islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5044
EURO
34,6592
ALTIN
2.477,33
BIST
9.610,07
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
19°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Yağmurlu
15°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

Olumsuz değişim

Olumsuz değişim
17 Haziran 2017 09:27
A+
A-

Gelişme, ilerleme, güzelleşme anlamında kullandığımız “değişim”, günümüzde daha çok olumsuz anlamlar içeriyor. Artık değişim denilince yozlaşma, bozulma akla geliyor. Değişim günümüz dünyasında Müslüman geçinenler açısından dünyevîleşmeyi ifade ediyor.

İnancımızı tanıtıp sevdiremediğimizden diğer mahalleye bilinçli-bilinçsiz taşınan kayıp çocuklarımızı konu dışı tutarsak; bizim mahallenin durumu, bu konuda da içler acısıdır. Giderek sağcılaşıp muhafazakârlaşan, uzlaşmacı, pragmatist, liberal bir çizgiye doğru devamlı bir kırılma yaşanan, satılan salyangoza karşı çıkılmadığı gibi alıcısının bol olduğu bir mahalle… “Lâ”sı olmayan bir inanç yaygınlaştırılıyor; teslimiyeti, itaati ve olumlu anlamda (yani, Allah’a isyan edenlere) isyanı olmayan, düzene uygun bir din dayatılıyor.

Aslında bir Kur’an insanı muvahhid mü’mini; demokrasi, düzen, Amerika, ılımlı İslâm anlayışının nefse hoş gelen uzlaşmacı çizgisi veya başka hiçbir şey değiştiremez. O bir kez değişmiştir; tevhidi öğrenmiş ve inanmıştır, Kur’an’a uymuş ve her şeyiyle değişmiştir. Bir daha değişmeyecek hale gelmiştir.

Hani kıssa şeklinde anlatılır: Muvahhid bir mü’minle dini de dünyayı da doğru anlamamış bir Mevlevî dervişi karşılaşmışlar. Dervişe sormuş bizimki: “Siz ne yaparsınız?” diye. O da yaptıkları semâ denilen ibâdetle ilgisi olmayan gösteriyi kast ederek cevaplamış: “Biz ‘Allah’ der, döneriz. Peki, ya siz ne yaparsınız?” Muvahhid mü’min cevap vermiş: “Biz bir defa ‘Allah’ dedikmi, bir daha dönmeyiz!”

Mü’min, “Allah” dedimi, bir daha dönmez, dönüşmez, dönüştürülemez. O gerçeği bulmuştur. Başkaları ona, İslâm’ın vaad etmediği hangi güzel şeyi vaad edebilir ki?! O, güç kaynağını bilir; Allah’tan başka güç ve kuvvet tanımaz. O rızık kaynağını bilir; O’ndan başka Rezzak’ın varlığını kabul etmez. O malın-mülkün esas sahibini bilir ve inanır ki, mülkün sahibi mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır, dilediğini onurlu-şerefli kılar, dilediğini zelil eder.

O bilir ki, düzenin cenneti yoktur; nimetleri sanaldır, tadı sahtedir, vaadleri kandırmacadan ibarettir. Onun yararı çok azdır, azın azı. “Metâun kalîl”; az bir yarar, yalancı menfaat…

Muvahhid mü’min bilir ki, iman kazandırır; hem dünyada, hem âhirette. Allah, sadece Kendi yolunda olanlara hayatı kolaylaştıracak, güzel bir hayat verecek, kalp mutmainliği ihsan edecektir. Âhiret açısından zaten o kazançlıdır.

Bütün bunlara rağmen; bizim mahallenin insanlarının, özellikle 28 Şubattan bu yana, bırakın olumlu gelişme içinde ilerleyip koşmaları; yerinde saymaları, dünkü çizgilerini korumaları bile takdir edilecek özellik oldu. Sayıları 110.656’yi bulan dernekler, hele büyüdükçe zemini daha kayganlaşıyor; içindekileri merkeze, demokrasiye, muhâfazakârlığa, ılımlı İslâm anlayışına doğru savuruyor. Artık “tekbir” sloganları yerine “tedbir” çağrıları yapılıyor, bazıları “tehdit” şeklinde algılamasın diye “tevhid” gündeme bile getirilmiyor. Artık en fazla tüketilen kavramlar; maslahat, zaruret, hılfu’l-fudul, eman vb. İnsanımız artık ümmetin nasıl gâlip geleceğinden bahsetmiyor bile; hâlâ Rumların gâlibiyetine alkış tutuyor. Görmek istemiyor ki, Rumlar artık müslümanım diyenleri yanına alarak Müslümanlarla savaşıyor.

Allah’ın dinine yardım etmeyince, Allah’ın yardımından ve O’nun ayakları sağlam tutup kaydırmaması müjdesinden de mahrum oluyor insanlık.[1]“Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı istikamet üzere sâbit kıl (Bize cesaret ver ki tutunalım), kâfir kavme karşı bize yardım et!”[2]demesi gereken insanımız, “Rabbimiz, bize aceleyi (dünyayı) ver, biz korkmayı tercih ediyoruz, ayaklarımızı sâbit kılma, çünkü biz bâtıla doğru değişip geri adım atmak istiyoruz, kâfirlere karşı çıkmak istemiyoruz, onlara benzeyip onlar gibi olmak istiyoruz, onlarla bizi karşı karşıya getirme!” diye fiilî olarak duâ ettiği müddetçe, her halde (her durumda) İlâhî yardım gelmez.

İnsanımızın çoğu şaşkınlığı ve sapkınlığı hidâyete tercih ediyor. Arayış içinde bile değil. Doğru ile eğriyi ayırt edemiyor. Hakla bâtılı karıştırmayı seviyor. Kitabın, doğru ile eğri arasında bir ölçü, bir furkan olduğunu [3]çoktan unutmuş. “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan (hakkıyla) ittika eder (şirk ve isyandan) sakınırsanız; O, sizin için furkan kılar (hakla bâtılı, doğru ile yanlışı ayırt edecek özellik ihsan eder).” [4]müjdesi, yalancı politikacıların bâtıl çağrılarının gürültüsüyle duyulmaz olmuş.

Müslümanların önemli bir kısmı, gerçek anlamıyla iman etmediği, imanlarına zulüm karıştırdığı veya en azından imanın tadına varacak bir kaliteye erişemediği için, İsrailoğullarının gittiği yoldan giderek dünyevîleşmiş ve yozlaşmış durumda. Adı konulmamış irtidadı, gerisin geriye cahiliyyeye dönüşü yaşıyor nice insanımız.

Tâğutî düzen ve câhiliyye toplumu insanı nasıl değiştirip dönüştürüyor? Dünyaya gelişigüzel bir bakış bile yeterli (Zaten hep gelişi de gidişi de güzel olmalı bakışlarımızın ve davranışlarımızın). Batılı kâfirlere, hıristiyan ve özellikle de yahudilere ait Kur’an’da beyan edilen olumsuz özelliklerin çoğu, bugün “müslümanım” diyenlerde hiç eksiksiz bulunmaktadır. Dolayısıyla hıristiyan ve yahudilere verilecek dünyevî ve uhrevî cezalar, mü’min geçinenlerden onları örnek alan taklitçilere de verilecektir. Bu, İlâhî adâletin gereğidir. Lânete, gazaba uğrama ve dalâlet/sapıklık hükümleri/damgaları da… Bu değerlendirmeler, fertler için olduğu kadar, toplum için de geçerlidir. Toplumların, devlet ve rejimlerin, lânetli ve sapık yolu izledikleri zaman, helâkleri ve cezaları, tarihtekinden farklı olmayacaktır. Sünnetullah’ta (Allah’ın toplumsal kanunlarında) bir değişiklik olmaz. Saâdeti asra taşımak ve sahâbeleşmek mümkün olduğu gibi, İsrâil’leşmek de mümkündür. Bu tercih; mutluluk veya felâketi, cennet veya azâbı seçmektir. Dışımızdaki kâfirden daha tehlikeli olan, içimizdeki küfür ve kâfirdir, yahûdileşmedir; inanç, ahlâk ve yaşayış tarzı olarak gâvurlaşmadır; içimizdeki tâğutlar ve onlara destek olan anlayıştır.
———-

[1]8/Enfâl, 29
[2]
47/Muhammed, 7
[3]
2/Bakara, 185; 25/Furkan, 1
[4]
8/Enfâl, 29

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.