Putları Kıran Cân(ân)ı Kurban Etmek – I

Cennetteki tek imtihan “yasak ağaca yaklaşmamak ve meyvesini yememekti.” Ancak lanetlenen ve taşlanan Şeytan, Hz. Âdem’i ve eşi Havva’yı, kendilerini “ebedîleştireceğini” iddia ettiği meyveyi yemeleri konusunda ayarttı. Yasak ağaç, yani “şecere”, bazı yorumculara göre, insanoğlunun neslini devam ettirmeye vesile olan cinsel birleşmeydi. Nitekim “şecere”, aynı zamanda “soy ağacı” anlamına da gelmektedir. Ancak Kur’ân, Âdem kıssası konusunda ayrıntılara girmemektedir.

Peygamberlerin İmtihanı: Çocuk Sahibi Olamamak ve Risalet’in Devamı

Hakikatte, (erkek) çocuk sahibi olmak veya olamamak, peygamberlerin imtihanıdır. İnsanoğlu, fâniliğin ve yok oluşun “sarsıntısı”nı geride evlat ve nesiller bırakmakla veya kalıcı eserler ortaya koymakla gidermeye çalışır. Neslin kesilmesi, soyun tükenmesi, ismin unutulmasının ıstırabını, belki de biz fâniler için, Hakk Teâlâ’nın “üflediği ruh”un kalıntısı ve izleri yansıtmaktadır. Hz. İbrahim, Hz. Zekeriya ve onların eşleri, yürekleri evlat hasretiyle yanarak yaşlılık dönemlerine ulaştılar. Yaratan, onların umutsuzluklarını İlâhî İradesiyle mutluluğa çevirdi. Neslin devamıyla beraber peygamberler, Risâlet’in devamının da olacağını inanmışlardır. Nitekim Hz. İbrahim’in duası buna güzel bir örnektir:

“Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. ‘Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)’ dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.” (Bakara, 124)

Diğer taraftan evlat sahibi olamayan bazı inananlar bile, arzu edilmese de zaman içerisinde Rahman’a olan bağlılıklarında zayıflamalar gösterebilmektedirler. Velhâsıl zor bir imtihan…

Peygamberlerin Çocuk, Eş, Aile ve Yakınlarıyla İmtihanı

Başlarına gelen sıkıntı ve eziyetlerin yanında, Allah’ın Kutlu Elçileri, çocukları, eşleri ve yakın akrabalarıyla da imtihan edilmişlerdir. Hz. Âdem’in (a.s.), oğulları Habil ve Kabil’le; Nuh’un (a.s.), oğluyla; Lut’un (a.s.) eşiyle; Yakup’un (a.s.), oğlu Yusuf’la (a.s.); İbrahim’in (a.s.) oğlu İsmail’le; Hz. Peygamber’in (s), amcası Ebu Lehep’le imtihanları, ancak Peygamberlerin tahammül edebileceği zorluktadır.

Nitekim kültür ve geleneğimizde “Ya Rab! Hayırlı, salih evlatlar nasip et, çocukların ve gençlerin acılarını gösterme, altından kalmayacağımız imtihanlarla bizi imtihan etme” duaları, havsalamızın alamayacağı nice hikmetleri barındırmaktadır.

Habil ve Kabil’in Hakk Teâla’ya Sunduğu Kurbanları

Habil ve Kabil’in Huda’nın rızasını kazanmak için adadıkları kurbanlar, bir anlamda nefis, şeytan ve benliğin tahrikiyle insanlık tarihinin ilk cinayetinin işlenmesine sebep olmuştur. “Habil, sürü sahibi olduğu için semiz bir koyunu kurban etti. Kabil ise, ekinin kötüsünden bir demeti kurban olarak takdim etti. Gökten bir ateş inerek Habil’in kurbanını yedi, Kabil’inkini yerinde bıraktı.” Kurbanı kabul edilmeyen Kabil de buna öfkelenerek kardeşi Habil’i öldürdü. (Maide, 27-32)

“(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, ‘And olsun seni mutlaka öldüreceğim’ demişti. Öteki, ‘Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder’ demişti.” (Maide, 27)

Demek ki, kıskançlık, kibir, öfke gibi menfi özelliklere sahip olmak, sunulan kurbanların makbuliyetine gölge düşürmektedir. Yaratan, görünüşte kendi adına kesilen, hakikatte ise gösteriş, riya veya başka dünyevî amaçlarla/tanrılar adına kesilen kurbanları kabul etmemektedir.

Sare’in Asaleti, Hacer’in Sabrı, İbrahim’in Tahammülü, İsmail’in Metaneti

Âdem soyundan bir başka peygamber olan Hz. İbrahim’in imtihanları, babası put yapımcısı (marangoz) Âzer’le başlar. Putları kıran Hz. İbrahim, “Tek Başına Bir Ümmet” olma şerefiyle onurlandırılır. Kıtlık ve zorunlu seyahatler, İbrahim Peygamber ve eşi Sare’yi Firavun’un Mısır’ına getirir. Rivayetlere göre, Hz. İbrahim’in eşi Sare’ye musallat olan Firavun, yapmaya tevessül ettiği şeniattan kurtulmanın “diyeti” olarak, Hacer’i cariye olarak hediye eder.

Yaşlılığın meşakkati içerisinde olan asil kadın Sare, İbrahim’in neslinin (ve dolayısıyla nübüvvetin) devamı için, büyük bir fedakârlık göstererek Hacer’i kocasıyla evlendirir. Cariye Hacer’den bedeli ve imtihanı ağır olacak olan Hz. İsmail doğar. Gönlünü Hâlık’a açan İbrahim’in dudaklarından şükür duaları göğe yükselir.

“İhtiyar halimde bana İsmail’i ve İshak’ı lütfeden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” (İbrahim, 39)

Yaratan, Sare’yi mahzun bırakmaz, onu da İshak’la şereflendirir. Sare, haklı olarak kadınlık içgüdüsüyle Hacer’i ve oğlu İsmail’i kabullenmekte zorlanır. İlâhî emir, İbrahim’in (a.s.) onları ileride Allah’ın Kutsî Tevhid Evi, Beytullah’ın inşa edileceği, “ekinsiz (kuru) bir vadi olan Mekke’ye götürmesini ister.

Nübüvvet ve kitapla müjdelenen İbrahim’in (a.s.), soyundan gelenler, insanlık için büyük önder ve rehberler olmuşlardır: “ ‘Ben seni insanlara önder yapacağım.’ İbrahim de, ‘Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)’ demişti. Bunun üzerine Rabbi, ‘Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz’ demişti.” (Bakara, 124)

Mukaddes Kâbe’nin Hz. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından inşa edilmeden önce, yakınlarından fışkıran zemzem, Hacer ve onun yanındaki bebeğine bir hayat iksiri olur ve onları yok olmaktan kurtarır. Kurak ve çorak bir arazide çınlayan yalnız bir kadının ve bebeğinin feryatları, Hakk’ın katında karşılık bulur. Hacer’in sabrı, İbrahim’in tahammül sınırlarıyla buluşur. Aşkın âlemden gelen emirler, sorgusuz yerine getirilir. İbrahim, dualara icabet eden Rabb’ine iltica eder:

“Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.” (İbrahim, 37)

“Eski Milletlerin Çoğu Dalalete Düştü”-Uyarılanların Akıbeti

İbrahim Peygamber, eski milletlerin çoğunun dalalet girdabında boğulduğunu biliyordu. Zira onlar, uyarıcıların ikazlarını dinlemediler. İhlâslı kimselerin dışındakiler helak oldular.

Rahim’in Elçileri, yılmadan ve bıkmadan önce kendi ailelerine tevhidin güzelliğini anlatmaya başladılar. Nihayetinde onlar, aileleri ve yakınlarıyla birlikte, büyük felaketlerden kurtuldular. Bununla kalmayarak Allah, onların “soylarını da kalıcı” kıldı.

Âlemlerin selamlarına da muhatap olan nebiler, imanları ile muzaffer oldular; inanmayanların akıbetlerini görerek şükür makamına yükseldiler.

Putların Kırılması

İmanın lezzetine varan İbrahim (a.s.),yeniden dirilme “gerçeğini tam anlamıyla kavramak” ve kalbinin kesin olarak mutmain olmasını istiyordu. Allah’ın mucizelerine şehadet etmek için dua menziline giriyordu.

İnanmayan babasına yaptığı çağrılar karşılıksız kalmıştı. Sayısız putları kıran ve batıl tanrıları reddeden Hz. İbrahim (a.s.), “doğru yolu gösterecek” olan Rabb’ine sığınarak, ebedî mutluluğu tatmanın huzurunu yaşıyordu.

Hz. İbrahim”in Duaları ve Kâbe’nin İnşası

Tevhid şehri Mekke’de binlerce yıl önce Kâbe’yi inşa eden Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, yalancı ilâhlara ve onların kullarına başkaldırıyor ve şöyle dua ediyordu:

“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 128-129)

“Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Hamd, Allah’a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail’’i ve İshak’’ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir. Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur. Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü’minleri bağışla.” (İbrahim Suresi, 37-41)

İbrahim (a.s.), oğlu İsmail’le (a.s.), yeryüzünün ilk mabedinin temellerini yükselterek, bunun kabul edilmesini Hakk Teâla’dan niyaz eder. Eski adı Bekke olan Mekke’nin güven ve refah şehri olması için şöyle yalvarır:

“İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası!” (Bakara, 126)

Nihayetinde dünyada seçkin bir önder kılınan Tevhid Peygamberi, evlatlarına ve milletine “Müslüman olarak ölme”yi vasiyet eder.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Makale

ALIN TERİ

Kim bakar emeğe, alın terine Gün gelir kenara atarlar seni Koyarlar vasıfsız şahsı yerine Kıytırık…

11 saat ago
  • Gündem

Gazze Şeridi’nde Yitirilen Hayatlar: Acıyı Anlatmak

Gazze Şeridi'nde Yitirilen Hayatlar: Acıyı Anlatmak Gazze Şeridi, yıllardır çatışmaların, acıların ve umutların yeri olmuştur.…

11 saat ago
  • Makale

EROL GÜNGÖR’ÜN KAYBI TÜRKİYE’NİN KAYBIDIR!

24 Nisan 1983 yılında vakitsiz ölümüne en fazla üzüldüğüm isimlerden birisi Erol Güngör (1938) Hoca…

12 saat ago
  • Gündem

RAKICILAR MI ZAVALLI ZAVALLILAR MI RAKICI?

Alkollü içkilerin ve bunların başında rakının insan sağlığı için tehlike oluşturduğu bilinmektedir. Alkollü içkiler, yaralama…

1 gün ago
  • Gündem

Gazze Şeridi’nde Toplu Nikah Töreni Düzenlendi

Gazze Şeridi'nde Toplu Nikah Töreni Toplu Nikah Töreni Gazze Şeridi'nde İsrail Saldırıları Altında Gerçekleşti Gazze…

1 gün ago