islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5542
EURO
34,9068
ALTIN
2.429,71
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

Ölüm Kaygısı Terapi Pazarına Dönüşürse (2)

Ölüm Kaygısı Terapi Pazarına Dönüşürse (2)

Ahirete ve gaybe iman noktasında nasibini alamamış modern insan, mutluluk içinde yaşamayı sever, refah seviyesini ve hayat kalitesini artırmak için, çaba gösterir, dünya nimetlerinin tadına doyasıya varmak ister. Dünya hayatının lezzetine ulaşmış varlıklı insan, sağlığına da çok önemser. Hastalık, yaşlılık ve ölüm, modern insanı, psikolojik yönden en çok rahatsız eden konuların başında gelir. Çünkü hastalık ve yaşlılık, ölümü hatırlatır.

Ölüm, dünyevîleşmiş bir insan için, her şeyi birden kaybetmek anlamına gelir ki buna gönül hiç razı olamaza. Ancak ölüme dair zihnî endişeler arttıkça, ölüm kaygısı da belirgin hâle gelir. Psikologlarımız ne diye duruyor? Ölüm kaygısına karşı “çok profesyonel” bir biçimde bireysel ve kolektif seansların tertiplendiği terapi merkezleri, modern insanlarımızın sık sık uğradıkları yerler haline gelmiştir bile. Modern/seküler hayat, bir taraftan ölüm kaygısına zemin hazırlıyor, diğer taraftan da ölüm kaygısı ile baş edebilmenin pazarını oluşturuyor. Bilişsel/davranışsal terapi yöntemlere göre dizayn edilmiş bu pazar, ne yazık ki ölüme ve ölüm kaygısına da etkili bir çare sunamıyor. Halbuki ölüm kaygısına karşı çare bulmak çok kolay: Allah’a ve ahirete (tam anlamıyla) inanmak ve kulluk şuuruyla ibadet/dua etmek.

Ölüm Kaygısı Üzerine Yapılan Bir Araştırma ve Manevî Arka Plânı

B. Y. Seyhan’ın “Ölüm Kaygısı ve Dua Tutumu Üzerine Bir Araştırma”sına göre kadınların ölüm kaygılarının erkeklere göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Diğer yandan kadın ve erkeklerin “öte dünya” ile ilgili kaygılarında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Az çok inançlı olan kadın ve erkekler, yaşlandıkça ölüm kaygısını yenebilmek için, duaya/ibadete yönelme ihtiyacı duymaktadır. Dua eden kadınlar, ölüm süreci kaygısını, erkekler de fiziksel kayıp kaygısını azaltabilmektedir. Buradan dua etme ihtiyacı duyan yaşlıların, ölüm kaygıları ile daha kolay baş ettikleri sonucuna varılabilir.

Bu araştırma, sosyolojik bir araştırma olduğu için, eldeki verilerden yola çıkılarak, ölüm kaygısına karşı kısmî bir çözüm elde edilebilir. Sadece yaşlılar için değil her yaştaki Müslüman için önemli olan dua, ruhsal sağlık için elbette çok önemli ama duanın arka plandaki manevî önemi ve anlamı bilinç çerçevesinde yeterince idrak edilmediği sürece kişi kulluk şuuru bağlamında ölüm ile barışık olamaz. Ölümle barışık olabilmek için, ilk önce bizlerin dünyada misafir olduğu gerçeği bilinmelidir. Hakikaten bu fani dünya her canlı için bir misafirhanedir.

  • Zaten öte dünyaya gidenler, “ölüm haktır” hükmünü imza atmıyor mu?
  • Bu dünyayı er veya geç terk etmek zorunda kalan en güçlü “karizmatik” liderler dahî, ölümü öldürebilemediklerini göstermiyor mu?
  • Madem ölüm var, kabre girilecek, o halde bâki bir hayata inanmak ve ölmeden önce Allah’a rücu etmek gerekmez mi?
  • Yeraltında bulunan bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olmasına şaşırmıyoruz da yeraltına giren bir insanın berzah âleminde ebedî hayat için sümbül vereceğine neden inanmak istemeyiz?
  • Hangi akıllı insan, ölümü ve kabri inkâr edebilir?

Önemli olan oraya nasıl ve hangi manevî sermaye ile gideceğimizdir. Onun için kabirde başımıza gelebilecekler karşısında şimdiden bir uhrevî plan ve projeksiyon yapmalıyız. Ölen bir insanın ahiret âleminin ilk menzili, ilk gümrük kapısı olan kabirde başına şu üç şık gelebilir:

  1. İslâm’ın beş şartını şuurlu bir şekilde seve seve yerine getirmiş olan ve imanlı olarak ruhunu teslim etmiş bir Müslüman için kabir, bu dünyadan çok daha güzel, hiçbir sıkıntının, hastalığın, kederin olmadığı bir âlemin kapısıdır. Biizinillah.
  2. Ahirete ve Allah’a inanmakla birlikte ömrünü gaflet içinde sefahat ve delalette geçiren günahkâr bir insan için kabir, inandığı gibi bir pozisyon almadığı için, yalnızlık içinde geçireceği sıkıntı veren geçici bir tecrit odasıdır. Burada o kişi, günahlarının bir karşılığı olarak işlediği haramların boyutu ve derecesine göre belirli bir müddet için azap görebilir. Peygamberimiz (sav) “Kabir azabı haktır, buna inanmayana kabrinde azap edilir” (Camiü’s-sagir) dediğine göre, kabir azabından korkmalıyız ve dünyada bu azabı hak edecek kötü eylemlerden kaçınmalıyız.
  3. Ahirete ve Allah’a iman etmeyen ve büsbütün delalet ve küfür içinde ömrünü geçirmiş bir kişi için kabir, sürekli olarak işkence göreceği bir hapistir, âdeta cehennem azabının yaşatıldığı bir çukurdur. Kâfirler, müşrikler ve zalimler, kabir azabının en şiddetlisini yaşayacaktır.

Ölüm Kaygısına Karşı Tecdid-i İman

Öyle ise daha dünyada iken kabir kapısını bir tecrit odasına veya cehennem yurduna dönüştüren o ölüm kaygısını üzerimizden atmak ve öldükten sonra da nur âleminde ebedî saadet içinde yaşamak istiyorsak hiç gecikmeden Allah’a karşı imanımızı yenilememiz gerekir. Çünkü ecel hep gizlidir ve genç yaşlı fark etmez ölüm, her an kapımızı çalabilir. Hepimizin kalbinde fıtraten derinden derine bir manevî arayış eğilimi vardır. İşte ölüm kaygısına karşı çare de orada gizlidir. Yani imana kavuşmak, onu korumak ve(ya) imanı tazelemek (Tecdid-i İman), ölüme karşı en etkili manevî ilaçtır.

Ölüm ve kabir hayatını iman ekseninde düşünen şuurlu bir insan, dünyaya karşı aşırı bağlılığın anlamsızlığını idrak etmeye ve ahireti için ciddî bir manevî performans göstermeye başlar. Ebedî âlemde huzur içinde yaşamanın yolu, ahiret yolcusunun daha bu dünyada iken dünya ahiret dengesini kurabilmelidir. Ne dünya işlerinden kazandığına aşırı sevinmeli, ne de kaybettiği bir şeye fazlasıyla üzülmelidir. Geçici dünya yolculuğu esnasında bu gibi olaylar, ahiret odaklı düşünenleri sarsmamalıdır.

Rahmet hazinelerine sahip olan Allah’ın yurduna ulaşma arzusunu kalben yaşayan bir Müslümanın emelleri nihayetsiz olamaz. Gerçek bir ahiret yolcusu, ecelin yakın olmasından korkmaz tam tersine buna her zaman hazır olduğu için, seve seve karşılar. Toplumda ahiret yolcusu olduğunun şuuruna varan insanların sayısı arttıkça ölüm kaygısı yaşayan insanların sayısı da azaltılacak ve ticarî amaçlı terapi sektörleri de oluşmayacaktır. Sağlıklı ve huzurlu bir insan/toplum olmak istiyorsak, dünya hayatımıza ahiret odaklı maneviyat iklimini kazandırmalıyız. Ölüm gelse, “Aman ha, benden uzak kal!” yerine “Baş üstüne, hoş geldin!” diyebilecek manevî yönden güçlü toplum fertlerine ihtiyacımız var.

Velhâsıl-kelâm

Hemen hemen bütün sevdiklerimiz kabrin öbür tarafında yer almışken, ölümden ürküp, kabirden korkmak yerine, nefsanî vesveseleri yıkarak, bütün metanetimizle ve manevî teyakkuzumuzla kabre ibretle bakmak gerekir. Peygamberimiz (sav), “Kabir (hayatı), ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Tırmızî) derken, bizler cennet bahçelerinden bir bahçede ağırlanmamız için gereken manevî hazırlığımızı yapmalıyız. İnşallah ölümün yüzüne hasretle gülerek bakabilen, ölümü en güzel tedbil-i mekân ve “En büyük Dostla Buluşma Anı” olarak görebilen imanlı, bilinçli ve amel-i salih işleyen Allah’ın sevgili kullarından oluruz. Ve isterseniz hep birlikte şöyle bir dua ile bitirelim yazımızı: Allah’ım! Marifet nurunla kalplerimizi ebedî olarak diri tut. Amin.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.