Makale

MÜSLÜMANLARIN SERVET VE PARAYLA SINAVI

Osmanlı İmparatorluğu, Sanayi Devriminden sonra Batı ve Rusya tarafından saldırıya uğramanın ilk işaretlerini vermeğe başlamıştı. Tehlike çanlarının çalmaya başlaması üzerine, gecikmeli de olsa kendisini sorumlu hisseden ve meselelere kafa yoranlar, yol ve yordam arayışı içine girmişlerdi. Bu saldırılara, karşı koyamayıp parçalanma sürecine giren imparatorluğu kurtarmak için “Üç Tarz-ı Siyaset” ortaya atılmıştı. Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük… İslamcılık ideolojisi, “Sebilurreşad, “Sırat-i Müstakim”, “Volkan” ve “İslam” gibi mecmualar etrafında kümelenen aydınlar tarafından savunulmaya başlanmıştı.

II. Abdülhamit, Batıcı ve Türkçü ağırlıklı “İttihat ve Terakki Partisi” tarafından tahtından indirilerek sürgüne gönderildi. Birinci Dünya savaşına sokulan devlet, dağılma sürecini girince ülke işgal edildi ve Milli Mücadele başladı. Bugün üzerinde yaşadığımız topraklar ancak kurtarılabildi ve bir dizi politik-kültürel devrimlerle devlet, “Türkiye Cumhuriyeti” adını alarak yol almaya başladı ve Hilafet lağvedilerek seküler bir ulus devlet ortaya çıktı.

İslamcıların entelektüel birikim, birlik ve performansı, devleti ve düzeni kurtarmaya yetmediği gibi, bu düşünceyi taşıyanlar, birer birer tasfiye edilerek saf dışı bırakıldılar. Buna şahit olan Batıcılar ve Türkçüler, yeni devleti çağın egemen paradigması olan Milliyetçilik ve Seküler değerler üzerine kurulmasına yardımcı oldular ve lider önderliğinde Tek Parti dönemi başladı.

Toplumun bazı temel inanç ve dini değerleri yasaklanmakla yetinilmedi,  kültürel kodlarıyla acımasız bir şekilde oynandı. Ezan, Türkçeye çevrildi, şapka giyme mecburiyeti getirildi, alfabe değiştirildi, Kur’an öğretimi yasaklandı, Hacca gitmeye sınırlamalar getirildi, Ayasofya camii müzeye çevrildi. Devlet dairelerinde ve eğitimde başörtüsü yasaklandı. Nurculuk ve Nakşibendilik gibi oluşumlar, cezaî takibata uğradı. “vatandaş Türkçe konuş” sloganıyla Kürtlerin dili, kökünden yasaklandı.

Tüm bu uygulamalar, muhafazakâr halk yığınlarında devlete ve seküler elit, bürokrat ve politikacılara karşı ciddi bir içerlenme ve öfke yarattı. Çünkü Müslümanlara en ağır bir emanet olarak bırakılmış, din, kültür, medeniyet ve inancın korunması için yükseltilmesi gerekli çağrıdan doğan “ey!”ler tamamen susturulmuş oldu.

1950 sonrası demokrasiye geçilince, Demokrat Parti, bu uygulamalarda bazı gevşetmeler yapmak ve kararlar almakla muhafazakâr halkın sempatisini kazandı. Ancak Seküler elitler ve askeri bürokrasi, kendilerine “iç-hizmet kanunu” ile verilen “Devrimi kollama ve koruma” misyonu ile bu adımları, “karşı devrim” gibi algılayarak darbe ile seçilmiş hükumeti devirdi ve üç önderini idam etti. Bu olay, muhafazakârlardaki içerleme ve öfkenin daha da derinleştirerek kangren haline gelmesine neden oldu.

1960-2000 arası sağcı muhafazakâr politikacıların, yani Demirel, Erbakan ve Özal’ın daha dikkatli davranmalarını ve fincancı katırlarını ürkütmemek için  temkinli konuşma ve eylemlerde bulunmaya itti. Çünkü Askeri vesayet devam ediyordu. Buna rağmen muhtıra ve müdahalelerin sonu gelmedi. 12 Mart muhtırası, 1980 darbesi ve 28 Şubat gibi…

1990’lı yıllara gelince, ne Bediüzzaman Said Nursi ve ne de Necip Fazıl Kısakürek yoktu. Onların bilgi ve birikiminden yararlanan Sezi Karakoç, Ortadoğu coğrafyasının, tekrar dirilmesi ve ayağa kalkması için bazı tespitlerde bulunuyordu. Sezai Karakoç, İslam dünyasının genel bir değerlendirmesini yaparken şunları söylüyordu: “İslam ülkeleri içinde, en umutlu ve en umutsuz, en umut veren ve en umut vermeyen ülke ise, Türkiye… Bir yandan ekonomik bir canlılık gösteren, askeri bir güç ifade eden ülke, öte yandan, yazısını, kültürünü yitirmiş, batılılaşmayı en sığ taklit düzeyinde deneyip duran, hep çıkmazdan çıkmaza saplanan, geçmişini ciddi bir şekilde yeniden ele almaya girişmeyen, yanaşmayan, tek hakiki varlık gücü olan İslam’ı, en basit ilkel bir idrakten öte bir kavrayışla gündeme getirmeyen, basını, bürokrasisi ve aydın kitlesiyle halkından kopmuş ülke.

Anlaşılıyor ki, İslam âleminin kaderi, Türkiye’deki kördüğümün çözülmesine bağlı. Sır, Türkiye kaderinde gizli.” Ancak, Türkiye’de idari kadroların içine girmeye hiçbir zaman uzak kalmayan İttihat ve Terakki zihniyeti, halkın seçimle iş başına getirdiği hükümetlerin işlerine, doğrudan karışma gibi bir görünüm vermemek için her dönemde örgüt ruhunun destek ve yardımıyla idarenin kılcal damarlarına kadar girmeyi ve nüfuz etmeyi başarmıştır.

Ülkenin idaresinde söz sahibi olan idarecilerin yetiştiği tezgâh, yani eğitim sistemi, hiçbir zaman istenilen düzeyde ve donanımda insan yetiştirmedi. Eğitim sisteminin içinde bulunduğu bulanık durum, bütün kalemlerce üzerinde sık sık söz edilen, fakat nedense meselenin can damarına kimsenin dokunmaya pek yanaşmadığı, ufkunda dolaşılan, ama kaynağına gidilmeyen ve gidilemeyen, esasında iki yüz yıllık kültür ve zihniyet değişimi maceramızın sonucu bir çıkmaz sokak durumudur. İdare, yığma bir tepe gibi, ortasından çatlayıp durmakta, temeli eğrilmekte, tuğlaları savrulmakta, bizse, çatlakları doldurmakla  zaman geçirmekteyiz vesselam…

(HAFTAYA 2000 YILINDAN SONRAKİ DURUM)

Şakir Diclehan

 

 

Recent Posts

  • Gündem

ABD Üniversitelerinde Filistin’e Destek Eylemleri Yayılıyor

ABD Üniversitelerinde Filistin'e Destek Eylemleri Yayılıyor California Üniversitesi öğrencilerinin Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarını protesto etmek…

35 dakika ago
  • Gündem

SADULLAH AYDIN: ÖLÜMÜ UNUTAN GENÇLİK DİNİ DEĞERLERDEN UZAKLAŞTI

Yazar Sadullah Aydın’ın Rağbet Yayınları arasında çıkan son romanı “Prens ve Ölüm” kitabı hakkında konuştuk.…

2 saat ago
  • Makale

KUR-AN’I KERİM’DE TERÖR’ÜN TANIMI

Sosyologlar, düşünürler, devletler ve devletin istihbarat birimleri terör kelimesinin bir çok tanımı yapmıştır. Ancak Kuranda…

2 saat ago
  • Makale

Siyasal Travmalar ve Sorgulama

Çözüm arayışları için, toplumların çöküşünde birçok şeyin eş zamanlı sorgulanması gerekirken, biz önceliğin eğitim olduğunu…

3 saat ago
  • Gündem

İSRAF, ALLAH’A İSYAN VE İNSANLARA ZULÜMDÜR II

İsraf Nedir? Sevgili kardeşlerim; bu ön bilgileri sunduktan sonra israf nedir sorusunu yöneltelim ve cevabını…

3 saat ago