islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

Kaliteli İnsanın Önemi

Kaliteli İnsanın Önemi

Tabii olarak, toplumların ayakta kalabilmesi için çok çeşitli mali, ekonomik, ham madde ve kaynakların,  bilgi  ile tecrübeye dayalı birikimlerinin varlığı kaçınılmazdır. Ama, acaba bu bilgileri işleyecek insanın yetiştirilmesi ve belirli bir kültür ve metoda göre şekillendirilmesi daha mı az önemlidir? Elbette ki hayır.  İnsan yatırımı; en büyük ve kapsamlı bir yatırım. Uzun yıllar, büyük çabalar ve hassas dengeler ister. Ayrıca; insan faktörünün  genel bir yaşama felsefesinin belirlenmesi ve eğitim ile geliştirme programlarının bu felsefe doğrultusunda harekete geçirilmesi  beklenir.

Bana öyle geliyor ki, bugünkü halimiz; malzeme toplayıp, fakat bunu bir türlü yararlı eşya haline getiremeyenlerin  teknisyenlerin  durumuna benziyor… Elbette ki bir işi gerçekleştirmek için, o işin yapılmasını sağlayan malzemelerin bulunması ve biriktirilmesi önemlidir.

Ama, malzemelerin çokluğu ve çeşitliliğinden çok; sanatkarın nitelikli olması daha fazla önemlidir. İyi sanatkar veya ilim adamı, en uygun  malzeme kaynaklarını bulabileceği  gibi,  onların en ekonomik kullanımını da sağlayabilir.  

Burada dikkatleri çekmek istediğim konu, ülkemiz eğitiminde insan yatırımının henüz yeterince kavranamamış olmasıdır. Para, bilgi, yabancı dil, bilgisayar ve ekstra bilgi ve deneyimler mutlaka faydalı ve gereklidir. Ama; toplumu tanıyan, çağı irdeleyebilen yenilikleri yakalayabilen insanların yetişebildiği bir eğitim felsefesi ve metodolojisini belirlemek ve onu  en iyi biçimde  uygulayabilmek, çok daha önemli bir iştir.

Eğitimciler; sadece insanların nasıl yetişip gelişeceklerini bilen insanlar olmayıp, aynı zamanda çağın problemlerinin çözümü için, eğitilecek kişi ve grupların beklenti ve arayışlarını da bilerek; onları hayata karşı hazırlıklı ve donanımla hale getirebilen “sistem adamları” dır.

Bilindiği gibi, çağları değiştiren insanlar; özel nitelikli, birikimli ve üstün gayret gösteren ender kimselerdir. Siyasetçiler, İş adamları veya  bürokrat gibi belirli birikimlere ulaşmış kimseler, bu tür öncü çalışmaları yapamazlar.  Çünkü  eğitim ve bilgi birikimleri, ideali elde etmeye programlanmış kafalar oluşturur. Bu tür insanları, çağlarındaki gelişmelere seyirci kalan veya onların  dümen suyuna girerek, akıntıya kapılarak şartların oyuncağı olmamak durumundadırlar.

Çağın  hakim görüş ve düşüncelerini, ihtiyaçlar; yaşama felsefeleri ve problemlere çözüm yolu getirebilecek metotlar olarak görebilmek;  ilim ve eğitim öncülerinin gerçek görevleri rolleri olmalıdır. Bu kişiler, olayların analizini yaparak; toplumsal yönelişe ışık tutan ve bozulmaya, çürümeye karşı direnç gösteren  kahramanların rolünü yerine getirmelidirler.

O halde, neden eğitime yönelik çabalar itibar görmemekte ve insana ait yatırımlar, “ekonomik bir faktör sayılmadığı” için ikinci plana atılmaktadır? Bir toplumun geleceği, kaliteli, ahlaklı ve dinamik kadroların yetişmesine bağlı iken; nasıl oluyor da bu toplumun aklı başında insanları; yatırımı sadece  para getiren ve teknolojik mal üreten bir anlayış çerçevesine hapsedebiliyorlar? Yalnızca, ekonomik hedefli alanlara yönelip; insan birikiminin yükselmesi ve zenginleşmesini gözardı edebiliyorlar?

Bugün; Amerika, Avrupa Ülkeleri ve Japonya, dünyada söz sahibi olmuşsa; bu durum, sadece ticari, teknolojik ve hammadde kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmiş olmalarından değildir. Bu ülkeler, bilgiye, araştırmaya, bulucu ve geliştirici insan’a  yatırım yapmış ve onları, çağın ve toplumların ihtiyaçlarına en iyi şekilde  yönlendirmiş olmaları sebebiyle “önemli bir güce” erişebilmişlerdir.

Geleceğini; siyaset meydanlarına, fabrika üretimlerine ve piyasaya hareketlerine bağlayanlar; ilimin, kültürün ve stratejinin kontrolünü elinde tutanlara sadece hizmet edecek; dünyada yeni bir değişimi ve gelişimi rolünü üstlenemeyeceklerdir. Çünkü,  insanlığı ve toplumsal gelişimleri yönlendirecek olanların; büyük ideallere sahip olanlar ve toplumdaki temel ihtiyaç ve arzuları keşfedebilen sosyal ve siyaset bilimcileri olma ihtimali kuvvetlidir.   İçinde bulundukları hayatı ve talepleri en iyi bir şekilde belirleyerek, toplumlara en uygun cevapları ve çözüm yollarını verebilecek bu kadrolar; geleceğe yönelik ne tür tavırlar takınılmasını da  tahmin edebileceklerdir.

Bugün Türkiye’de eğitim; öncelikle, insan kalitesine dikkat etmeyen, toplumsal imarda bilgili ve ahlaklı insanı göz önüne almadan, sadece  para, ekonomi, teknoloji gelişmeyi hedef almış bir şekilde, teknisyen ve bürokrat yetiştiren bir  hedefe odaklanmış bulunmaktadır.  Peki bu teknisyen, memur ve  ticaret adamlarını; nasıl bir dünyanın kurulabileceği ve sürdürülebileceği noktasında yönlendirecek “deha”lar nasıl ve nerede yetişeceklerdir ? Bu noktada, hazırlanmış bir cevap henüz bulunmamaktadır.

Dünyayı yönlendirenler ise; toplumsal dinamikleri keşfeden, onları çeşitli iletişim vasıtaları ile ve strateji üretecek gündemleri belirleyen “eğitilmiş beyinler” olacaktır. İletişim ve enformasyon devriminin varlığı da bunu göstermiyor mu?  Toplumları yönlendiren ve değiştiren kişi ve grupların varlığı; bizi, giderek hem olumlu değişmeye hazırlıklı ve hem de gereksiz değişim ve yenilikten kendini koruyabilecek  lider insanları yetiştirmeye zorluyor.

Hayat içinde edilgen yaşayan değil; hayat ve olaylara karşı, kendi  zenginlik ve değerlerini kullanmayı bilen ve her şeyi mantık ve değer süzgecinden geçirerek karar verebilen  “gerçek kahramanları”, toplum hasretle bekliyor.  Eşyaya, mal’a, şöhrete, ihtiras ve şehvet’e köle olmamış; yüce ideal ve toplumsal değer ve gelenekleri yaşatma sevdası ile yaşayan bu kahramanlara ihtiyaç olması sebebiyle; sosyal şartlar, onları da bağrından çıkaracaktır.

Prof. Dr. Sami ŞENER

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.