islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5304
EURO
34,9073
ALTIN
2.444,05
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
18°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C

DR. LÜTFİ DOĞAN/DİNLENME VE TAKDİR İNCELİĞİ

DR. LÜTFİ DOĞAN/DİNLENME VE TAKDİR İNCELİĞİ
27 Ağustos 2023 11:00
A+
A-

23 Ocak 20018’de 91 yaşında vefat eden Dr. Lütfi Doğan hocamız, 1972-1976 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapmıştır. Ocak 2018’de 91 yaşında vefat eden Dr. Lütfi Doğan Hocamızla, ilk karşılaşmam yanılmıyorsam 1974 yılında olmuştu. Bolu’da katıldığım Türkiye merkez camileri imam-hatipleri tekâmül kursunun sonunda düzenlenen merasime, Dr. Lütfi Doğan Hocamız Diyanet İşleri Başkanı olarak katılmıştı. Merasimde kursiyerleri temsilen ben de kursun önemini ve sağladığı unutulmaz birlikteliği konu alan gözyaşları ile yoğrulu duygulu bir konuşma yapmıştım. Böylece tanışmıştık.

Kendisi, 1976 yılında Haseki Eğitim Merkezi Kursu’na katıldığım ve Ankara’da hafızlık imtihanına girdiğim tarihlerde de Diyanet İşleri Başkanıydı. Hocamız katıldığı 1977 seçimlerinde CHP’den Malatya milletvekili seçildi. Seçimlerin ardından kurulan hükümette Diyanet’ten sorumlu devlet bakanı oldu.

Hocamız devlet bakanı iken, İstanbul müftüsü Salahattin Kaya ile birlikte bir Ramazan günü öğle namazına Süleymaniye camiine geldi. Ben de o gün görevdeydim. Düzgün sarılı sarığım ve beyaz cübbemle öğle namazını kıldırdım. Tesbihat için yüzümü cemaatimize çevirdiğimde, hoca bakanımızla müftümüzü bir arada mihraba yakınca biryerde gördüm.

Nöbetlerimde, özellikle de öğle namazları sonrasında ayağa kalkar konuya göre 5-15 dakika arası konuşma yapardım. Cemaatimiz buna alışıktı. Genelde Peygamberimizle sahâbileri arasında yaşanan soru cevap içerikli hadislerden biri ile konuya girerdim. Benim her kültür seviyesinden okuyucular tarafından en çok okunan kitaplarımdan biri olan Allah’ın Resûlü’nden Hayat Düstûrları isimli kitabım da ayaküstü yaptığım bu konuşmalarımın düzenlenmesi yoluyla vücuda gelecekti.

İlahiyatlarımızda Hadîs hocalarımızdan olan Prof. Dr. Mustafa Ağırman ile Prof. Dr. Mustafa Karataş bu kitabımızdan övgü ile söz etmişler, birkaç kez gözden geçirdiklerini ifade buyurmuşlardır.

Mutadımızı sürdürerek ayağa kalktım ve zaman zaman da kendilerine yönelerek konuştum. Müslümanın “Ben toplumumdan ne alabilirim değil, ona ne verebilirim” düşüncesi çizgisinde yaşaması gerektiğini konu alan yaklaşık 15 dakikalık konuşmamı derin bir iç huzuru ile yapıp bitirdim.

İnsan bazen kendi yaptığını beğenir,” işte böyle olmalı der ya,” işte böyle benim de başarılı bulduğum bir konuşma olmuştu.

İlahiyat doktoru olan Lütfi Hocamız ve İstanbul İmam-Hatip okulunda Arapça hocamız olduğu için beni iyi tanıyan müftümüz Salahattin Kaya konuşmamı ilgi ile izlediler. Konuşmadan sonra yürekten bir ilgi ile hoş geldiniz dedim. Lütfi Hocamız da tam bir zerafetle şöyle dediler:

– Kardeşim, maşaallah ne kadar düzgün ve de güncel bir Türkçe ile konuşuyorsunuz. Doğrusu bu kadarını da beklemiyordum.

Bu hatırayı gönül müzeme kaldırıp değerli bir anı olarak korudum. Bunun sebebi şudur: Bizim camia pek takdir etmez. Bir erdem değilmiş gibi beğeniyi dile getirmez, hatta zayıflık görür. Evet, haram olan yalakalık yapılmamalıdır. Şımartacak övgülere de yer verilmemelidir ama beğenimizi niçin dile getirmeyiz. Neden teşekkür etmede cimri davranırız?

İslâm bu mudur? Neden biz zerafet yoksunuyuz ve neden ince ruhluluktan yoksunuz.

Salahattin Hocamız yaşıyor ama Dr. Lütfi Hocamız rahmetli. Ben kafamı ve kalbimi kimseye kiralamadım. Yaşadığımı bilirim, gördüğüme tanıklık ederim. Yargı makamı olmadığım gibi Rabbimin sonsuz merhameti ve bağışlayıcılığına da sınır koyamam.

1978 veya 1979 Ramazanında oruçlu olarak yaşadığımız olaydan yaklaşık 40 yıl sonra 2019 Ramazan’ında oruçlu olarak bu satırları kaleme alırken bölümümüzü Hocamıza rahmet dileyerek bitiriyorum.

Belçikalı Senatörün Hayranlığı

imam-Hatiplik dönemimde yaşadığım ilginç üstü ilginç hatıralardan biri de Belçikalı Senatör olayıdır. Bu olay benim âhiret hayatıma katkı verecek Rabbimin huzurunda iftiharla anacağım olaydır. Bana delil olacak ve beni doğrulayacak bir olaydır. Bu kadar benimsediğim bu olay ne ola ki?

Önce bazı düşüncelerimi arz edeyim.

İmam-Hatip Bilgili Bilinçli ve Amaçlı Olmalıdır

İmam- Hatip bilgili ve bilinçli olmalıdır. İslam’ı bir hayat düzeni olarak görmelidir. Yaşadığı toplumun İslam dışılığına da öfke duymalıdır. Öfkesini de kendisini tatmin edecek şekilde ilmî temellere dayandırmalıdır. Meselesini ortaya koyarken yürekten heyecan duymalıdır. Siz heyecan duyarsanız izleyicileriniz /dinleyicileriniz de duyar.

Zenci Bir Gencin Hitabet Birinciliği

Bir ara bir yerlerde okumuştum ve bir hatip olarak da etkilenmiştim. Amerika’da bir hatiplik müsabakası yapılmış ve birinciliği bir zenci genç kazanmıştı. İkinci, üçüncü sınıf vatandaş görülen, beyazlarla aynı otobüse binmesi ve aynı yerde yemek yemesi istenmeyen ve her alanda dışlanan zencilerden bir genç. Bu genç, konusunu öylesine içten ve yaşayarak işlemişti ki doğal olarak etkilenen jüri kendisini birinci seçmişti. Malkom X/ Malik el-Şahbaz ve Mandela’nın dünyaca ünlü şöhretlerinin arka planında davalarına olan bağlılık heyecanları olsa gerektir.

Minberde Cemaat Alttan Siz İse Yukarıdan Bakarsınız…

Biz konumuza dönelim. Süleymaniye Camii gibi minberi de farklıdır ve ayrıcalıklıdır. Minbere çıktığınızda cemaate yukarıdan bakarak hakim olursunuz. Görme problemleriniz yoksa çok arka kısımlar hariç cemaatin hareketlerini de takip edebilirsiniz. Cemaat ise aşağıdan yukarıya baktığı için sizi azametli görür. Ben 1.58 cm boyundaydım ama davudi olan sesimin katkısıyla 1.90 lık bir kişi gibi görülürmüşüm. Arada bir de olsa esnafı ziyaret ettiğimde halkımız beni sesimden tanır ama boyumu yadırgardı.

Yanılmıyorsam Yaz Dönemiydi

Cemaatimiz mevsimsel olarak azaldığı ve cami görevlileri de müdahale etmedikleri için olacak, cemaatin arkasında ama benim rahatlıkla görebileceğim bir alanda bir kadınla ve yanıbaşındaki uzunca boylu yabancı erkeğin göz kıpırdatmaksızın vecd halinde beni hutbe okurken izlediklerini/dinler gibi olduklarını gördüm. Gördüm de bir anlam veremedim. Yabancı muhtemelen Türkçe bilemeyeceğine göre fikri bir bağlantı kurulmuş olamazdı.

Meğer Belçika’da Senatörmüş

Namazdan sonra imam odasına giderken bu kadınla erkeğin bana doğru geldiklerini görür gibi oldum. Erkek uzunca boyluydu, sıradan bir turist olmadığı her halinden belliydi. Kadın yaklaştı ve “yanımdaki bu kişi Belçika’da senatördür, sizinle tanışmak istiyor,” dedi ve ekledi:

Kendileri Türkçe bilmiyor. Ama sizin hitabet tarzınız ve sunumdaki heyecanınız onu öylesine etkiledi ki sözlerinizi anlıyormuş gibi sizi izleme gereğini duydu. ‘ Dünyamızda kendisini davasına adayan insanlar öylesine azaldı ki var olanların kıymetini bilmek gerek,’ diyerek sizinle tanışmak istedi. Mutlu olduğumu ve onur duyduğumu söyledim ve tokalaştık.

Peygamberimiz Bir Ordu Komutanı Gibi de Hitap Ederdi

Bizler Aziz Peygamberimizi mütebessim olarak tahayyül ederiz. Öyledir de. Sahâbiler onu insanların en güleç yüzlüsü olarak nitelerler. Medine’ye hicret buyurduklarında Yahudi bilgini Abdüsselam, onun yüzündeki tatlılığı ve inandırıcılığı görünce “bu yüzün sahibi yalancı olamaz,” diyerek onun Allah’ın elçisi olduğuna iman etmişti. Daha da ilginci, Veda Haclarında onu ilk kez görenler “Haza Vechün Mübarek” deyip birbirlerine onu güzel ve güleç yüzü ile tanıtırlardı.

Bütün bunlar doğru ama istisnaî durumlar da var. Allah şanını artırsın O, bazen bir ordu komutanı gibi de konuşurdu. Gözleri çakmak çakmak olurdu. Dâvası olan ve ‘ bir elime güneşi ve diğer elime ayı verseler yine de dâvamdan dönmem,’ diyebilen bir peygamberin böylesi şiddet ve heyecan duyması da tabiiydi/doğaldı.

Hitabet Heyecansız Olmaz

Rabbime ne kadar hamdetsem azdır. Heyecanımı yitirdiğimde Rabbimin beni bu görevimden affetmesini dilediğim çok olmuştur. Çünkü bu hitabet görevi benim anlayışıma göre sevdası duyulmaksızın, heyecanı yaşanmaksızın yapılamazdı.

Aslında her iş de böyle değil midir? Bizim kavramlarımızla açıklamak gerekirse, işi Allah görüyor bilinci içinde ibadetleştirerek ihsan makamında yapmak gerekir, işte o zaman iş kıvamını bulur.

MİRATHABER.COM.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.