” Ezanlarla namaza çağırdınız zaman onu oyun ve eğlence mevzuu edinenlerin/protesto edenlerin bu tutumu hiç şüphesiz akıllarını kullanamaz kişiler olmaları yüzündendir.” (Mâide 5/58)
Yeryüzünün muhtelif kıtalarında, değişik şehirleri, kasabaları ve köylerinde, farklı dilleri konuşan insanlar arasında, barış ve savaş dönemlerinde ve ihtilâl ortamlarında bin dört yüz küsur yıldır her an varlığını koruyan ve koruyacağı inancı ve güvencesini veren dinî nitelikli kültürel bir değer biliyor musunuz?
Ezan İslâm Dinin Yaşayan Mucizesidir
İşte bu değer İslâm Dini’nin yaşayan bir mucizesi olan Ezan-ı Muhammedi’dir.
Şanlı Peygamberimizin Mekkeli ilk müminlerle birlikte Medine’ye hicret etmelerinden sonra mü’minlerin birleşme merkezi, Peygamberimiz tarafından inşa edilmiş Mescid-i Nebî olmuştu.
Mescid-i Nebi, Müslümanların ibâdet mahalli olduğu gibi, Medine İslâm Devleti’nin siyasî, idarî, askerî merkezi ve aynı zamanda bir ilim ve irfan ocağıydı.
Müslümanlar Peygamberimizle ve arkadaşlarıyla ancak namaz vakitlerinde Mescid-i Nebî’de görüşebiliyorlar, günlerinin diğer kısımlarında gerekli hayatî faaliyetlerde bulunuyorlardı.
Fakat Müslümanların her biri, namaz vakitlerinde arzu ettikleri gibi camiye gelemiyorlardı. Bazen geç kalıyorlardı. Bazen da pek erken geliyorlar, namaz vaktini beklemek zorunda kaldıkları için de günlük çalışmalarını aksatmış oluyorlardı. Çünkü mü’minleri tam namaz vakitlerinde camiye davet edecek bir vasıta yoktu.
Ezan Nasıl Meşru Kılındı?
Nihayet bu problemi çözmek üzere Peygamberimizin başkanlığında istişarî bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda bir çok fikirler ileriye sürüldü. Bir kısmı çan çalınarak, diğer bir kısmı boru çalınarak, üçüncü bir grup da yüksekçe bir yerde ateş yakılarak Müslümanlara namaz vakitlerini haber vermeyi teklif ettiler. Teklif olunan usuller, Hıristiyanlara, Yahûdilere ve Mecûsilere ait olduğu için kabul görmedi.
Peygamberimizle sahâbileri arasında bu konunun görüşüldüğü günlerden birinde ilk müminlerden Abdullah bin Zeyd bir rüya görür. Rüyasında nurlu bir zat, kendisine namaz vakitlerini bildirecek en hayırlı yolu göstereceğini söyler. Mescid-i Nebî’nin damına çıkarak bildiğimiz şekliyle Ezan’ı okur ve öğretir.
Abdullah bin Zeyd uyanır uyanmaz Peygamberimizin huzuruna gelir ve rüyasını nakleder. Peygamberimiz, kendisine öğretilen ezan cümlelerini davudî bir sesi olan Hz. Bilâl’e öğretmesini emir buyurur. Böylece Hz. Bilâl yakıcı sesiyle Medine şehrinde ilk ezanı okur. Bilâl’in ezanını işitir işitmez başta Hz. Ömer olmak üze re yirmiye yakın sahâbi, koşa koşa mescide gelerek Abdullah bin Zeyd’in gördüğü rüyayı kendilerinin de aynen gördüklerini bildirirler. (1)
Böylece 14 asırdır aynı cümlelerle okunan ezân-ı Muhammedi, Peygamberimizin onayı ve Rabbimizin « (Ey Muhammed!) Biz senin şanını yücelttik. » (2) anlamındaki âyeti ile bu onayı pekiştirmesi sonucu bildiğimiz şekliyle Ezan mü’minleri namaza çağırıcı davet olur.
Ezan Müminlerden Rabbimize Uzanan Çizgidir
İslâmî ölçüler, Rabbimizden Peygamberimize, Peygamberimizden insanlara gelir.
İslâm Dini’nin özü ve özeti olan Ezan Allah bilir mü’minlerin ilânı ve birbirlerini kurtuluşa çağırışı olacağı için müminlerden Hz. Peygambere, Hz. Peygamberden Rabbimizin onayına varan bir çizgi takip etmiştir.
İnsanlara mutluluğa erdirici nizamının ancak İslâm Dini olduğunu müjdeleyen mübarek bir mesaj olan ezan, bu dinin özünü yansıtan mukaddes bir çağrıdır.
Ezan İslâmı Özetleyen Mesajdır
Gerçekten yüce dinimiz, Allah’a iman ve itaat ile son ve evrensel elçisi kıldığı Hz. Muhammedi hayat önderi edinme esaslarına dayanmaktadır. Bu esaslar da ezanımızın, «Ben Allah’tan başka tapılacak hiçbir ilah olmadığına sehâdet ederim. Muhammed’in O’nun Peygamberi olduğunu tasdik ederim.» anlamındaki:
« Eşhedü en lâilâhe illellâh »
« Eşhedü Enne Muhammeden Resûlüllah » ifadelerinde ne güzel açıklanmaktadır.
Dinimizin Allah’ın Kurânî emirlerine ve yasaklarına itaat ederek O’na ibadet etmeye çağıran düsturlarını, dünya ve âhiret mutluluğuna erdirici kurallarını, «Haydin namaza, gelin kurtuluşa» anlamındaki:
« Hayye ale’s Salâti »
« Hayye ale’l Felâhi »
cümleleri, ne vecîz bir şekilde açıklamaktadır.
Tekrarlanan « Allahü Ekber »Tekbir’i ile “ Lâ ilâhe İllellah ” Kelime-i Tevhid’i; mutlak ve siyasî-hukukî hakimiyetin ancak Allah’a ait olduğunu pekiştirerek ilan eden Ezân-ı Muhammedi, İslâm Toplumu’nun ancak İslâm’ın emirleri ve yasaklarına dayalı olabileceğini bildirir yönü, ne kadar açık ve kesindir.
Her sabah dünya yeniden kurulurken, gerçeği kavrayabilecek insan kafasına İslâm Dini’ni tanıtan ve bu Hak Din’e iman edilmesine ve kurallarını yaşanmasına her gün beş defa davet eden Ezan-ı Muhammedi’nin bu etkin muhtevası ne kadar engindir.
Ezan Hürriyet Beratıdır
Peygamberimiz ve ilk mü’minlerin, Mekke kâfirlerinin zulmü ve baskısından kurtuldukları yılda; ilk İslâm cemiyetinin teşekkülü sırasında varlığını kazanan ezan, 14 asırdır İslâm ülkeleri için bir hürriyet beratı, bütün müminler için güftesi değiştirilemez evrensel bir istiklâl marşı olmuştur.
Elbette ezansız İslâm cemiyeti, müminler diyarı düşünülemez. Ezanların dinmesi, esaretin ilk canlı ifadesidir. Millî İstiklâl Marşımızdaki şu mısralar bu gerçeği ne güzel açıklamaktadır.
Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli
Ebedî Yurdumun üstünde benim inlemeli.
Evet, bir istiklâl marşı olan ezan, aynı zamanda İslâm toplumunun gerçekten zaman ölçüsüdür. İslâm cemiyetinde günler ezanlarla beş ana vakte ayrılmakta, ezanla başlayan gün, bu mukaddes ölçüye göre bölümlere ayrılmakta, inananlara bir disiplin ruhu aşılamaktadır.
Muhterem Okuyucum
Ezan-ı Muhammedi’nin dinimizdeki engin kudsiyeti dolayısıyladır ki, ezanı ancak onun içeriğine inanan ve ulvî mâ’nâsını kavrayan akıllı bir mü’min okuyabilir.
Bunun içindir ki, dinimizde sarhoşun, delinin, henüz mümeyyiz olmayan çocuğun, cünüb olan kişinin ezan okumaları mekruhtur. Bir diğer anlatımla ona saygısızlık olduğu için günahtır. Bu kimselerin okuyacağı Ezan’ın tekrar okunması gerekir. (3)
Dinimizde, Ezanın okuma şartlarına gösterilen bu hassasiyet (duyarlılık) dinlenilmesi üzerinde de gösterilmiştir. Kur’ân okumakta olan kişiler de dahil olmak üzere her mü’min ezanı derin bir huşu ile dinlemek, Peygamberimizin emri gereğince müezzinle beraber ezan kelimelerini tekrar etmekle vazifelidir.
Bu mevzuda Şanlı Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
«Ezanı işitince müezzinin söylediği kelimeleri siz de söyleyiniz.» (4)
Mümin, Ezan’ı dinlerken müezzinle birlikte Ezan kelimelerini tekrar edecektir. Ancak «Hayye Ales-Salah ve Hayye Alel-Felâh» cümlelerini dinlediğinde ” Gerçek güç ve kudret yalnızca büyük olan Allah’ındır.” anlamında olan «Lâhavle ve lâ kuvvete illâbillâhi’-Aliyyil-Azîm» diyecektir. (5)
Ezanlar Saygı ile Dinlenilmelidir
Allah’ın kudretini, O’nun buyruklarına uymanın zaruretini, son Peygamber Hz.Muhammed’in insanlık önderliğini ilân eden ve bizleri bu ilahi çağrının gölgesinde felaha çağıran ezanları, imanlı ve sevdalı bir gönülle dinleyelim.
Ülkemizin yaklaşık yüz bini aşkın camiinde günde beş kez olmak üzere milyon kez okunan ezanları, hayat yolunda, bizlere sıratı müstakimi/doğru yolu gösteren hakikat levhaları, günahlar karşısında ikaz ve tehlike işaretleri olarak değerlendirelim.
Ezanları açıklamaya çalıştığımız kudsî muhtevasıyla değerlendiremeyenleri bakınız Rabbimiz nasıl vasıflandırıyor:
” Ezanlarla namaza çağırdınız zaman onu oyun ve eğlence mevzuu edinenlerin/protesto edenlerin bu tutumu hiç şüphesiz akıllarını kullanamaz kişiler olmaları yüzündendir.” (6)
Yüce Rabbimden cümlemizi Ezan’lara icabet eden, camilerde birleşen bahtiyar kullarından kılmasını diler, yazımızı bir hadîsle bitiririm:
« Bir mü’min Ezan’ı işittiğinde;
-Ben de Allah’ın birliğini tasdik eder, O’ndan başka İlâh olmadığına, ortağı bulunmadığına şehâdet eder, Hz. Muhammed’in Alanın kulu ve Peygamberi olduğunu kabul ederim. Ben de Allah’a Rab, Muhammed’e Peygamber , İslâm’a Din olarak razı oldum – derse (kul hakları müstesna) günahları af edilir.» (7)
Ali Rıza DEMİRCAN
Not. Bu yazı yaklaşık 51 yıl önce tarafımızdan hazırlanıp İstanbul Süleymaniye Camiinde Cuma hutbesi olarak okunmuştur.
1) a – Sünen-ü Ebû Davud, Bab-ü Keyfi’l-Ezân.
b – Müslümanlıkta İbâdet Tarihi, Tahir Olgun, 2.baskı, sh. 62.
2) İnşirah, 4.
3) El-ihtiyar Litelîlil-Muhtar, Bab’ul-Ezân.
4) S.B.M. Tecridi Sarih Tercemesi, 2/465.
5) Zâdül-Meâd 2/19.
6) Mâide 58.
7) S. Tirmizi Hn. 210.