KEMALİZMLE BİRİLERİNİ KAZANALIM DERKEN, DOSTLARI KÜSTÜRMEKTEYİZ

Kemalizm, CHP’nin 1931 yılı itibariyle şekillendirdiği bir ideolojidir. 1935 yılı programında “Kamalizm” olarak değiştirilmiştir.

Bunun nedeni ise, o yıllarda dilde yapılan değişikliklerle “Öz Türkçe’ye dönüş” operasyonudur. Yani Mustafa Kemal’in, Arapça olan “Kemal” adının, öz Türkçe “Kale” anlamına gelen “Kamal” ile değiştirilmesinden ileri geliyordu.

Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra -tıpkı CHP programlarında ifade edildiği gibi- geleceği de kapsayacak şekilde ele alınan Kemalizm, sadece tek parti döneminde değil, çok partili döneme geçilmesinden sonra da Türkiye’nin resmi ideolojisi olmaya devam etti. Gerek merkezî devlet eğitimi, gerek devlet radyosu, gerekse Anıtkabir’de yapılan askerî bir törende okunan İstiklal Marşı ile açılıp kapanan tek kanallı devlet televizyonu vasıtasıyla topluma ve özellikle yeni nesillere yıllarca Kemalist doktrinler telkin edildi. Kısaca “Kemalizm/Atatürkçülük”, CHP’nin, Müslüman Türk toplumuna dayattığı, uymayanların zindanlarda çürütüldüğü ve darağaçlarında sallandırıldığı ….bir ideolojinin adıdır. “Cumhuriyet Döneminde Din ve Devlet ilişkisi” ile ilgili yazılı eserleri incelediğinizde, Anayasadan “Devletin Dini İslam’dır” maddesinin çıkarılması, Hilafetin ilgası, Şeriyye ve Evkaf vekâletinin kaldırılması, Harf İnkılâbı ile bir gecede Müslüman halkın cahil bırakılmasıgibi devrimlerle bu millete, -asla dokusu ile uyuşmayacak- seküler bir din dayatılmıştır.

Aynı zamanda Kemalizm, Kemalistlerin uydurduğu bâtıl bir dindir. Onun adına mevlitler yazılmış, Kemalettin Kamu gibi fanatik Kemalistlerce “Ne örümcek ne yosun, ne mucize ne efsun; bize Çankaya yeter, Kâbe Arabın olsun” diyerek ziyaret ve tavaf yerleri belirlenmiş ve Mustafa Kemal’e ait olmayan sözler uydurularak, ona izafe edilmiştir. Siz bunlara “Kemalizm dininin uydurma hadisleri” de diyebilirsiniz.

Adalet Mülkün Temelidir“, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir“, “Köylü Milletin Efendisidir” ve “Ya istiklal ya ölüm” sözleri bunlardan bazılarıdır. Yıllarca bu sözler bizlere Atatürk’ün sözleriymiş gibi okutuldu, öğretildi hatta mahkeme duvarlarını bile süsledi. Hâlbuki gerçekler farklı idi. “Adalet Mülkün Temelidir” Hz.Ömer’e; “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” Hz.Ali’ye; “Köylü Milletin Efendisidir” Kanuni Sultan Süleyman’a; “Ya istiklal ya ölüm” Şeyh Şamil’e aittir. “İstikbal göklerdedir” Benito Mussolini’ye; “Vatan, çalışkan insanların omuzlarında yükselir” Tevfik Fikret’e aittir. Bunun dışında da Atatürk’e ait olmayan, onun adına uydurulmuş bir sürü söz vardır. Mesela “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” ve Osmanlı zamanında da bilinip kullanılan “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” sözleri de bunlardandır.

Tarihi süreç içerisinde Kemalist devrimler, silah zoruyla ve askerî vesayetle bu millete zorla dayatıldı. Bu toplumun kâhir ekseriyeti, bu din dışı ideolojiyi asla kabullenemedi. Kemalizm, sosyolojik bir tabana dayanmadan silah zoruyla yakın geçmişe kadar canlılığını korudu. Bize 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 büyük ihtilallerini yaşattı. Her on yılda bir askeri muhtıralar verildi ve MGK kararlarıyla Kemalist gündemler belirlendi. 28 Şubatlarda başörtülü kız öğrenciler, “Kemalist devrimleri koruma adına” polis zoruyla üniversitelerden atıldı. 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde halkın seçtiği, İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı, başörtülü olduğu için meclisten atıldı.

2010 yılından sonra Kemalist ideolojinin ayakta durmasını sağlayan askerî vesayet dayanağı yok edilince …..Kemalizm adı altında Müslümanlara zulmün önü alındı. Müslümanları, Kemalizmin zulmünden kurtararak, dinlerini özgürce yaşamalarını sağlayan bu iktidara şükran borçluyuz.

Bütün bunlar iyi yönde gelişmelerdi. Bunlara insanlık adına, “terakki/yükseliş” diyebiliriz. Bu adımlardan sonra, eski karanlık günlere dönmenin adına da “Tedenni/alçalış” denir.

Milli Eğitim Bakanı olmadan önce, akademik bir bakış açısıyla; “Atatürkçülük, eğitimin temeli olamaz” diyerek bir gerçeği ifade eden Ziya Selçuk, Bakan olduktan sonra Atatürkçülüğü müfredata dâhil etmiştir. Terakkiden vaz geçerek tedenniyi tercih etmiştir.

Ayrıca daha önceki bakanlar, bazı günlerin okullarda bayram olarak kutlanmasını zorunlu olmaktan çıkarmıştı. Zat-ı âlileri, bu günleri bayram olarak kutlamayı tekrar mecburi hale getirdiler.  Bu da Atatürk üstünden geçinenleri hayli memnun etmiş ve “Türkiye’de güzel şeyler de oluyor” diyerek bu memnuniyetlerini ifade etmişlerdir. Kimleri sevindirdiğimiz, bizi kendimize getirmelidir. Bu evirilmeden, yıllarca Müslümanlara tepeden bakanlar, üniversiteleri onların kızlarına çok görenler ve onların ensesinde boza pişirenler yani eski Türkiye heveslisi kişiler memnun olmaktadır.

Ak Parti, on altı yıllık mücadelesinde, -henüz vesayet odakları tasfiye edilmeden- birçok alanda “Kan içip, kızılcık şerbeti içtiklerini” ifade etti. Sonunda Müslümanlar lehine, inançlarını yaşama haklarını da kazandırdı.Tam olmasa da eğitim alanında da bir takım gelişmeler elde edildi. Bazı kutlamalar tabu olmaktan ve mecburî kutlama türünden çıkarıldı. Bütün bu kazanımlardan sonra başta Reis ve Ak Parti, Milli Eğitim bakanının bu çıkışlarını görmezden gelir ve süreci tersine çevirerek Kemalizmi yeniden hortlatmasına seyirci kalırsa, bu duruş, Ak partinin sonunu hazırlar ve Anap’a dönüşünü engelleyemez.

Oy vererek başta Reis’e ve Ak Partiye destek çıkan bizlerin de sevgi, gözünü kör etmemelidir. Fetöcülere, “Sorgulamadan Fetullah’ın peşine takılıyorlar ve haşhâşileşiyorlar” deyip de, bizim destek verdiklerimiz, oy vererek iktidara taşıdıklarımız yanlış yapınca, kör ve sağır kesilmek de, bir başka haşhâşiliktir. Hak ve adaletten ayrılmamak şiarımız olmalıdır. Biz Reis’i severiz, yarın seçim olsa oyumuzu yine ona veririz ama Reis de insandır ve  hatadan beri değildir. Onlar eleştirilmedikleri zaman, yaptıkları yanlışların doğru olduğu zehabına kapılarak, yanlış yapmaya devam edecektir. Yüce Allah Zariyat suresi 55. ayette “Hatırlat/öğüt ver, çünkü hatırlatmak/öğüt vermek, mümine fayda verir” buyurmaktadır.

Öyleyse eli kalem tutan, dili laf yapan, Reis’e yakın duran kim varsa, yapılan bu tür yanlışları hatırlatmalıdır. İdarecilere ayna olmalıdır. Topuklarına kurşun sıkmamalarının gerektiğini söylemelidir. Dostu üzen, karşıtlarımızı sevindiren eylemlere pabuç bırakmamalarını ifade etmelidir.

Yoksa Ataullah İskenderî’nin dediği gibi; “Düşmanlarını kazanmak için dostlarını küstürenler, düşmanlarını kazanamadıkları gibi dostlarını da kaybederler.”

Bizden söylemesi. Kimse karanlık günlere dönmek istemeyeceğine göre, bitpazarı heveslilerine de bu fırsat verilmemelidir. Atalar; “Eskiye rağbet olsaydı, bitpazarına nur yağardı” demiştir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

Balığı Uçmaya Kuşu Yüzmeye Zorlamayacak Bir Eğitim Sistemi…

Balığı Uçmaya Kuşu Yüzmeye Zorlamayacak Bir Eğitim Sistemi lazım. İlkönce haberimizi okuyalım: CHP'li Milletvekilleri, MEB…

2 saat ago
  • Gündem

ERDOĞAN – ÖZGÜR GÖRÜŞTÜ MÜ GÖRÜŞTÜRÜLDÜ MÜ?

Türkiye Cumhuriyeti, anayasası ile kendisini tanımlamıştır ve ülkemizde bütün yapılanmalar anayasaya göredir. Bu yapıyı bir…

3 saat ago
  • Gündem

ABD Polisi UCLA Kampüsünde Filistin Dayanışma Kampını Dağıttı

ABD Polisi UCLA Kampüsünde Filistin Dayanışma Kampını Dağıttı ABD'nin Los Angeles kentinde bulunan California Üniversitesi'nde…

4 saat ago
  • Gündem

“KURBAN KARDEŞLİKTİR”

“KURBAN KARDEŞLİKTİR” ARDEV olarak kurbanlarınızı bu yıl Tanzanya’da ki kardeşlerimize ulaştırıyoruz. Ayrıca kurbanınızın kesim vidosunu…

5 saat ago
  • Gündem

İrlanda’da da Eurovision Şarkı Yarışması’na Katılan İsrail’e Protesto

İrlanda'da Eurovision Şarkı Yarışması'na Katılan İsrail'e Protesto İrlanda'nın başkenti Dublin'de, İsrail'in Eurovision Şarkı Yarışması'na katılması…

6 saat ago
  • Gündem

Türkiye, İsrail ile Tüm Ticaret İlişkilerini Durdurdu!

Türkiye'nin İsrail ile ticareti durdurma kararı, son dönemdeki diplomatik gelişmelerin en çarpıcı ve önemli adımlarından…

7 saat ago