islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5212
EURO
34,9672
ALTIN
2.435,78
BIST
9.776,80
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

İSTİKAMET

İSTİKAMET
18 Eylül 2021 08:10
A+
A-

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor

Mekânı bir satıh zamanı vehim

Bütün bir kâinat muşamba dekor

Bütün bir insanlık yalana teslim

Necip Fazıl

Eskilerin dillerine pelesenk olmuş bir dua vardı. Şimdilerde kimseciklerden duyamaz olduk. İnsanlar çeşitli vesilelerle birbirlerine “Allah istikametten ayırmasın!” diye dua ederlerdi. Zira İstikamet, bu hayatın anlam iksiriydi. İstikamet üzere hayat ulvi bir seyrüsefer iken, istikametini kaybetmiş hayat ise süfli bir debelenme ve nihayetinde sonsuz bir hüsranın hazırlığından başka bir şey değildir. Yani istikamet, hayata ulvi ya da süfli rengini kazandıran yegâne mikyastır.

Allah(cc) o yüzden Resulü Ekrem Efendimize “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol![1] ihtarını inzal etmişti. Elbette onun şahsında bu ihtar cümlemizeydi.  Efendimiz bu yüzden “Hud suresi beni kocattı.” buyurmuştu. Elbette insan hiçbir günah işlemeyen varlık değildir.  Ancak istikameti yitirmek, kişi için en büyük günah, en feci felakettir. İşte bu yüzden bizlere Kitap’ın öğrettiği en mühim dualardan birisi de “Ayaklarımızı sabit kıl![2] duasıdır. Ayakların Hak’ta sabit olması istikamet üzere olmaktır.

Bu hayatta var olan her şey, bizim onlarla ilgili bakış açımıza göre anlam kazanmaktadır. Neyin değerli, neyin değersiz olduğunu; neyin elzem, neyin lüzumsuz olduğunu; neyin ulvi, neyin adi/süfli olduğunu bakış açımız belirler. Bakış açısı dediğimiz şey, bizim temel paradigmamızdır, yani değersayımımız… Mevlana’nın meşhur pergel mecazı ile ifade edecek olursak, pergelin bir ucunu Hakk’a sabitlememiz ve diğer ayağı ile de kâinatı anlama çabasına girmemiz gerekir. 

Pergelinin sabit ayağı Hak merkezinde olması gerekenler elbette Müslümanlardır. Ancak gelin görün ki Müslümanlar, iki yüz yılı aşkın bir zamandır, pergelin ayağını nereye koyacaklarına bir türlü karar verememekte,  modern ideolojiler çöplüğünde kendilerine sabit nokta aramakta ve çölde serap gören bir bedbin gibi sürekli aldanmaklalar.

Değersayım dediğimiz şey o kadar mühimdir ki, hayatın bütün akışı buna göre değişir. Mesela siz ilerleme mitine inanmış, yükselmek, ilerlemek, büyümek sevdasına kapılmış iseniz, sizi bu yolda tökezletecek her şeyin zararlı, bu yolda berdevam olmanıza yarayacak olan her şeyin de faydalı olduğunu kabul etmişsiniz demektir. Diyelim ki tüccarsınız, ürünü kıtlaştırmak için bir kısmını çöpe dökebilirsiniz. Çünkü böyle yaparsanız azalan malın kıymeti artacak ve siz de çok kazanacaksınız. Diyelim ki bir imalathane sahibisiniz. Çalışanlarınıza mümkün olduğunca düşük ücret vermeniz ya da olabildiğince düşük ücrete çalışacak işçi bulmanız sizin faydanızadır. Zira kârı en yükseğe çıkarmak için maliyeti en aza indirmeniz gerekir. Ya da diyelim ki siyasetçisiniz. Malum ya, siyasetçinin karnesi sandıkta çıkan oydur, derler. O yüzden halktan oyu almak için her türlü algı ve yanıltma faaliyetini yapmanız, olmadığınız gibi görünmeniz gerekecektir. Aksi halde “başarılı” olamazsınız.

Verdiğimiz bu üç misalde tüccar, imalatçı ve siyasetçinin değersayımını belirleyen şey kazanmak ise yapacağı şeyler başka, yok eğer Hakk’ın rızasına ermek ise yapacağı şeyler bambaşka olacaktır. Burada günümüz Müslümanları şöyle bir açmazla karşı karşıya kalıyorlar. Eğer oyunu kuralına göre oynamaz isek, diğerleri karşısında kaybederiz. Kuralı kimlerin, hangi temel esaslardan hareketle koyduğu hususunu ya da oyunu sorgulamak akıllarına gelmiyor.

Sözümüzün sadedinden kopmadan devam edecek olursak, değersayım dediğimiz şey, on mu büyük yoksa bir mi büyük, bunu belirleyendir. Biraz evvel verdiğimiz misallerden yola çıkacak olursak, Hakkın rızasını gaye edinmişseniz, bir helal kazanç on haram kazançtan büyüktür.  On haram kazanç yerine bir helal kazancı tercih etmek ise bizim istikametimiz olmalıdır.

Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.[3]

İşte bu ayettin “nefsiniz, ana babanız ve akrabanız aleyhine de olsa adaleti titizlikle ayakta tutun!” emri bir temel değersayımı ortaya koymaktadır. Bu emir bile tek başına işleri yoluna koymaya yetecek derecede bir ölçüdür.

Son iki yılımızın gündemi bağlamında dünyanın vasatına, ülkemiz efkârıumumiyesinin haline bakıyorum da, rahmetli Necip Fazıl’ın mısralarının bugünün dünyasını nasıl bu kadar isabetle tasvir ettiğine şaşıp kalıyorum. Meseleleri izah etmede bilginin bazen kifayet etmediğini ve hissin her şeyi bir çırpıda ortaya döktüğünü bu mısralarda görüyorum. Şiir ile şuur aynı köktendir malum.

Salgın hastalığın teşhisi, savunucularının bile %50 doğru (%50 yanlış) tespit ediyor dedikleri PCR testleri vasıtasıyla yapılıyor. Mahut virüs bugüne kadar dünya nüfusunun yaklaşık %2,8’ine bulaşmış. Teşhislerin %50 yanlış olma ihtimalini de akılda tutalım. Salgın hastalığa yakalananlardan %2’si ölmüş. Burada da 65 yaş üzeri ölümlerin %75’in üzerinde olduğunu ve PCR testi pozitif olup da kronik hastalıklara, hastane enfeksiyonlarına, kullanılan tedavi yöntemi ve ilaçların yan tesirlerine bağlı olarak ölenlerin de bu oranlara dâhil olduğunu da akılda tutalım.

Şimdi, virüsün dünya genelinde tesirinin bu düzeyde olduğunu ve bunun üzerinde bile yazı-tura atmak gibi bir teşhis şüphesi bulunduğunu düşünürsek, insan hayatı ve sosyal münasebetler üzerinde köklü değişiklikleri dayatmak ve neredeyse beşikten mezara kadar herkese, meri mevzuatlara göre geçmesi gereken aşamalardan geçmemiş deney sıvılarını “aşı” diye vurmaya kalkmak nasıl bir değersayımın eseridir?

Bu sıvıların uygulandığı kimselerde görülen yan etkiler ve sonrasında gerçekleşen ölüm hadiseleri ile ilgili hiçbir takip, araştırma ve veri kaydı yapılmadığı halde, bu sıvılardan en çok dayatılanının sözde mucidinin “Bizim bu aşıları olmamıza mevzuat engel, çalışanlarımızı riske atamayız[4]” dediği ortadayken bunu ısrarla dayatmak nedir?

Bu sıvıların milyarlarca insana defalarca, hatta sürekli olarak enjekte edilmek istenmesinin arkasındaki devasa kâr hedefini, bu para potansiyelinin kimleri nasıl ayarttığını düşününüz. Muhtemelen bu pazardan nasiplenenlerin yıl değil, ay değil, hafta değil, günler geçmeden kendi kendilerini tekzip eden açıklamaları nasıl milletin gözünün içine baka baka pişkince yapabildiklerini anlamak mümkün hale geliyor: “Paranın yüzü sıcaktır. “ derler.

Üstelik diğerlerini bir yana bırakalım, dindar/muhafazakâr/İslamcı referansları ile idarede, siyasette ve medyada arzı endam edenlerin bu işe canhıraş sarılmasına ne dersiniz? Bunların gazetelerinin, televizyonlarının Ortodoks Tıbbını mutlak bir kilise itikadı gibi savunmalarına ne dersiniz? Hele bunların bir de muhalif geçinenlerinin küresel tezleri, haftasına varmadan “yanlışmış” denilip yenisi tedavüle sokulan sözde bilimsel bilgileri öyle bir kutsayışları var ki, evlere şenlik. Karar Gazetesi ve avanesine bakarsanız ne demek istediğimi daha sarih anlarsınız.

Sözü Kahraman Maraş müftüsünün “Kadı Karakuşi fetvalarını” gölgede bırakacak fetvasıyla bitirelim: Aşı vurulmak, Allah’ın emri gibi şu anda her Müslümanın üzerinde farzı ayndır”

Ne diyelim. Allah kimseyi istikametten ayırmasın! Ayaklarımızı Hak’ta sabit kılsın.

Vesselam.

Şaban Çetin


[1] Hud suresi 112

[2] Ali İmran suresi 147

[3] Nisa suresi 135

[4] https://www.youtube.com/watch?v=_s91axixRYY

Yorumlar
  1. aysun sofuoglu dedi ki:

    😔Allah sonumuzu hayır eylesın,
    ahir zamanı ,yaşıyoruz.
    emeğine saglik
    şaban çetin.