islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
23°C

A’râf nedir? Ashâbü’l-a’râf kimlerdir?

A’râf nedir? Ashâbü’l-a’râf kimlerdir?

A’raf ve Ashâbü’l-Araf Kur’ânî kavramlardır. Böyle iken pek çok tefsir ve meâlde bu kavramlar doğru bir şekilde açıklan(a)mamaktadır. Bunun sonucu da yanlış kullanımlar yaygınlaşmaktadır. Amacımızı eleştiri olmayıp hakikate hizmet olduğundan yaptığımız ve hatalı olma ihtimali ile doğru olduğuna inandığımız çalışmamızı sunuyoruz.

Önce A’râf kelimesini ve Ashâbü’l-A’râf tamlamasının geçtiği Arâf sûresinin ilgili âyetlerini ve anlamını sunalım:

وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِس۪يمٰيهُمْ وَنَادَوْا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ ﴿46﴾ وَاِذَا صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَاۤءَ اَصْحَابِ النَّارِ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ ﴿47﴾ وَنَادٰىۤ اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ قَالُوا مَاۤ اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ ﴿48﴾ اَهٰۤؤُۨلَاۤءِ الَّذ۪ينَ اَقْسَمْتُمْ لَا يَنَالُهُمُ اللّٰهُ بِرَحْمَةٍ اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلَاۤ اَنْتُمْ تَحْزَنُونَ

İki taraf (Cennetlikler ve Cehennemlikler)arasında bir Hicab/Sûr vardır.[1]Sûrun en yüksek yerinde(A’râf’da[2]Cennetlikler ve Cehennemliklerin)her birini sîmalarından tanıyan (Ashâbül-A’râf denilen) adamlar bulunmaktadır; bunlar henüz Cennet’e giremedikleri halde girmeyi uman Cennetliklere yüksekçe bir sesle: “Selâm olsun size! ” diyerek selâm verirler. Onların gözleri Cehennemlikler tarafına çevrilince de: Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber kılma! şeklinde duâ ederler.”

“İşte bu
Ashâbül-A’râf, (Cehennemlik olduklarını)sîmalarından tanıdıkları birtakım kişileri de etkili sesle şöylece yererler: ‘Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı.’ (Cennetlikleri işaret ederek de kınamalarını şöylece sürdürürler:)‘Allah’ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?’

“(Sonra da Cennetliklere dönerek):‘Girin Cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz.’ (derler.)”[3]

Bu âyetler iyice incelendiği zaman Mahşer yeri denilen sorgulama alanında üç zümre olduğu görülür.Bunlar, Cennetlikler ve Cehennemliklerle, bulundukları A’raf’ta onlara hakim bir konumda olan ve onları selâmlayan ve yeren Ashâbül-A’râf’tır. Bir diğer anlatımla Ashâbül-A’râf değil Cehennemliklerin, Cennetliklerin de üstünde olacak seçkin insanlardır. İnsanlardır diyoruz, çünkü onlar için anlamlarını aktardığımız âyetlerde erkekler anlamına gelen Rical sözcüğü kullanılmaktadır.

Peki kimdir bu Ashâbül-A’râf?

Kur’ânda özgür iradeli amelleri tartıya gireceklerden tartıları ağır geleceği için mutlu olacaklarla hafif geleceği için ateş azabına uğrayacaklar üç ayrı sûrede anılmakta, fakat tartıları eşit geldiği için ortada kalacaklardan söz edilmemektedir.[4] Kaldı ki söz edilse bile onların mahşer alanının en yüksek mekânı olan A’râf’ta Cennetliklere üstten bakar konumda olamayacakları açıktır.

O halde sorumuzu yineleyerek soralım: Ahabül-A’raf kimdir?Bu sorunun cevabını alabilmemiz için tek ana kaynağımız olan Kur’ân’da araştırma yapmak, Mahşer’de ve sonrasında iki grubunu Cennetlikler ve Cehennemliklerin, üçüncü grubunu Cennetliklere de hakim olacakların oluşturacağı üç ayrı sınıfın kimler olacağını belirlemek durumundayız. Vâkıa sûresinde şöyle buyrulmaktadır:

وَكُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةً ﴿7﴾ فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَاۤ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ ﴿8﴾ وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَاۤ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ ﴿9﴾ وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ ﴿10﴾ اُوۨلٰۤئِكَ الْمُقَرَّبُونَ ﴿11﴾ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿12﴾ ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَ ﴿13﴾ وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَ ﴿14﴾ عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ ﴿15﴾ مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ ﴿16﴾

“(Kıyamet gerçekleştiğinde) Sizler de üç sınıf olacaksınız: (Onlardan biri İslâm Dîni’ne îman eden ve ona göre yaşayan ) Ashâbül-Meymene’dir, ne mutludur o Ashâbül-Meymene! (Diğeri, Bâtıl inaç ve yaşantıların sahipleri olan)Ashâbül-Meş’eme’dir, ne bahtsızdır o Ashâbül-Meş’eme! (Üçüncüleri de)es-Sabıkûn;önde olanlardır. Onlar (yüksek dereceleriyle de)öndedirler. İşte yalnızca onlardır, (Allah’a)en yakın olanlar. Onlar Naîm Cennetlerindedirler. Onların çoğu önceki ümmetlerden, birazı da sonrakilerdendir. Ve onlar cevherlerle işlenmiş tahtları üzerine, karşılıklı olarak kurulacaklardır.”[5]

Vâkıa sûresi’nin bu ilk âyetlerinden Cennetlik olan Ashâbül-Meymene ile Cehennemlik olan Ashâbül-Meş’eme’nin yanı sıra, Ashâbül-Meymene’ye de üstün olacak üçüncü bir grubun varlığını öğreniyoruz ki bunlar es-Sabikûn olan öncülerdir ve bunların konumları Ashâbül-A’râf’la bire bir örtüşmektedir. Çünkü Ashâbül-A’râf da Cennetliklere hakim konumda olacaktır.

Buradan hareketle es-Sabikûn’un Ashâbül-A’râf olduğunu, Ashâbül-A’râf’ın da Peygamberler ve Şühedâdan /Şâhidlerden oluşacağını söyleyebiliriz.[6] Çünkü mahşer sorgulamasının Peygamberler ve Şühedâ’nın huzurunda yapılacağını bize bizzat Kur’an haber vermektedir:

وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَج۪يۤءَ بِالنَّبِيّ۪نَ وَالشُّهَدَاۤءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿69﴾ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ ﴿70﴾

“(Sûr’a ikinci defa üflenmesi ile birlikte insanlar çevrelerine bakar oldukları halde ayağa kalkarlar.)Artık Rabbinin nûruyla ortalık aydınlanır, yargıya esas olacak Amel Kitapları ortaya konur, Peygamberler ve Şâhidler getirilir, insanlar hakkında doğruluk ve adaletle hüküm verilir,onlara aslâ haksızlık edilmez. Herkese yaptığının karlılığı gereğince ödenir; Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir.”[7]

Sonuç olarak Ashâbül-A’râf’ın Peygamberler ve Şâhidlerden oluşacağı hükmüne varabiliriz.

Burada sorulaştırılarak yapılmakta olan bir itirazı da cevaplandıralım.

“Ashâbül-A’râf nasıl Peygamberler ve Şâhidlerden oluşabilir ki, biz Ashâbül-A’râf’ın “Cehennemlikler tarafına döndürülünce, Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!” şeklinde duâ ettiklerini öğreniyoruz. Onlar Peygamberler ve Şahidlerden oluşsaydı tedirginlik içinde böyle duâ ederler miydi?”

Bu şekilde bir itiraz yapılamaz. Çünkü Peygamberlerin sonuncusu ve evrenseli kılınan Peygamberimizin dünya hayatında çokça yaptığı ve yapılmasını öğütlediği duâ Bakara sûresinin 201. âyetinde yer alan duâdır. Bu duâ da “ Rabbimiz! Bize dünyada güzellik ver, âhirette de güzellik ver ve bizi Cehennem ateşinden koru.” şeklindedir ve görüldüğü üzere Cehennem azabından korunmayı içine almaktadır. Furkan sûresinin 65. âyetinde Rahman olan Allah’ın seçkin kullarının yaptığı bildirilen duâ da Cehennem azabından korunmayı içermektedir. Bu sebeple onların Cehennemlik olduklarını sîmalarından tanıdıkları zalimlerle aynı ateş azabını paylaşmaktan Allah’a sığınmaları tabîidir. Kaldı ki Kur’ân’da zalimlerden olmaktan ve onlarla bir arada bulunmaktan Allah’a sığınıcı duâ örnekleri de vardır.[8]

Doğruları en iyi bile Allah’tır ve dâvamız O’na Hamd etmektir.

—————–

[1] İki taraf arasında bulunan Hicab’ın Hadîd sûresinin 13. âyetinden hareketle Sûr olduğu ileri sürülmektedir. Bize göre de doğrudur.
[2] A’râf’ın tekili olan Urf, bulunduğu nesnenin veya yerin en yüksek kısmı anlamındadır. “Ve alel-A’râf Ricalün” ifadesinde elif-lâm, mahzuf muzafun ileyh olan Hicab yerine geldiği için takdir-i ibare “Ve ala Arâfil- Hicabi” şeklindedir. Hicab’ ın Sûr anlamına geldiği dikkate alındığında mâna, ‘Sûrun en yüksek kısmında bulunan adamlar’ şeklinde olur. Onlar da Ashâbül-A’râf’tır.
[3] Arâf 46-49
[4] Araf 8-9; Müminûn 102-104; Kâria 6-11
[5] Vâkıa 7-16
[6] Şâhidler, bütün Peygamberlerin ve kutsal kitapların ortak teblîği anlamına İslâm’ın îman ve hayat kurallarını doğrulayan ve içinde yaşadıkları toplumlarının hak veya batıl yaşantılarına tanıklık yapacak olan her ümmetten temsilcilerdir. Kur’ân’da değişik bağlamlarda anılmaktadırlar. (Nisâ 59; Hadîd 19)
[7] Zümer 69-70.
[8] Müminun 28 94; Kasas 21; Tahrim 11

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.