islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3360
EURO
35,1838
ALTIN
2.245,69
BIST
8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Salı Hafif Yağmurlu
9°C
Çarşamba Az Bulutlu
12°C
Perşembe Çok Bulutlu
12°C
Cuma Az Bulutlu
13°C

Sosyal ve ilim dünyasına hakim yanlış kalkış noktaları

Sosyal ve ilim dünyasına hakim yanlış kalkış noktaları

Bilgi, insanın en önemli ve değerli  mirasıdır. Çünkü insanın ahlaki ve fikri  varlığı, onun  hayatının en önemli kararlarına etki etmekte ve medeni gelişimini sağlamaktadır.Bilginin, İslam medeniyetinde sadece zihni bir olay olmadığını, sosyal ve ahlaki değerlerle bağlantı ve karşılıklı etkileşim içinde bulunduğunu kadım kaynaklarımızdan  bilmekteyiz.

Türkiye ve çeşitli batı dışı ülkelerin, Batılılaşma ve daha sonra da çağdaşlaşma süreci içerisinde farklı bir bilgi türü ile karşılaşması ve bu bilgiye alternatif  değer ve düşünce üretemiyerek,yanlış eğitim ve kültür politikaları sebebiyle bilgi ve değer sistemlerinden uzaklaşması, tarihi ve sosyolojik gerçeklere ters olarak büyük sıkıntılara sebep olmuştur.

Bilgide yabancılaşma, ilmi çalışmalarda ve en önemlisi psikolojik ve sosyal dünyanın şekillenmesinde büyük rol oynamakta  ve toplumların gelecek yönelişlerinde dönüştürücü bir rol  oynamaktadır.Sonuçta toplumları inanç, kültür ve ahlak değerlerine ters bir dünyaya doğru yönelterek, sosyal sistemi başka dünya görüşlerine ve ihtiyaçlarına yönelik  biçimlendirmelerine yol açmaktadır.

Bu konuda bazı temel tezler; batılı kültür dünyalarınca hazırlanıp, bize ve batı dışı diğer ülkelerde birer “sosyal gerçek” gibi iletilmesi, sadece ahlaki değil; aynı zamanda ilmin  siyasete alet edilmesine de en büyük örnek olmaktadır. Bu konuda, batılı ilim adamlarını suçlamak yerine; batı’daki bilgi ve ilmi teorileri, kendi toplumsal ve tarihi gerçekleriyle bağdaştırmadan olduğu gibi nakleden, kültür ve ilim adamlarının sorumluluk eksikliği vardır.

Bir ansiklopedik bilgide şunlar söylenir: “MÖ 3000 yıllarında Sümerler’de Gılgamış Destanı’ndaki kahraman, daha sonra gelecek Prometheus’u hatırlatır. Ama orada Tanrı, intikam için kadını kullanmaz; kadın, erkek cinsini cezalandırmak için kullanılmaz; Gılgamış, kadınları insanların kaderinden sorumlu tutmaz. Gılgamış Destanı’nda insanların ölmesinin suçu Tanrılarındır.”

Bazı kaynaklarda, Gılgamış destanında kadının erkek karşısında aşağılandığı şekilde bilgi verilirse de, ciddi araştırmalarda kadın ve erkeğin  eşitliği ve hatta kadının daha fazla manevi güçlerle techiz edilmişliğinden bahsedilmektedir. Dolayısıyla, yerli bazı sözde araştırmacılar, tarihi gerçekleri de farklı bir şekilde iletmek suretiyle, eksik ve hatalı bilgileri kamuoyuna sunmaktadırlar.

Yunan’da Homeros destanında Promete,  halkın yanında ve Tanrının karşısında yer alır. Burada, Tanrı’ya karşı bir  isyan söz konusudur:”

“Nemesis (Öç), kötü akıbete verilen Yunanca isim. Tanrıları kıskanmaya kurban giden birkaç kahramanın alın yazısıydı. Sıradan insan, büyüyüp olgunlaşıyor, tabiat ve çevresindeki diğer canlılarla mücadelesi içinde ölüp yok oluyordu.  Tabiatın insan için koyduğu sınırlara, sadece seçkin kimseler karşı koyuyordu.

Prometheus, sıradan insan değil, fakat toplum düzenine aykırı bir kişiydi. Radikal hırsla harekete geçirilmiş olmakla o, beşer oluşun sınırlarını çiğnedi. Göklerden ateşi getirdi ve bu suretle de Öc’ü kendi üzerine çekti. Bir kayaya zincirlerle bağlandı. Bu  tutuklanmada bir kartal, onun karaciğerini yerken, Şifa tanrıları da acımasızca her gece ciğerinin yaralı kısmını onararak onu canlı tutuyorlardı.  Nemesis (Öc) ile mücadele etmek, bu klasikleşmiş kahramanı, kaçınılmaz kozmik intikamın ölümsüz bir hatırlatıcısı yaptı.” (İllich, Tüketim köleliği,153)

Rönesans’tan sonra, Batı düşüncesinde  dine ve din adamlarına karşı  ilmin ve fikri ekollerin  yeni bir tanrı bulma mücadelesi içinde olduğunu görüyoruz.  Bu konuda  Hamid şunları söyler: “İsa Aleyhisselam’ın ölümü yani “Tanrının oğlunun” çarmıha gerilmesi mecburiydi. Zira ancak bu şekilde insanoğlu kurtuluşa erebilir, İsa da tekrar doğabilir; böylece insan olmanın getirdiği  sorunlardan arınmış olurlardı. Hristiyanlıktaki kurtuluş doktirininde, günahkar insanlar ve kusursuz olan Yaratıcı arasında bir çekişme ve kargaşa söz konusudur. Bu düşünce Thomas Hobbes gibi bazı filozofların insanoğlunun kötü bir tabiatla doğduğuna inanmalarına sebep olmuşturBöylece insanoğlu Yaratıcı ile eşdeğer olan bir kurtarıcının yardımına muhtaçtır.(A.Hamid, Kur’an ve Siyaset,79).

Batı düşüncesinde,  hayatın her alanında Tanrı’ya ve onu temsil eden Kilise’ye karşı  savaş; kutsallaştırılmış insan üzerine kurulmakta ve tüm manevi ve insani değerler, madde ve bunu elde edecek  iktidar mücadelesine bağlanmaktadır.  Pozitivizm, Marksizm, Hümanizm, Komünizm ve nihayet Kapitalizm. Bütün bu doktrinler, Tanrı’ya karşı  İnsanı ve onun  istek ve ihtiraslarını  ön plana çıkarmaya gayret ederken, bu mücadele hem Tanrı’ya ve hem de Tabiat’a karşı bilinçli bir savaş içinde yapılmaktadır.

Bütün bu olaylar, Batı tarihinde olmasına rağmen, İslamın bilgi ve yaşama anlayışı dışında gerçekleşen gelişmeler üzerine oturtulmuş teori ve fikri ideolojiler içinde ele alınmaktadır.  Batı’ tarihindeki bu olay ve anlayışların diğer kültürlerde gerçekleşmişcesine sahiplenilmesi, siyasi ve sosyal düşüncede alternatif görüşler oluşturulamamasının bir sonucudur.Bu ithal bilgiler, sadece bilgi olarak kalmamış; bir “hayat tarzı”nın yerleşmesine,  zihni ve duygusal dünyanın değişmesine yol açmıştır. Aslında bu tür bir değişme, kendi tarih ve  sosyal birikimin bilgileriyle mukayeseli bir şekilde gerçekleşmediği için, yanıltıcı bir bilgi olarak tek yönlü bir  yönlendirmeye yol açmaktadır.

Şu anda ilim ve eğitim dünyası, maalesef bu yanlış ve özellikle bizim kültür, inanç ve ahlak dünyamızın değerlerini değiştirmeye  ve insanımızın ruh ve fikir sistemini allak bullak eden  bilgi ve felsefelere yönelmiştir. Üstelik, ne acıdır ki;  bilim ve yenilik adına bunlar yapılmaktadır. Böyle eksik veya hatalı temel üzerine kurulacak bir sistemin, ne kadar başarılı olacağı tahmin edilebilir.

Bu bilgi  ve bu bilgiye dayalı ilim anlayışı sürdüğü müddetçe, ne kendimize ait bilgimiz ve ne de bu bilgiyle oluşturulmuş teori ve yorumlarımız sağlıklı bir şekilde  gerçekleşebilir. Şunu bilmemiz gerekiyor ki, bilgi ve değerleri başka kültür ve dünyalardan alan toplumlar, ne özgün bir kimlik sahibi olurlar; ne de kendilerini uygun bir sistemi gerçekleştirebilirler. Umuyorum, mesajı ilettiğimiz makamlar; bunu hayati duruma yönelik tedbirler alırlar.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.