islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5289
EURO
34,9614
ALTIN
2.425,71
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

Belirsizliklere karşı tevekkül ve sabır bilinci

Yaradılışımız gereği her insan, tehdit oluşturabilecek her riske karşı tereddüt yaşar. Onun için insan, güvende olmayı veya en azından güven hissini veren ortamın oluşmasını ister.

Belirsizliklere karşı tevekkül ve sabır bilinci

Prof. Dr. Ali Seyyar

Yaradılışımız gereği her insan, tehdit oluşturabilecek her riske karşı tereddüt yaşar. Onun için insan, güvende olmayı veya en azından güven hissini veren ortamın oluşmasını ister. Bazı insanlar, beklenmedik olağanüstü bir durum karşısında ya donup kalır, ya da soğukkanlı bir şekilde tehdit oluşturan unsuru yok etmek için çaba gösterir. Bazı insanlar ise, kötü olarak algıladığı durum veya ortamdan kaçar. En vahimi de bazı insanlar, yaşadıklarını psikolojik olarak absorbe edemedikleri için, intihara teşebbüs eder. Daha geçenlerde basına intikal eden bir haber, buna bir örnek olarak gösterebilir. Bir gaspçı, bir görevlinin işçilere ait olan para dolu çuvalını çalmak isterken, direnen görevliyi silahı ile öldürünce bu olaydan haberdar olan görevlinin eşi o gün intihar eder. Dolayısıyla hayatta her türlü sürprize karşı insan, manen hazırlıklı olmalıdır.

Evet, ani gelişmeler, bilinmezlik ve belirsizlikler de korku verir, kaygı uyandırır, insanın uykusunu kaçırır ve hayatımızın kalitesini alt üst edebilir. Acaba bizim elimizde olmayan olaylar, gerçekten zannedildiği gibi kötü müdür? Kötü olsa dahî bu kaygı verici olaylara karşı bizler ne yapabiliriz? Şu anlatacağım kıssa, bilinmezliğin sırrına ait hakikaten gizemli hikmetler içerdiğini, insanların da bazen gereksiz yere telaş yaptığını ve aceleci davrandığını sizler de göreceksiniz.

Erken Hüküm Vermek, Önyargılı Olmak Demektir

Biz zamanlar köyün birinde yoksul bir yaşlı adam yaşıyormuş. Bu adamın çok güzel bir beyaz atı varmış. Kral dahî bu ata talip olmuş. Dillere destan atını alabilmek için, yaşlı adama bir servet sunmuş. Ama yaşlı adam, atını satmak istememiş. At, onun için bir dost hükmünde olduğu için, “insan, dostunu hiç satar mı?” dermiş hep. Bir sabah kalkmış ki atı kaybolmuş ve bunun üzerine köylü, yaşlı adamın başına toplanmış ve “seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de çok sevdiğin atın.” Demişler.

İhtiyar, “karar vermek için, acele etmeyin. Ön yargılı olmayın. Sadece at kayıp deyin. Çünkü gerçek bu, ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz hüküm, belki de doğru çıkmayabilir. Atımın kaybolması şimdilik bir talihsizlik gibi görünmekte. Ama ne malum? Kim bilir? Henüz bir şey bilmiyoruz. Çünkü bu olay, henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini Allah’tan başka kimse bilemez.” demiş.

Köylüler, ihtiyar adama kahkahalarla gülmüş. Aradan birkaç gün geçtikten sonra at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, kendi başına dağlara gitmiş ve dönerken de vadideki birçok vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler, toplanıp ihtiyardan özür dilemiş. “Babalık, sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil tam tersine bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi hiç zahmet çekmeden bir at sürün oldu.” demişler.

İhtiyar adam, bu sefer yine şöyle demiş: “Karar vermek için yine acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen hakikat şimdilik sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha bir başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz, kitap hakkında kimse bir fikir yürütemez. Sabır ve tevekkül ile bekleyelim. Hayırlısı ne ise o olsun.”

Köylüler, bu sefer de söylenenlerden bir şey anlamış olacak ki ihtiyarla dalga geçmemiş olsalar dahî içlerinden “bu herif, sahiden geri zekâlı.” demişler. Birkaç gün geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu, attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğlu, uzun bir süre yatağa bağımlı hâle gelmiş. Köylüler, yine ihtiyarın huzuruna gelmiş ve “bir kez yine haklı çıktın. Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağının uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha zor durumda olacaksın.” demiş. İhtiyar, “siz erken hüküm verme hastalığına tutulmuşsunuz. Evet, gerçek şu ki, oğlum bacağını kırdı. Ancak ötesi sizin verdiğiniz hüküm acaba ne kadar doğru? Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra kader, size neler olacağını bildirmez.” diye cevap vermiş.

Birkaç hafta sonra ülke yabancı bir ordunun işgaline uğramış. Kral, son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün sağlam gençleri askere almış. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş. Köylüler, yine ihtiyara gelmiş. “Yine haklı olduğun ortaya çıktı.” Demişle ve şunları ilave etmişler:  “oğlunun bacağı kırım, ama hiç değilse senin yanında. Oyca bizim evlatlarımız, belki asla köye dönemeyecek. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, meğerse şansmış.

Yaşlı adam, “siz yine erken hüküm vermeye devam ediyorsunuz. Halbuki ne olacağını kimseler bilmez. Bilinen tek gerçek var. O da benim oğlumun yanımda olması ve sizin evlatlarınız da savaşta olduğudur. Ama bunların hangisini talih, hangisinin talihsizlik olduğunu anca Yüce Allah bilir.” demiş.

İşte Böyle Aziz Okuyucularım;

Kimileri gazi olarak savaştan geri döner, kimileri şehit olarak hayata veda eder, kimileri de asker kaçağı olarak yargılanır. Hayat, bizi değişik imtihanlarla yorabilir, lakin her bir imtihanın bir hikmet boyutu vardır. Başımıza hangi olay gelirse gelsin, uhuletle ve suhuletle karşılamalıyız ve bunda da bir hikmet vardır diyebilmeliyiz. Aslında şer gibi görünen her olay da netice itibariyle hoştur, bu bağlamda ihtiyarlık da hoştur, yalnızlık da hoştur, hastalık da hoştur, ölüm de hoştur. Nahoş bir şey varsa; o da gıybettir, dedikodudur, iftiradır, günahtır, sefahattir, dalâlettir. Ey insanlar! Ey Müslümanlar! Madem sizlerde iman var ve madem imanı ışıklandıran ve inkişaf ettiren ibadetleriniz var. O halde içinde bulunduğunuz sıkıntılı duruma karşı tevekkül bilinci içinde aktif sabır gösterin.

Allah, “Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık, muhakkak güçlükle beraber bir kolaylık vardır” (İnşirah: 3-6) buyurduğuna göre değişik sıkıntıların ve rahatsızlıkların yol açtığı keder ve gamdan sonra mutlaka rahatlık, kolaylık ve huzur da gelecektir. Hz. Mevlana, Mesnevisinde böyle durumlar için, bizlere şöyle tavsiyelerde bulunmaktadır: “Gam düşüncesi, sevinç yolunu keserse, üzülme! Çünkü o gam, senin için sevinç ve neşe hazırlamaktadır.” Gelin hep birlikte ulaşamadıklarımıza tevekkül, ulaştıklarımıza rıza ve kaybettiklerimize sabır gösterelim ki ruhumuzda takva bilincinin huzurunu hissedelim. Dualarımızı da hiç eksik etmeyelim. Allah, bizleri inayeti ve lütfu ile her türlü gam ve kederden acil olarak kurtarsın. Âmin.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.