islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5059
EURO
34,9169
ALTIN
2.447,53
BIST
9.711,72
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

İstiyoruz ki Duamız Hemen Kabul Edilsin

İstiyoruz ki Duamız Hemen Kabul Edilsin

İnsanoğlu çok aceleci bir varlık… Özellikle olmasını istediği şeylerde daha aceleci… Ettiği duaların kabul olmadığını söylerken de aslında bu yönünü ortaya koyuyor. Duaya devam etmesi gerektiğinin, henüz dua vaktinin bitmediğinin, kendisi için açılmış özel bir dua diliminde bulunduğunun bilincinde olsa kendisini bekler pozisyondan kurtaracağı gibi o süreyi değerlendirmenin yollarına bakacak. Sürecin kendisini yönettiği değil, süreci yöneten olacak. Böylece ıstıraplı geçen saatler, lezzet verir hale dönüşecek.

Bazen olmasını istediğimiz herhangi bir arzumuza ulaşmak, bazen de içerisinde bulunduğumuz sıkıntılı bir halden (hastalık, musibet gibi) kurtulmak için dua ederiz. Ne için dua edersek edelim eğer hemen kabul edilmiyorsa ümitsizliğe kapılmamamız gerekir. Zira duanın hemen kabul edilmeyişi bir hikmete binaendir. Hatta belki de pek çok hikmete…

Bu hikmetlerden biri ruhî tekâmülümüzü ve olgunlaşmamızı sağlamaktır. Mesela bir bebeğin dünyaya gelmesi dokuz ay sürer. Hemen doğmasını beklemek olmaz. Anne rahminde bulunduğu her gün, onun gelişiminde büyük önem arz eder. Vakti geldiğinde de nur topu gibi gelir dünyaya. Vaktinden evvel doğan bebek ise ya hayata tutunamaz ya da eksiklikleri tamamlanıncaya kadar epey tedavi görmesi gerekir. Duanın kabulünün de bir vakti vardır. Bu süreç, insanın kendisini tanımasını sağlar. Böylece acizliğinin, zayıflığının idrakine varır. Aynı zamanda Rabbini tanır. O dilemedikçe hiç kimsenin kendisine fayda veremeyeceğini hakka’l-yakîn surette öğrenmiş olur. Bu farkındalık, onun manevî olarak olgunlaşmasına çok büyük katkı sağladığı gibi duasındaki samimiyetinin de artmasına sebep olur.

Dua, insanın kendi elinin yetmediğini, gücünün çatmadığını kudreti sonsuz olan Allah’tan istemesidir. Yani acizliğin bir sonucudur aslında. Acizlik, haddizatında insanı terbiye eden bir duygudur. Çünkü kendini güçlü gören her insan azgınlaşabilir. Acizlik ise azgınlaşmanın önüne geçer ve kulluğunu hatırlatır. Böylece kul, Rabbine yönelir ve O’nun kudretine sığınır. Hem acizliğin verdiği üzüntüden kurtulur hem de büyük bir kudreti arkasına aldığı için rahatlar ve sevinir. Kendi gücünün yetmeyeceği arzusuna, Rabbinin gücüyle ulaşabileceğini düşünmek onu ümitsizlikten kurtarır.

İnsanın kulluğunu hatırlaması, ne istiyorsa onu Rabbinden dilemesi Allah’ı da memnun eder. Bu durumu Mevlâna Hazretleri Mesnevî’sinde çok latif bir şekilde ifade etmektedir: Nice ihlas sahibi insan vardır ki ağlar, sızlar, dua eder. Duasındaki ihlas dumanı göğe çıkar. Onların halini gören melekler, Allah’a bu insanların dualarının kabulü için yalvarmaya başlarlar. “Mümin kulunun senden başka dayanağı yok.” derler. Allah da meleklere kulunun duasını geç kabul etmesinin, onun faydasına olduğunu, yoksa onu zor durumda bırakmak için olmadığını belirtir. Ve der ki: İhtiyacı onu gafletten uyandırdı, bana çevirdi; saçından tuttu, çeke, çeke benim tarafıma getirdi. Dileğini verirsem yine döner, o oyuncağa kapılır, gaflete gark olur gider.”[1]  

Bediüzzaman Hazretleri de Mesnevî-i Nûriye’sinde insanlara kaderden atılan musibet taşlarını, bir çobanın yanlış yere giren koyunlarına taş atıp onları yanlıştan döndürmesine benzetmektedir.[2] O kadar güzel bir teşbih ki! Dünyanın keşmekeşi, zevk ü sefası içerisinde dağılan dikkatimizin gerçek merciye yani Allah’a dönmesi ve gafletten uyanmamız için kaderden bazı musibet taşları bize atılmaktadır. O taşların bizi zorla da olsa sevkettiği bir makam var. Burada mesajı doğru okumalıyız. Dertlerimiz, kederlerimiz, isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız aslında bizi dünyevî gafletten uyandırmak için. Ne zaman başımız sıkışsa, hasta olsak veya bir sıkıntıya düşsek o zaman kendimize geliyoruz. Gaflet uykusundan uyanıp bizi gören gözeten bir Rabbimiz olduğunu hatırlıyor ve duaya sarılıyoruz. Hem de son derece samimi ve içten bir şekilde… Duamız kabul edilip rahatlığa kavuşunca bizim için açılmış olan dua kapısını kapatıveriyor ve maalesef dünya hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Belki de bir daha başımız sıkışana kadar aynı hassasiyetle yönelmiyoruz Rabbimize. Dertli olduğumuz günlerdeki gibi sarılmıyoruz duaya. İşte tam da bu yüzden derdimizden şikâyet etmek yerine ona müteşekkir olmalıyız. Niçin?

Bizi iki cihanın sahibine râm ettiği için…

Dua ile O’nun kudretine sığınmanın hazzını bize yaşattığı için…  

Bizi Rabbimizle buluşturduğu ve O’nunla vakit geçirmemizi sağladığı için…

Öyleyse “duam niye hemen kabul edilmiyor, dertlerim sıkıntılarım niye bitmiyor?” diye serzenişte bulunmayalım. Demek ki Rabbimiz bizi seviyor. Bizi sevdiği için bazı dertlerle yüzümüzü fani ve faydasız şeylerden baki ve faydalı şeylere çevirmiş. Kendisiyle daha uzun vakit geçirelim diye duamızın kabulünü geciktiriyorsa bundan gocunmak yerine mutlu olalım. İbadet sevabı kazandıran ve bizim hayrımıza olan duaya devam ederken Rabbimizle birlikteliğin tadını çıkaralım.

Dr. Nurdan MENDEŞ


[1] Bkz. Rûmî, Mevlânâ Celaleddîn, Mesnevî, 4220-4225. beyitler.

[2] Bkz. Nursi, Said, Mesnevî-i Nûriye, Habbe, s. 102.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.