere para yedirmeme”düşüncesi yine sıkıntılı bir yaklaşım olmaktadır. Sonuçta yaşanan hayatın cemaat değil toplum ortak paydası içerisinde olduğu unutulmamalıdır.

İslami Cemaatlerin Kontrol Mekanizmasından Muaf Oluşu Onu Riskli Hale Getiriyor

Bugün İslami gruplar ile yaşanan krizlerin ardındaki temel sorun, onları kontrol edecek bir mekanizmanın bulunmayışıdır. Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda kendi bünyesinde bazı kalemler kurarak İslam’a hizmet ettiğini söyleyen grupların İslami ölçülere ne derece uygunluğunu, kaynaklarını, amaçlarını, hangi boşluğu doldurduklarını halis bir niyetle kamuoyuna rapor etmeli ve böylece onların daha şeffaf olmasını sağlamalıdır.

Sosyolojik olarak böyle riskleri de içerisinde barındıran bu tabii yönelişleri devlet eliyle engellemenin, onları yeraltına çekmekten başka bir faydası olmaz. Dolayısıyla kendiliğinden oluşan bir toplumsal talep devlet için risk olarak görüldüğünde bu konuda çözümonu engellemek ile değil kontrol etmekle mümkündür. Bu konuyu bir sonraki yazımızda daha da detaylandıracak ve “Diyanet’in Hem İsmi Hem Resmi Değişsin”diyerek bu kurumun İslami sivil toplum kuruluşlarını da kapsayacak ve kontrol edecek bir yapıya bürünmesini talep edeceğiz.

 Her şeyden Önce İlkeli Duruş

Son olarak şunu söylemek isteriz. İslam davası için yola çıkmış bir İslami hareket ya da onun temsilcileri “daha çok hizmet etmek amacıyla!” ilkelerinden taviz verdiği müddetçetoplumun hüsnü zannını kırmaya devam edecektir. Bugün İslam dinine hizmet ettiğini düşündüğümüz kimseleri sonraki gün bir otel pazarlayıcısı olarak görmek ya da hac malzemelerinin marka yüzü olarak izlemek bu kimselerin hizmet ettikleri kapıya zarar vermektedir. Aynı şekilde bu gibi düşük yollarave ucuz hesaplaratevessül ederek din motifli dünyevi referanslar ile toplum yanıltılırsa, bu durum hizmet edilen gruptan öte İslam dininin imajına halel getirmektedir.

Dolayısıyla her şeyden önce halletmemiz gereken husus ilkeli ve ahlaki duruşun muhafazasıolmalıdır.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.