islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3397
EURO
35,1175
ALTIN
2.311,98
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

Allah’ı Sever Gibi Sevmek | YAKUP DÖĞER

Allah’ı Sever Gibi Sevmek | YAKUP DÖĞER
5 Ocak 2023 09:00
A+
A-

“Öyle insanlar vardır ki, Allah’tan başka varlıkları O’na denk tutar ve onları Allah’ı sever gibi severler. Gerçek mü’minler ise Allah’ı her şeyden çok severler. O zulmedenler azap ile yüz yüze geldikleri anda bütün kudretin gerçekten Allah’a ait olduğunu anlayıp O’nun pek çetin azabını fark edeceklerini keşke şimdiden bilselerdi.” (Bakara/165)

Kur’an-ı Kerim bize, tarihsel süreçte insanın gerçek hayattaki yaşadığı teorik ve pratik sapmanın kadim örneklerinden birini göstermekte, insanların yaşamakta oldukları gerçek hayatlarından hareket ederek örnek vermektedir. Bu zulmün taraflarının ve tabilerinin temsil ettiği bir örnektir. Bu kimseler Allah’a iman ve Allah’ın sevgisi ile dünyalık kaygılarından dolayı, idareci olan, patron olan, amir olan, bürokrat olan, fabrikatör olan, devlet adamı olanlara karşı besledikleri sevgiyi bir araya getirmekteler.

Bu bir araya getiriş, insanın bütün sıfat ve özelliklerde eşit olan iki ayrı şahsiyeti sevmesinde olduğu gibidir. Bu yanlış ve hatalı eğilim, Allah ile zulmün temsilcileri arasında bir eşitlik canlandırmaktadır. Yalnız bu eşitlik ve sevgi bir sempatiden ibaret olmayıp içinde yaşadıkları hayatın gerçeğinde pratik bir temele dayanmaktadır. Çünkü ayetin anlattığı bu sevgi insanın hissi yönelimlerinden kaynaklanan bir sempati değildir.

Allah’ı sever gibi sevmek teorik bir düşüncenin çok ötesinde bir eylemden ibarettir. Allah’ı sever gibi sevmek, Allah’a rağmen O’nun istemediği bir şeyi gerek nefsi, gerek dünyevi, gerek korkudan gerekse gelecek kaygısından, Allah’a rağmen yapmak, Allah’a rağmen bahaneler uydurarak kendi nefsini temize çıkarmaktır.

Ayette de geçen “Allah’ı sever gibi sevmek”ifadesi gerçek hayattan ve pratik hükümlerden müteşekkildir. Mekke sosyal yaşantısında putperest inancın hayata nasıl müdahil olduğunu, putperestlerin de Allah’ın gelen vahyine nasıl kulak tıkadıklarını Kur’an ifade etmektedir. Mekke’de aynı düzen ve zihin yapısı nasıl işlemişse, bu günde daha teferruatlı ve daha geniş yelpazede kendisini göstermektedir.

Ayete konu olan sevgi; bu kimselerin gerçek hayatlarına hükmeden pratik olgulardır. Burada açıkça ortaya çıkan bu sevgiden maksadın pratiğe dayalı bir sevgi olduğudur. Bu sevgi onların sevgi besledikleri zalimlerin, her gösterdiklerine ve her istediklerine kayıtsız şartsız katılıp, uyup bağlanmalarında kendini göstermektedir. Tıpkı insanın Allah’ı sevmesinin mutlak itaat ve bağlılık anlamında olduğu gibidir. İşte bu Allah’a ortak koşmanın yani şirk işlemenin pratik bir uygulamasıdır. Böyle bir itaat sadece Allah’a olmalıdır ve böyle bir itaat Allah’tan başkasına yapılamaz. İnsan böyle bir itaati aynı düzeyde Allah’tan başkasına sunduğunda bunun anlamı o itaat edilen kimseyi Allah’a ortak yapmaktır ki, bu gerçek bir şirktir.

Bunun güncel örneklerinden birine değinecek olursak bu değiniye en belirgin örnek egemenlik-hüküm-mülk kavramlarının kapsadığı mahiyetin konusu olacaktır.

Yerlerin, göklerin ve ikisinin arasındakileri mülkün-egemenliğin ve hükmün sahibi olan Allah’ı, sadece kozmik aleme mahsus kılarak sosyal hayattan, ekonomiden, eğitimden, hukuktan ayırdığınızda, hayatınızı düzenleyecek pratik sonuçları tercihinizde başka hüküm sahiplerine itibar ettiğinizde, Allah’ı sevdiğinizi söylemenin sonucu anlamsızlaşacak, diğerlerini bir adım daha ileri giderek Allah’tan daha fazla sevdiğiniz pratik olarak ortaya çıkmış olacaktır.

İnsanların Allah’ı sevdiğini söylemelerinin, Allah’a inandıklarını ifade etmelerinin yanında, hayatını şekillendiren beşeri görüş ve önerilerin, yasa ve kanunların, ideolojilerin nefsani dürtülerine kapılıp, Allah sevgilerini yeri geldiğinde arzu ve isteklerine göre diğeriyle yer değiştirmeleri, aciz bir Allah inancını da pratik olarak yaşamalarına neden olmaktadır. Bu tavır Allah’a acziyet atfetmektir.

Bu noktada Allah sevgisinin tanımını değiştiren zihin, Allah’ı kozmik aleme iterek, yeryüzüne müdahilliğini ortadan kaldırmakta. Allah affetmeyeceği tek günahın şirk olduğunu (Nisa 4/48)bildirirken, bu bildirmeyi müşriklerin kendi zihin yapılarına dayandırmakta, aciz bir ilahın affetme yetkisinin de olmayacağını ifade etmektedir. Dünyadaki hayatında kendisini aciz kabul edenleri, Allah da  ahiret hayatlarında aciz bırakacaktır.

Kur’an-ı Kerim müşriklerle mü’minler arasında bir karşılaştırma yapmakta ve: “İnananlar ise en çok Allah’ı severler…” ifadesini vurgulamaktadır. Mü’minin Rabbi hakkındaki bilgisi, O’nun azametini idraki, O’nu bütün düşünceleri, şiarları ile bütün davranış ve alanları ile Allah’a bağlanmaya yöneltir. Bu yöneliş karşısında hangi güç ne kadar büyük olursa olsun, hiçbiri mü’minin kalbinde küçük bir alan dahi işgal edemez. Mü’minin ruhu Allah ile karşı karşıyadır, bağlılığı sadece Allah’adır.

Allah’tan başkası ile dostluğu ve muhabbeti yoktur. Allah’tan başkasına asla itaat etmez. Zira tevhidin anlamı her şeyde ihlasla bir tek Allah’a teslimiyettir. Allah sevgisinin nihai anlamı da budur. Allah sevgisini bu nihai anlam içerisinde işleyen Kur’an-ı Kerim, mü’minlerin O’nun zatı hakkında derin düşüncelere dalmadan bu sevgiyi yaşamalarını ve bunu vicdanlarında temsil etmelerini istemektedir.

Modern çağın insanı, Allah’ı sevdiğini ifade etmekle birlikte, bir yol ayrımına geldiğinde, Allah’ın haram kıldıklarını tercih edebilmekte, Allah’ı sevdiğini söylemesine rağmen, Allah’ın yasakladıklarını tercih ederek, tercih ettiğini Allah’tan daha çok sevdiğini pratik olarak göstermektedir.

İşte bu tercih Allah’ı sevdiğini anlamsız kılan ameli bir tavırdır. Bu tavır Allah’ın hayatlarında nerede durduğunu ve Allah’ın ne kadar belirleyici olduğunu pratik olarak gösterir. Allah’ı sever gibi sevmek, Allah’ın dediğiyle, bir başka şahsın ya da hayat tasavvurunun dediğini denk tutmak, nefsi olarak hangisi işine geliyorsa ona yönelmektir. Bu tavır sevdiğini gerektiğinde terk etmek, gerektiği zamanda kapısını çalmaktır.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.