Makale

SEYYİD KUTUB’U DOĞRU ANLAMAK (IV)

Seyyid Kutup cahiliyeden söz ederken 20.yüzyılın cahiliyesinden, hatta 21.yüzyılın cahiliyesinden bahsediyordu. Bu açıdan Seyyid Kutub’un düşünceleri ümmetin ufkunu başka taraflara çevirmiştir.

“Seyyid Kutub eserlerinde “her şeyden önce İslâm dini bir nizamdır” der.

İslâm sadece siyasal bir nizam değil, her şeyin üzerinde olan bir hayat nizamıdır.  “küresel kültürün ötekileştirme prensibini Seyyid Kutub tamamıyle reddeder.

Seyyid Kutub ‘İslâm Düşüncesi’ adlı eseriyle bizleri tüketim kültürüne davet eden kişilere ve siyasal iktidarın İslamî olmayan dayatmalarına karşı çıkmaya davet eder.

“Batı’nın bugün yaşadığı, bir metod krizidir. Şimdiki İslâm mütefekkirlerinin de çıkmazı budur. Bir metodu, ancak insanın kendi paradigması ortaya çıkarır. Kutub’un da söylemek istediği İslâm’ın özgür bir boyutu vardır. İslâm düşüncesi ve İslam medeniyeti kendine özgün bir düşünce ve bir medeniyettir. Metodunu da kendi içinden, kendi paradigmasından çıkarır.”

“İslâm kökleri sabit ama dalları her tarafı kapsayan bir yapıdadır. Naslardan bağımsız bir şey düşünmek mümkün değildir. Bunun aksi İslamdan uzaklaşmaya sebeptir.

“Seyyid Kutub’a göre “Bütün değişen şartlara rağmen insanın değişmeyen yanları vardır. Seyyd Kutub İslam dünyasına siyasi bir strateji sunma hususunda önemli bir düşünürdür.”

Seyyid Kutub’un, döneminin volan beşeri düşüncelerinin aksine, Batı’yı ve batı düşüncesini batı hayat tarzını kökünden reddeder. Yani bazı alimler gibi teknolojisini ve bilgisini alıp öbür taraflarını reddetme şeklinde bir yaklaşım sergilemediğini, onda bütüncül bir karşı çıkış olduğunu görüyoruz. “Kutub’un kapitalizmi ve sosyalizmi reddedişinin sebebi onların ekonomik modelleri değil sadece Batı’dan gelmelerinden ve Allah’ın koyduğu sisteme aykırı oluşlarındandır.

Seyyid Kutub, ortaya koyduğu düşüncesinde siyaset ve hakikat arasında ilişki kurmaya çalışır.

KUR’AN NESLİ

Kutub’un bütün umudunu bir öncü nesle ve İslâm toplumuna bağlamıştır.  Onun tekfirciliğe kaçmadan siyasal bir radikalizm kurduğunu söylemek mümkündür.

“Entelektüel düzlemde kendisini güvenceye almayan bir dünya görüşü varlığını idame ettiremez, ayakta kalması mümkün değildir. Onun yürüttüğü mücadele ve verdiği mesaj dünyanın her yerinde yerini bulmuş ve başarı sağlamıştır. O, eserlerinde KUR’AN NESLİNİN mutlaka oluşması gerektiğinin altını çizer. Çözümün anahtarını, ümmetin sorumluluğunu taşıyabilecek bu neslin inşasında gösterir. Yoldaki İşaretler adlı eserinde böyle bir örnekliğin ve önderliğin hayati önemi haiz olduğunu vurgular. Bu neslin Kur’an’dan beslenmesi gerektiğini söyler. Böyle bir nesil olmadan kitlelerin tek başına ayağa kalkması mümkün değildir.

Seyyid Kutub’un örnek gösterdiği Kur’an nesli seçkin bir nesil olmalıdır. Hayatın her alanında var olan, ev hanımından, çiftçisinden, öğretmeninden, akademisyeninden öğrencisine kadar her kesimden oluşan bir nesildir. Kısaca bütün toplumu kapsayan insanlardan oluşan bir nesildir.

Bu nesil güçlendikçe ekonomik açıdan, bilgi ve birikim açısından büyüdükçe mütevazılığı artan bir nesildir.

Bu nesil sorumluluk bilinci taşır. Bu nesli oluşturan mümin insanlar kendi kendini yöneten ve yönlendirebilen, baskıların arttığı durumlarda olumsuz şartları olumluya dönüştürüp insanlara umut dağıtan ve yön veren bir nesil olup toplumun sorunlarını çözebilen bir ümmet toplumudur.

Günümüz dünyasında nesiller baskılar karşısında çok çabuk değişebiliyor. Bunun en önemli sebebi yetiştikleri ortamın ve sahip oldukları dava ve inancın sağlam olmayışı ve Kur’anî bir temele dayanmamasından kaynaklanmaktadır.

Müslümanlar temsil ettikleri misyonun kalitesini ortaya koymak zorundadırlar. Kur’an neslinin mensupları İslâm’ı pratik hayatlarına mutlaka aktarması gerekir. Çünkü toplumlar salt sözlerden etkilenmez, insanların yaşayış biçimlerinden daha çok etkilenirler.

Kur’an’dan beslenen insanların, yani KUR’AN NESLİNİN çizgi değiştirmesi, kendilerine uygulanan baskılar karşısında saf değiştirmesi düşünülemez.

Seyyid Kutub, “Kur’an nesli İslâm’dan taviz vermeden farklı alanlarda da olsa bulunduğu yerlerde insanlara Kur’anî bir örneklik sergilemelidir” der.

İşte Seyyid Kutub budur on böyle tanımak gerekir.

En muazzam müfredatlar bile iyi bir nesil tarafından temsil edilmedikçe başarıya ulaşması mümkün değildir. Kur’an’ın hayata hakim olamayışının en büyük problemi budur.

Kur’an nesli hayatının her alanında takvayı esas alan ve yaşamıyla gerçek bir örneklik sergilemelidir.

Müslümanlar hayatlarının her alanında takva ve ihlaslarıyla, sorumluluk bilinciyle örnek bir Kur’an neslini bütün sanat ve zanaat gruplarında yaşamalıdır.

Örneklik ve önderlik yapacak bir Müslüman, Kur’an’ı doğru okumalı ve yaşamalı, böyle bir şuurun sahibi olmalıdır. Kevnî ayetleri doğru okumalıdır. Bu hayati bir sorumluluktur.

Kur’an neslinin en önemli görevi şu olmalıdır:

Allah’ın verdiği en büyük emanete sahip çıkmalı, Kur’an’ı öğrenip anlatmak, hiç aksatmadan gelecek nesillere ve kitlelere ulaştırmak olmalıdır. Bu, Kur’an’la sürekli beraber olmakla ve Kur’an’ı sürekli okuyup onu anlamaya çalışarak yapılmalıdır. Böylesine önemli bir geleneği de gelecek nesillere aktarmak gerekir.

Bu nesil olmadan Müslümanların başarıya ulaşamayacaklarını söyler. İslâm dünyasının ana hedefi böyle bir nesil yetiştirmek olmalıdır.

“Seyyid Kutub’un 20.yüzyıl İslâmî Hareketleri Üzerindeki Etkisi” meselesine gelince…

Seyyid Kutub’un 20.yüzyılda olduğu gibi 21.yüzyılda da etkisi devam edecektir.

S.Kutub, eserleriyle İslam’ın bir devlet nizamı olduğunu Müslümanlara anlatmış ve bunun fikir öncülüğünü yapmıştır.

Düşünceleriyle Batıyı  ve özellikle ABD ni  ve o günkü SSCB ni anlatmıştır.

Seyyid Kutub’a göre temel sorun bilgi ve eğitim değil, bilinç sorunudur. O’nun Afgani, Abduh ve diğer İslami düşünür ve hareketlerden farklı tarafı siyasi devlet yapısını ele alması ver bir İslami toplum arzusunun olmasıdır. O, sivil bir toplumda İslami bir iktidarın olmasını arzular. O, ümmete ait bir iktidarın oluşmasını ister. Fakat maalesef sonradan gelen bazı İslami hareketler ve Müslüman yazar ve düşünürler böyle bir bilince sahip olamadılar.

Kutub’un hedefi ve davası Müslüman toplumun yeniden teşekkülü ve Müslüman insanın yeniden doğmasıdır. O, Müslüman insana kendi özgüvenini yeniden aşılamaya çalışmıştır. Maalesef günümüz Müslüman’ı böyle bir özgüvene sahip değildir. O, sömürüye karşı direnme ruhunu insana vermeye çalışır. Özgürlüğü, ahlakı tavsiye eder.

Ahmet Ağırakça

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

Recent Posts

  • Gündem

HAMAS, ANADOLU’NUN İLERİ HAT SAVUNMASINI YAPIYOR

Hamas, Anadolu'nun ileri hat savunmasını yapıyor Dünyaya hükmetmeye çalışan ve yeni bir dünya düzeni kurmak…

11 saat ago
  • Gündem

İSLAM EKOLÜNDEN YAHYA SİNWAR FARKI

Eserlerinden bazıları “Silah ve Zeytin Dalı “ ve “Küçük Devletlerden Sakının LÜBNAN”  adlarıyla Türkçemize kazandırılan …

12 saat ago
  • Gündem

İzzeddin El Kassam Kimdir?

İzzeddin El Kassam: Filistin Direnişinin Efsanevi Lideri (1882-20 Kasım 1935) İzzeddin El Kassam, Suriye'nin Lazkiye…

12 saat ago
  • VİDEOLAR

KÜRSÜ PROGRAMI “İSLAM VE ÇEVRE”

MİRATYOUTUBE MİRATHABER.COM

14 saat ago
  • Gündem

İSLAM, BATI’DAN TEKRAR DOĞUYOR

İslam, Batı'dan Tekrar Doğuyor Filistin'in Dik Duruşu: İnsanlığın Vicdanını Sızlatan Bir Direniş 7 Ekim 2023…

14 saat ago
  • Gündem

İsrail’in Organ Mafyası Filistinli Çocukların Organlarını Çalıyor

İsrail'in Organ Mafyası Filistinli Çocukların Organlarını Çalıyor. İsrail'de Filistinli Çocukların Organları Çalınıyor İddiası Yankı Buluyor…

15 saat ago