Miraç iki türlüdür…

Prof. Dr. Ali Seyyar

Benden yaşça küçük fakat benden daha derin bilgilere sahip olan değerli dostum, bana ne hikmetse birden “Ali ağabey; iki türlü mirac vardır!” dedi. Ben de merak ettim ve “nedir bu iki mirac meselesi?” diye sordum. Hemen her Müslümanı ilgilendireceği için, aldığım cevabı burada özetle sizlerle paylaşmak istedim:

Miraç, sözlükte “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamındaki urûc kökünden türemiş bir isimdir ve genelde Peygamberimizin (sav) Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade etmektedir. Bu bildiğimiz özel mirac, Peygamberimize (sav) has bir olaydır. Ancak bunun dışında bir de müminin miracı vardır ki kişi, bunu istidadı nispetince ancak halvet esnasında yaşayabilir. Halvet, manevî yolculuğa (seyr-i sülük) çıkmış bir talibin belirli bir tecrübe sürecinden geçtikten sonra bir mürşidin gözetimi altında ıssız bir yerde ibadet ve zikir halinde olmasıdır.

Muhyiddin İbni Arabi’ye göre bir Müslüman, ancak miraç yaşantısı içerisinde Rabbini ve dolayısıyla kendini tam anlamıyla bilmiş olur. Ancak Peygamberimizin (sav) miracı ile herhangi bir müminin miracı aynı değildir. Bir tasavvuf ansiklopedisi niteliği taşıyan Fütûhât-ı Mekkiyye kitabının müellifi İbni Arabi, Peygamberimizin (sav) miracının ruh ve bedeniyle olduğunun, onun yolundan giden veliler ise yalnızca ruhlarıyla bir yolculuk gerçekleştirebileceğinin altını çizer. Buna göre “velilerin miraç yolculukları, ruhların miraçları, kalplerin görmesi, berzahî suretler ve bedenlenmiş manalardan ibarettir.”

Halvetin kaidelerini ve usulünü anlatan İbni Arabi, halvet esnasında kişinin zamanla birinci semadan (Hz. Âdem Makamı: Vezirlik) yedinci semaya (Hz. İbrahim Makamı: Gaye) kadar yükselebileceğini söyler. Her bir sema, ilahî bir ismin hükmünün suretidir. Halvet esnasında ilk kez birinci makama doğru ilerleyen bir sâlik, kalbine gelen manevî huzursuzluklar sebebiyle bir tutukluk hâli yaşayabilir. Ancak kabz denilen bu haliyle birlikte görüntüsel olarak kıvılcımların uçuşması veya yıldızların birden parlayıp nur hâline dönüşmesi gibi üç boyutlu ilginç manzaraların ortaya çıkması ile birlikte sâlik, kâinattaki küllî düzenin suretini görebilir.

Bu durumda sâlik, kabz hâli yerine bast (manevî huzur) hâlini yaşar ve karşısına çıkan üç boyutlu âlemlerde hayret, şaşkınlık ve ilgi ile yolculuk yapar. Gözü kapalıdır ammâ kalp gözü açık olduğu için, zikir eşliğinde şuuru yerinde olarak âdeta yakaza hâlini yaşar. Sonra sâlik, semada görselin ötesinde işitsel olarak bazı ilahî mesajlar da alabilir. Manevî aşamaya göre belki de ilk önce hayatta olan mürşidinden, daha sonra ise çoktan vefat etmiş şeyhinden, daha sonra (üveysi ise) hayatta hiç görmediği ammâ iltisaklı olduğu pirinden ve ileriki aşamalarda ise Hz. Hızır’dan veya bizzat Peygamberimizden (sav) bazı bilgiler elde edebilir. Bu düzey, Hakk’a yakin olmanın ontik (varlıksal) mertebesi olarak değerlendirilebilir.

Sadreddin Konevi, “Füsûs’ul Hikemin Sırları” kitabında Fussilet suresinin 12. âyetine işaret ederek, her semanın Hakk’ın herhangi bir isminin mahalli olduğunu belirtir.

“Böylece onları iki evrede yedi gök olarak yarattı. Her semaya işlevini (kendi emrini) ilham etti. Biz, yakın semayı kandillerle donattık ve onu koruduk. İşte bu, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.” (Fussilet: 12).

Buna göre her bir sema, kozmik sistemlerin bir parçası olarak Allah’ın iradesiyle kurulup işlemekte ve O’nun bir ismini taşıması hasebiyle Hakk’a dayanmaktadır. Sâlik, ilahî isimlerin her birinin semadaki hükmünü, bir varlık zuhuru olarak kendi manevî yükselişinde idrak edebilecektir.

Dolayısıyla İbn Arabî düşüncesinde miraç, insanın varlığı ve dolayısıyla varlığını bilmede bir idrak terakkisi olduğu kadar her bir semada sâlike sunulan özel zahirî ve bâtinî bilgiler bağlamında ilmî bir keşif yolculuğudur. Sâlik, manevî yolculuğunun birinci semasında C. Hakk ile ilgili ilahî ilimler almanın keyfiyetini ve bu ilimleri alabilmek için, ne gibi yöntemlerin gerektiğini öğrenir. Yedinci semaya varan sâlik ise, hayret ve acz âlemlerini ve amellerin hazinelerini öğrenir. Yetmedi âdemoğullarının suretlerini görür, onlar arasında kendi suretini görür. Yetmedi hangi ismin Rabbi olduğunu anlar, kendi manevî hususiyetlerinin suretinin ne olduğunu tanır, sonra Kalem’i, ilk aklı görür ve daha nice yeni keşifler elde eder…

Ezcümle, ilimlere meraklı bir Müslüman bilim insanı için miraç, bir ömür boyu okuyarak elde edemeyeceği, okusa dahî anlayamayacağı kadar yeni bilgilere kavuşmanın ve en nihayetinde Allah-Kul münasebetinin özünü, ruhunu ve sırrını öğrenmenin etkili bir aracıdır. Nasibi olanlar, bu lütfa nail olur.

View Comments

  • Selamünaleyküm Hocam sizinle ve sizden küçük dostunuzla tanışmak konuşmak bilgilenmek isterim. Selam ve dua ile.

Recent Posts

  • Gündem

Avrupa’da Son Üç Yılda 51 Bin Göçmen Çocuk Kayboldu

Avrupa'da Son Üç Yılda 51 Bin Göçmen Çocuk Kayboldu... Kayıp Göçmen Çocuklar: Avrupa'da Artan Bir…

18 dakika ago
  • Gündem

ABD Üniversitelerinde Filistin’e Destek Eylemleri Yayılıyor

ABD Üniversitelerinde Filistin'e Destek Eylemleri Yayılıyor California Üniversitesi öğrencilerinin Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarını protesto etmek…

1 saat ago
  • Gündem

SADULLAH AYDIN: ÖLÜMÜ UNUTAN GENÇLİK DİNİ DEĞERLERDEN UZAKLAŞTI

Yazar Sadullah Aydın’ın Rağbet Yayınları arasında çıkan son romanı “Prens ve Ölüm” kitabı hakkında konuştuk.…

2 saat ago
  • Makale

KUR-AN’I KERİM’DE TERÖR’ÜN TANIMI

Sosyologlar, düşünürler, devletler ve devletin istihbarat birimleri terör kelimesinin bir çok tanımı yapmıştır. Ancak Kuranda…

3 saat ago
  • Makale

Siyasal Travmalar ve Sorgulama

Çözüm arayışları için, toplumların çöküşünde birçok şeyin eş zamanlı sorgulanması gerekirken, biz önceliğin eğitim olduğunu…

3 saat ago