Hz. Muhammed Nebiydi/Resüldü, ama kuldu, kulca yaşamakla yükümlüydü. Kur’ân’ın buyrukları onu da bağlıyordu.
O da üstlendiği Peygamberlik görevinden ve tebliğ ettiği yasaları yaşamaktan sorumluydu. Bunun içindir ki tebliğ ettiği görevleri önce kendisi yapıyordu. Mesela namaz kılın diyor, kendisi beş vakit namaza ilaveten gece namazına kalkıyordu. Sabır gösterilmesin istiyor, sabırda zirveleşiyordu. Tevazuu emrediyor, kendisi de sadelik içinde yaşıyordu. Savaşa çağırdığında kılıcını kuşanıyordu. Çirkinlikleri yermekle yetinmiyor, güzellikleri örneklendiriyordu.
Hulasa O, yaşayarak yaşatıyordu. Çünkü Kur’an Ona da sorgulanacağını bildiriyordu:
Hûd 112: ” Bildirdiğin Hak ölçülere dönüş yaparak seninle bir arada bulunanlarla birlikte sana indirilen kurallar çizgisinde emrolunduğun gibi dosdoğru yaşa. Sen ve berberindekiler emrolunduğunuz çizgiyi sakın ha aşmayın. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarınızı görücüdür.”
Arâf 6: “Elbette Biz kendilerine peygamber gönderilen toplulukları da, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!”
Hakka 44.-47: Eğer Peygamber bizim adımıza bazı (haram kılıcı ve görev yükleyici hükümler içeren) sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparır( hayatını sonlandırır) dık. Hiçbiriniz de buna mâni olamazdınız.”
Peygamberimiz Kur’ân’ın açıklanan âyetler ve benzerleri ile belirlediği sorumluluğu rûhunun derinliklerinde duyduğu için ümmeti ile buluştuğu Veda Hacc’ında sunduğu Arafat hitabesinin sonunda müminlere şöyle buyurur:
Rabbiniz tarafından benimle ilgili olarak da sorgulanacaksınız. Ne söyleyeceğinizi bilmek isterim.
Onun bu sözlerine muhatap olan sahabileri şöyle derler:
Sana Rabbinden indirilen Kur’ân âyetlerini tebliğ ettiğine, görevini yaptığına, bize yürekten öğütler verdiğine şahitlik ederiz.
Aldığı bu cevap üzerine şehâdet parmağını göğe doğru yükseltip insanlara doğru çevirerek şöyle yakarır: Şahid ol Ya Rab, Şahid ol Allah’ım, Şahid ol Mevlam.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi