islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3769
EURO
34,9712
ALTIN
2.325,70
BIST
9.060,36
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
18°C

İstanbul Seçiminin Düşündürdükleri

İstanbul Seçiminin Düşündürdükleri
24 Haziran 2019 11:25
A+
A-

İnsan, üç “K” harfinden yani KAFA, KALP ve KARINdan ibaret olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımla, insanın etkilenme yolları, avlanma odakları ve kendini ispat edebilmesi için sahip olduğu değer merkezleri dile getirilmiş olmaktadır.  Rasulullah (sav), Medine’ye hicret edince Mescidi inşa ederek Kalbi; Suffeyi inşa ederek Kafayı; pazar yerini inşa ederek de Karnı hedeflemiştir.

Bugünün Müslümanı, Peygamberini örnek alması gerekirken, insan kazanmanın üç alanından sadece karına odaklanıp kafa ve kalbe aynı derecede önem vermemektedir. Kafaları ve gönülleri fethedilmeyen insanlar, Rablerine bile nankörlük yaparlar. Yaklaşık yirmi ayette “Yerde ve gökte ne varsa hepsini sizin emrinize verdim” diyen Allah’a, dünyadaki insanların yüzde kaçı hakkıyla kulluk yapıyor? Allah’ın; yeraltı, yer üstü ve gökyüzü nimetlerinden istifade eden bu insanlık ailesinin ne kadarının Rabbi ile arası iyi? Yüce Allah insanı anlatırken; “Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür” (Adiyat:100/6) buyurmaktadır. Sayısız nimetlerine rağmen Rabbine bu kadar nankör olan insanoğlu, Allah’ın kullarına elbette nankörlük yapacaktır.

Sen İstanbul’u çöpten kurtar, suya kandır, her tarafını yemyeşil yap, Cumhuriyet döneminde yapılan yol ve yaylı sistemi on katına, yirmi katına çıkar, dört saatte gidilecek yeri yarım saatte katedilir hâle getir…onun umurunda değildir. Sen yönetici olarak ne kadar dindar olursan ol, mevcut rejim, laik/seküler nesil üretmektedir. On yedi yılda şu üniversite gençliğine yapılan, daha önceki hiçbir dönemde yapılmamıştır. Okul harçlarından tut, yemek parasına, burslarına ve ulaşımına varıncaya kadar her alanda müthiş bir iyileştirme getirilmiştir. Ama bu üniversite gençliğinin %75’i seküler dünya görüşüne sahip. İslam esaslarına dayalı bir sisteme karşı. Çünkü bunların kafa ve gönülleri aç. Karınlarına verilen önem kafa ve gönüllerine verilmedi. Yani bu rejim, geminin kaptan köşkünde kim oturursa otursun, kendi adamını üretti. Geminin rotası değişmedikçe kaptan değişiklikleri, gerekli dönüşümü gerçekleştirecek Müslüman bir nesil inşa edemedi.

Merhum Erbakan hocamızın dediği gibi “Kanserli hasta, yatağı değiştirilmekle iyi olmaz, pansuman ve pudralamakla şifa bulmaz. Kandaki mikrobu tespit etmek gerekir.” Hilafetin kaldırılmasıyla, İslam karşıtı laik/seküler sistem öyle kök salmış ki, kaptanın dörtdörtlük samimi Müslüman olması neticeyi pek değiştirmiyor. Üniversite gençliğinin sadece %25’inin Ak Partinin yanında yer alması ve %75 gibi ezici çoğunluğun ona karşı olması bu gerçeği haykırmıyor mu? Gariptir ki, başında bulunduğunuz iktidar aygıtı, on yedi yılda kendi neslini çıkaramıyor ama M. Kemal ve arkadaşlarının oluşturduğu “Cumhuriyetin kuruluş felsefesi”ne uygun bir nesil peydahlayabiliyor.

Efendiler! İşte bu uygulama, kandaki mikroba müdahale etmeden kanserliyi pudralamak, pansumanlamak ve yatağını değiştirmekle sonuç almaya çalışmaktır. Müslümanlar; istikameti sabitlenmiş geminin kaptanlığına geçince, davasını unutarak mevcut Kemalist/laik/seküler rejimi pudralamakla, İslam’ı kendine dert edinen İslamcı bir neslin vücut bulacağını sanmamalıdırlar. Belki Reis ve yanındaki çok az bir grup bunun farkında ama Reis’in rüzgârıyla iktidar erkinde olanların ezici çoğunluğu yani Ak Parti içindeki AKP’lilerin bunun farkında olduğunu sanmıyorum.

İstanbul seçimleri bize “çıplak uyarı” yapmıştır ve demiştir ki; insanların ve özellikle gençliğin kafa ve gönlünü aç bırakır, eğitim sisteminde devrim niteliğinde değişiklikler yapmaz, seküler inanç sistemini diri tutan kitaplarla onların kafa ve gönüllerini çaldırırsan, onlara yüzlerce km. metro ve bölünmüş yol, dünyanın en büyük hava limanı, iki kıtayı denizin altından birleştiren Marmaray, üçüncü, dördüncü, beşinci…boğaz köprüsü, kanal İstanbul, Çamlıca tepesinde altmış bin kişilik cami ve daha neler neler yapsan yine senin arkanda durmaz. Bütün bu nimetlerden istifade eder fakat kafasını ve gönlünü kaptırdığı yere destek çıkar. Öyleyse tekraren diyoruz ki, yanlış nesil imal eden bu fosilleşmiş rejimi onararak ve pudralayarak, rotası, yüz yıl önce belirlenmiş bu geminin bizi hedefimize götürmeyeceğini anlayalım. Bu zulüm düzeninin değiştirilmesi için yeni stratejiler ve metotlar geliştirelim. Bedel ödemeyi de göze alalım. Kefenimizi biraz da bu uğurda giyelim. Çünkü Rasulullah’ın ifadesiyle “Kişi, hakkı söylemesi gereken yerde mutlaka hakkı söylemelidir. Bu onun ne ecelini öne alır, ne de kendisine ait rızıktan mahrum eder.” (Beyhaki, Şu’abu’l İman, 7172).

Madalyonun bir başka yönüne gelince, dünyanın değişmeyen döngüsü şudur:  “Zor zamanlar güçlü adamlar doğurur. Güçlü adamlar rahat zamanlar yaşatır. Rahat zamanlar, zayıf adamlar üretir. Zayıf adamlar, zor zamanları getirir.” Reis, zor zamanlarda yetişmiştir. Dâvası için hep bedel ödeyerek bu günlere gelmiştir. Onun döneminde Müslümanlar da rahat yaşamışlar, mücahitken müteahhit olmuşlardır. Başörtüsü konusundaki duyarlıklarını kaybederek bin bir makyaj malzemesi içinde streç pantolon ve daracık giysiler üstüne iliştirilmiş bir aksesuar aracı haline getirmişler. Zayıf adamlar üremiş, beraberce yola çıktıklarının çoğu yolda onu satmıştır. İşte bu zayıf adamlar da zor zamanları getirmişlerdir.

İcraatlarımızda başvurduğumuz yanlışlardan biri de, İslam düşmanlarını memnun edip kazanalım derken dostlarımızı kaybedecek yöntemler uygulamaktır. Bu konuda Ebû Müslim Horasanî’nin şu tarihî sözünü tekrar hatırlayalım: “Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşmanları asla dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dostlar, zamanla düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.

Bu sözden hâin Fetö ve yandaş haşhâşilerinin düşmanlığı anlaşılmamalıdır. Onlar bu davaya hiçbir zaman hakiki dost olmadılar. Onların hıyanet grubu, menfaatleri için Müslümanları sadece kullandılar. Gerisi lâfı güzaf.

Musab SEYİTHAN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar
  1. Huseyin Lekesiz dedi ki:

    Tsk.
    Tesbit cok dogru
    Ilkokuldan universiteye varan bir insani egitme ve donatma olmadigi muddetce insanlarin ceplerini altinlada doldursaniz onlarin fikirlerini degistiremezsdiniz
    Bu secim onu ortaya koymusdur..
    Hep yapilmasini istedigim karnini degil aklini doyirmadan olmayacak..

  2. Adnan ulusoy dedi ki:

    Bu yaziye ne denirki soze gerek yok hepsi bir gercek agzina yuregine saglik

  3. Burhan Alptürk dedi ki:

    Mü’ min; meşru olan hedefine gayrımeşru yollardan ulaşamaz. Adalet ve Kalkınma Partisi ilk kurulduğu dönemde Reisin hak, adalet, dürüstlük söylemleri doğrultusunda , kendilerini seçen halkın isteklerini yerine getirme yolundaki atmış oldukları cesur adımlar sonucu Türkiyede güç dengeleri değişmiş ve ortaya çıkan bu durumdan da nasiplenmek isteyen bukalemun tipli menfaat perestler Reisin etrafında toplanarak onu yüksek kale duvarlarının arkasında bırakıp emellerine ulaşmaya çalışmışlardır. Evet Reis tek başına! Ve sahipsiz. Maalesef içimizde ki nankörlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok, bir anda sırtlarını dönebiliyorlar. Sahipsizlerin Sahibine sığınmaktan başka çaresi yok! Umarım AK parti, kuruluş döneminde ki dava ruhuna yeniden dönecek vekiller ve bürokratlar ile yeni bir kadro oluşturur. Görelin Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

  4. Dava sevdalısı dedi ki:

    (İcraatlarımızda başvurduğumuz yanlışlardan biri de, İslam düşmanlarını memnun edip kazanalım derken dostlarımızı kaybedecek yöntemler uygulamaktır. Bu konuda Ebû Müslim Horasanî’nin şu tarihî sözünü tekrar hatırlayalım: “Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşmanları asla dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dostlar, zamanla düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”)
    Yukardaki bu uyarıya tamamen katılıyorum lakin bu uyarıdan ders alması gereken insanlar kimlerdir bunuda tesbit lazım.
    Benim kanaatim bu yazıdan ders alması gerekenler Erbakan hocamızı sırtından hançerleyen ve onun dava arkadaşlarına her türlü iftirayı hakareti yapan kimselerdir.
    17 senedir avrupa birliği istedi diye her türlü ahlaksız yasaları kabul edip milletin ahlak ve maneviyatını bozanalardır.!

  5. İzzet korkmaz dedi ki:

    İnsanlara rahata erdi.rahatlamanin tadinı cıksrırken eski unutuldu.birde baktıkki dünyanın şartlari deyışti.Global siki ti başladı bizide vurmaya baslayinca sesler gelmeye bâşladı.”sıkıntıya düştüklerinde yalvarırlar kurtulduklarinda isyan ederler” mealinde oldugu gbi oldular.”insan oğlu nankordür” mealinde olduğugibi.birde bu halifeik meselesi;gücün kuvvetin varsa sen halifesin,gücün yoksa halifelik olsa neolur.0 ismi olur olmaz kullanipta zedelememek lazim