Muhterem Okuyucularım;
İslâm binasının temeli, güzel
ahlâktır. Güzel ahlâk sahibi olabilmek için, İslâm’ın kitabı olan Kur’ân
ahlâkına sarılmak gerekir. İslâm ahlâkı demek, Kur’ân ahlâkı demektir. Nitekim
Hz. Ayşe bir soru üzerine, İslâm Peygamberinin ahlâkının Kur’ân ahlâkı olduğunu
belirtmiştir. Bu bağlamda İslâm veya Kur’ân ahlâkı, dinimizin emrettiği veya
tavsiye ettiği güzel tutum ve davranış biçimlerinin bütünüdür.
İslâm’ın dünya görüşü çerçevesinde belirlenen sosyal ahlâk esasları, hangi toplumda uygulanırsa uygulansın
istisnasız bütün fertler o toplumda kendileri güvende ve huzurda hissedecektir.
Karşısına çıkan her türlü olağan ve olağanüstü durumda bir Müslümanın, İslâm’a
uygun bir şekilde güzel ahlâkı yaşaması ve sergilemesi, onun olgun ve kâmil bir
insan olduğunu gösterir. Bu bağlamda genel bir yaklaşımla İslâm ahlâkı,
toplumsal bazda sosyal tekâmülü, bireysel bazda ise insan-ı kâmili gerçekleştirmek maksadıyla İslâm dini tarafından
getirilen ahlâkî hükümlerin
bütünüdür.
İslâm Ahlâkının Temel Özellikleri ve Prensipleri
- İfade edildiği üzere İslâm ahlâkı, Kur’ân-ı Kerîm’e dayandığı için, bir ilâhî ahlâk manzumesidir. İslâm ahlâkı, ilâhî emirler şeklinde ortaya çıkan, bütün güzel ahlâk normlarını kendi içinde barındıran, temiz toplumun tesisi için, bunların sosyal hayatta geçerli olması için mücadele verilmesi gerektiğini savunan, hem dünyevî, hem de uhrevî boyutuyla ceza ve mükafatlar ihtiva eden teorik olduğu kadar, pratik ağırlıklı da olan tek ahlâk görüşüdür. Cenâb-ı Hakk’ın bizden istediği ahlâk da peygamber terbiyesinden geçen güzel ahlâktır. Bu güzel ahlâk, hâdis-i şerifte “ahlâk-ı ilâhiye” (ilâhî ahlâk) şeklinde ifadesini bulur. İlâhî ahlâk, beşer aklının mahsûlü olan her türlü insanî-rasyonalist ahlâk telâkkilerinin çok ötesindedir. İslâm ahlâkı, mükemmel ahlâkın temsilcisidir: Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Resulullaha (sav) hitaben: “Sen en yüce bir ahlâk üzeresin” (el-Kalem, 68/4) buyurulmuş ve Hz. Peygamberin (sav) kendisi de: “Ben ahlâkî prensipleri tamamlamak üzere gönderildim.” buyurmuştur. (İbn Hanbel, Müsned, II, 381).
- Diğer yandan İslâm ahlâkı, bir vazife ahlâkıdır: Kur’ân’da geçen ahlâkî norm ve değerler, müminler için bir emir mahiyetindedir ve mutlaka uyulması ve sosyal hayatta tatbik edilmesi gerekir. İnsanın, bir mümin olarak bu emirlere muhatap olmayı kabul etmesi, bunları birer görev olarak telakki etmesi anlamındadır. Aynı şeklide İslâm Peygamberinin bütün hadisleri, insanların birbirlerine karşı daha iyi davranmaları konusunda birer emir mahiyetinde olup, Müslümanlara görev yüklemektedir. Dolayısıyla İslâm’ın getirdiği ahlâk anlayışı, her şeyden önce bir görev ahlâkıdır. Ahlâkî görevlerin topluma yönelik olması bakımından İslâm ahlâkı, isâr (ileri derecede fedakârlık) özelliklerini taşıyan bir kardeşler toplumu meydana getirmeyi hedeflemektedir. Bu yönüyle İslâm ahlâkı, ahlâkî sorumluluk ilkelerini benimsemiş olması hasebiyle “altrüistik ahlâk” (isâr ahlâkı) olarak da tanımlanabilir.
- İslâm ahlâkının diğer bir yönü de, davranışlardaki niyet duygusudur. Zira Hz. Peygamber (sav), “Ameller niyetlere göredir” (Buhârî, İmân, 41) buyururken, İslâm’ın önemli bir prensibini belirlemiştir. Müslüman için bu niyetin arkasındaki en büyük yönlendirici duygu, müminin her davranışında “Allah rızasını” gözetme duygusudur. Zira mümin herhangi bir davranışta bulunurken, asla bir dünyevî menfaat beklemeyip, gönlünde sadece Allah rızasını ve onun sevgisini kazanma arzusunu taşır. Nitekim Kur’ân’daki şu âyet buna bir delildir:
“Yoksula, yetime ve
esire onun rızası için yemek yedirirler ve ‘biz size sırf Allah rızası için
yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz’ (derler)”
(El-İnsan, 76/8-9).
- İslâm ahlâkı, sosyal sorumluluk aşılar. Yaratana karşı bir sorumluluk duygusu taşımak, İslâm ahlâkının temel prensiplerindendir. İslâm’a göre Müslüman’ın bu sorumluluk duygusu, Allah sevgisini kazanmak, onun emirlerine saygı göstermek ve bu emirleri asla aksatmaksızın yerine getirmektir. Sorumluluk kapsamı, sadece Yaratana yönelik değildir. Müslüman’ın, diğer mahlukata karşı son derece merhamet, adalet ve şefkatle davranması, zayıf ve muhtaç olanlarına yardım etmesi, ana ve babaya saygılı olması ve onların gönüllerini kazanmaya çalışması gerekir. Müslüman, sosyal ahlâklı bir insan olarak, kendi duygularına hâkimdir, genelde mütevazı, iradeli, hakperest, sabırlı, edepli, hayâlı ve insaflıdır. İslâm’da “Emr-i Bi’l-Ma’ruf ve Nehy-i Ani’l-Münker” (İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Men Etmek) prensibi, insanların ahlâkını daima iyiye doğru yönlendirmek ve sosyal boyutlu olmalarını temin etmek içindir.
- İslâm Ahlâkı, fıtrîdir. Ahlâk, “hulk” kelimesinin çoğulu; huy, tabiat, mizaç, seciye gibi manalara geliyor. İnsanın fıtratıyla, yaratılışıyla yakın alâkası var. İnsanın fıtratı iyice dikkate alınabilse güzel ahlâkın kaynağına da inilmiş olacak. İnsanın bedeni ilâhî bir sanat olduğu gibi, istidadı ve tabiatı da Hakk’ın tanzim ve takdiriyledir; o da ilâhîdir. Buna göre “ilâhî ahlâk” denilince insanın yaratılışında mevcut olan bu kabiliyetlerin yerli yerince kullanılması akla gelmelidir.
Velhâsıl-ı Kelâm
İslâm,
insanın fıtrî özelliklerin uygun olarak oluşturduğu güzel ahlâk esaslarını, fert ve toplum noktasında iki yönüyle ele
almaktadır. Kendi ahlâk prensiplerinin sosyalleşmesini de, bu toplumu
oluşturacak fertlerin İslâmî ölçüler çerçevesinde Kur’ân ahlâkı ile
ahlâklanmalarına bağlamaktadır. Böylece İslâm ahlâkını özümsemiş olan Müslüman,
güzel düşünce, edepli yaşama, takva ve pratiğin en temel güvencesini
temsil eden şahsiyetli ve güzel insan olacaktır.
İslâm,
davranışlarda istemiş olduğu bu tutarlılığı gerçekleştirmek için, öncelikle
fert, daha sonra da toplum noktasında hassas bir denge oluşturmaktadır. İslam
ahlâkı, ferdin kendisinden başlayan ve giderek toplumsallaşan dinamizmi kendi
içinde barındırır. Ferdin kendisini kuşatan ahlâkî değerlerin sosyalleşmesi
neticesinde, sosyal münasebetlerin üzerinde gerçekleşen sosyal hayatta, âdil
bir nizam oluşur. Netice-i itibariyle İslâm; kendi kavram bütünlüğü içinde,
insanlara fıtrî esaslara dayanan ahlâklı bir hayat sistemi sunarken, bu
sistemin başarısını, özünde var olan güzel ahlâk esaslarının fert ve toplum
bazında işletilmesi sonucuna bağlamıştır.
Şimdi kendimize bir soralım: Biz, Müslümanlar olarak toplumumuzda güzel ahlâka dayanan böyle âdil bir hayat sistemi kurabildik mi?
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi