Fıtratı Dikkate Almayan Modern Sosyal Politikalar Mutlu Edebilir mi?

Gerek zengin Batı, gerekse yoksul Doğu ülkelerinde değişik boyutlarda da olsa sosyal adaletsizlikler ve çöküntüler söz konusudur. Haydi yoksulluk, toplumları sosyal bunalımlara iten bir faktör olduğunu kabul edelim. Ama zengin ülkelerde sosyal politika alanına o kadar çok yatırım yapıldığı halde insanlar buna rağmen neden mutsuz? Çünkü merkezinde insan ve fıtratı olması gereken sosyal politikalar, maneviyatı göz ardı etmektedir de onun için. Gelmiş geçmiş sosyal, iktisadî ve siyasî modeller ve rejimler, sürekli olarak kendilerini temelden yenileme ihtiyacı duyuyorsa insanlığın fıtrî özelliklerini göz ardı ettikleri içindir.

Fıtrat, tüm insanlığa Allah tarafından ihsan edilmiş, bir gaye doğrultusunda yaratılışımızı fark etmemizi sağlayan tabiî bir mizaçtır. Yaratılış, Allah’ın niyetine bağlı olarak bir maksada yöneliktir ve aynı zamanda fizikî varlığımızdan önce gelen bir teslimiyettir. İnsanlık, Allah’la fert arasında bir manevî bağ oluştuğunda başlar ve bu da kolektif/toplumsal bir boyuta gitmelidir. Fıtrat, insan-ı kâmil olma kabiliyetine sahip bir süreç olarak kendi varlığının da farkındadır. Bu farkındalık şuuru, doğuştan gelen bir bilgi olarak yaratılmıştır. Bu bilgi, kalben akletme ile Allah’la irtibatlı olduğunu sağlamaktadır. Fıtratın sahip olduğu vicdanî bilgi, bütünsel ve evrenseldir.

Sadece duyulara, yani görmeye, duymaya, dokunmaya ve tatmaya ait bir kapasite değil aynı zamanda kavramsal düşünce, mantık, içgüdü (sevk-i ilahî), tefekkür, hayal gücü ve ahlâk duygusunun yardımıyla oluşan sosyo-kültürel varlığa ait manevî bir kaynaktır. Bu manevî kaynak sayesinde fert, doğru ve yanlış arasında ayırımı daha kolay yapabilir, sosyo-kültürel var oluş kabiliyetini idrak eder ve toplumsal sorumluluk şuurunun bir gereği olarak toplumsal sorunlara daha duyarlı olur.

Ne var ki bugün modernite adına geliştirilen her yeni sosyal teori, daha uygulama aşamasında bile sık sık revizyona muhtaç hâle geldiği gibi sonuçları da yine hüsranla bitmektedir. İnsanın fıtratını yani yaratılış hikmetini yakalayamayan bütün sosyal modeller, netice itibariyle yeni toplumsal hastalıklara yol açar, cansız robotlar imal eder ve insanları nihilizme yani manevî bir boşluğa ve duyarsızlığa iter. Toplumlar hızla fikrî, ruhî, duygusal kapasitelerini yitirmişse ve karşılıklı olarak sevgi ve saygıya dayanan sosyal dayanışmayı pekiştiren adımlarını atmıyorsa bu kalplerdeki ahlâkî ve manevî unsurların erozyona uğradığının bir göstergesidir.

Artan Refah İnsana Daha Fazla Huzur Verir mi?

Maddî/nefsanî boyutuyla insan, birçok hayvan türüne benzetilebilir ama bu benzerlik hiçbir sosyal teoriye katkı sağalamaz. Bu doğrultuda materyalist bir yaklaşımla uygulanan sosyal politikalar da insanı daha çok maddî ihtiyaçları yönüyle ele almaktadır. Halbuki insanı insan yapan, manevî varlığıdır. Bir fıtrat dini olan İslâm ise, insanın manevî kaynaklarını ön plânda tutmakta ve nefsanî içgüdülerinin yerine ruhî meziyetlerini esas almaktadır. İnsanın akıl, irade ve şuur hasletlerini, fıtrî denge ihtiyaçlarına göre belirleyen İslâmî sosyal politikalar (tedbirler), birçok bireysel ve toplumsal sorunun ortaya çıkmasını dahî önleyebilmektedir.

Çünkü fıtrî yaklaşımlar, fikrî hayat (teorik ve manevî dünya) ile sosyal (dünyevî) hayatın basit mantığı arasında bütüncül, sağlıklı ve kalıcı münasebetler kurabilmektedir. İnsanın ve toplum sorunlarının bütünlüğünü görebilmek, sorunlara insancıl ve etkili çözümler getirebilmek, aslında fıtrî esasları ve kanunları bilmek ile mümkündür. İlk önce aklıselim ile fıtratın kökleri belirlenmeli, buna bağlı olarak da fıtrata aykırı veya uygun olanlar ortaya çıkartılmalıdır.

Peki, fıtrata ve maneviyata aykırı sosyal politika ve refah stratejileri geliştirilir ve uygulanırsa ne olur? Temel hedef olarak belirlenen toplumların gerçek saadeti ve huzuru bu şekilde elde edilebilir mi? İtiraf edelim: Fıtratı ve maneviyatı göz ardı eden tek taraflı sosyal politika uygulamaları, bir dereceye kadar özellikle maddî refah sağlamada başarılı olabilmektedir. Ancak refahın belli bir aşamadan sonra kendi başına mutlak anlamda mutluluk artırıcı bir etki yapmadığını bilimsel araştırmalar göstermektedir. Bu bağlamdaki aşağıdaki tablo, Almanya’nın millî gelirindeki artışın, insanları daha fazla mutlu etmediğini açıkça göstermektedir. Fert başına milli gelir artıyor, ama buna rağmen insanlar daga fazla mutlu/huzurlu olamıyor.

 

Huzur, Fıtrî ve Manevî Sosyal Politikalardadır

Sadece maddî refah sağlamaya dönük klâsik (kapitalist) sosyal politikalar, sosyal siyasetin toplumların saadeti ve huzuru gibi en temel hedeflerini bile gerçekleştirememektedir. Dolayısıyla maddî sosyal politika uygulamaları, manevî değerlerle zenginleştirilerek, bir bütünlük içinde yeniden şekillendirilmesinde fayda vardır. Bunun için de toplumda yer alan her kesimin sosyal sorunlarının çözümü ve kalıcı mutluluğu (saadet, huzur, ferahlık) için, bio-psiko-sosyal ve manevî bir varlık olan insanın ontolojik altyapısının, yani fıtrat, ruh, tabiat ve biyoritm gibi temel hususiyetlerinin dikkate alınması gerekmektedir. İnsanın bu hakikî özellikleri itibariyle fıtrî/manevî sosyal siyasetin yolu belirlenebilir. Bu yol, İslâm’ın bize gösterdiği hakikat yoludur. İçinde bulunduğumuz şartlara göre bu yola göre belirlenecek her türlü uygulamaya dönük metot/yöntem de hem meşrudur, hem de faydalı/etkilidir.

Bu ölçütlerle belirlenecek olan manevî/fıtrî sosyal siyaset, en metafizik ve ahlakî bir temelden başlayarak, tek kişinin hayatının en ayrıntı noktalarına kadar uzayan, toplumu bütünüyle kucaklayan, her türlü kişisel ve toplumsal oluşların, gelişmelerin ve ilerlemelerin bütünüdür. Manevî ve fıtrî gerçekleri esas alan sosyal siyaset uygulamaları, ülke insanının değişik musibetlerden dolayı çektiği acı ve kederini yalnızca anlamak ve maddî yönden ona yardım etmek değil aynı zamanda acı çekenleri, yoksulluk içinde bulunanları, dışlanmış olanları, kendilerini yalnızlık içinde hissedenleri kısacası değişik psiko-sosyo-ekonomik sorunlar içinde ıstırap çeken mağdur ve mazlumları, sosyal ve manevî sorumluluğun bir gereği olarak gönülden destekleyerek, onların manen huzurlu ve kendi ruh dünyalarıyla barışık olmalarını sağlamaktır.

Fıtrat ekseninde oluşturulan sosyal siyaset, bilinçli bir şekilde uygulandığında, sosyal hayatın barış ve denge içinde oluşmasına yardımcı olacaktır. Özgür iradenin kulluk şuuruna (Yaratan’a bağlılık bilincine) bağlı olarak ortaya çıkmasını sağlayan fıtrî duyguların toplumda hâkim olması durumunda manevî sorumluluğun sosyal dayanışmaya dönüşmesi de mümkün olacaktır. Bir milletin kendi manevî dinamiklerine ve değerlerine bağlılık çerçevesinde kendisini sürekli olarak derinleşerek yenilemesi, güzel ahlâk anlayışına ve çağın sesine uygun olarak inançlarıyla ve aksiyonlarıyla hareket etmesi, dünya barışına da katkı sağlayacaktır.

Manevî/fıtrî sosyal siyasetin gayri maddî vasıtası olarak manevî sosyal hizmetler ve pedagoji (irşat/tebliğ) yoluyla kişilerin manevî gayret içinde olmaları sağlanmak istenmektedir. Manevî gayretten kasıt, kişilerin manevî değerler ekseninde kendilerini sürekli olarak geliştirme zemini bulabilmeleridir. Bu yönüyle manevî gayret, düşüncelerin ve çabaların, vicdana ve akla göre biçimlenmesi, fikirlerin insan yaradılışının gerçek kanunlarına (fıtrata) göre düzeltilmesi, inançların bu yönde müspetleşmesi ve kesinleşmesine yönelik şahsî çaba ve çalışmalardır.

Bu boyutuyla manevî/fıtrî sosyal siyaset, ülke insanının, hem dünyevî (maddî/iktisadî/meslekî), hem de ruhî yönden gelişmesini sağlamayı hedefleyen psiko-sosyal ve derin pedagojik yaklaşımların ve uygulamaların bütünüdür. Mutlu bir toplum, sevgi ve şefkatin hâkim olduğu bir toplumda ancak olabileceğine göre, manevî/fıtrî sosyal siyasetin vasıtalarının başında buna göre başta Yaratanımız olmak üzere bütün varlığı (insan, toplum, hayvanlar vb.) içine alan tanıma, bilinçlenme, farkındalık, saygı ve sevgi eğitimine dayanmaktadır. Nefsanî iddialaşmaların, sosyal çatışmaların ve ilkel hırçınlıkların yerine sevginin, kardeşliğin, tefekkürün, itidalin, istişarenin, sosyal diyalogun, sosyal uzlaşma ve uyumun geçerli olduğu bir toplumda sosyal ve manevî gelişme dinamiklerinin önü de açılır. Maddî, sosyal ve manevî sermayeye sahip olan toplumlar, küresel çapta da güçlü devletlerdir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

AMERİKA’DA ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ AYAKTA

ABD'de Gazze protestoları: Hangi üniversitelerde eylem var, öğrenciler ne talep ediyor? Öğrenciler, üniversitelerin İsrail'in Gazze'deki…

25 dakika ago
  • Gündem

HAYATIN ANLAMINI BURÇLARDA ARAMA ÇARESİZLİĞİ

İnsan hayatının anlamı nedir? Hemen hemen her insan bu soruyu sorar. Ama başta ateistler ve…

1 saat ago
  • Makale

BU BENİM ÜLKEM Mİ..

BU BENİM ÜLKEM Mİ.. İnsanlar birlikte yaşamalarına rağmen, birbirlerine küsmüş veya birbirine yabancılaşmış gibi duyarsız…

2 saat ago
  • VİDEOLAR

BİR AYET BİR HADİS “CİHAD”

2 saat ago
  • Gündem

İNSAN DIŞKISI GİBİ HARAM KAZANÇLAR DA YENİLİP YEDİRİLEMEZ ?

Selamun Aleykum hocam. Geçtiğimiz günlerde medyada bir bilim adamı, bazı insanlara geçmişte zorla insan dışkısı…

2 saat ago
  • Gündem

Ekrem İmamoğlu: Hamas Terör Örgütüdür!

Ekrem İmamoğlu: Hamas Terör Örgütüdür... Ekrem İmamoğlu CNN International'a Verdiği Röportajda Hamas'ı "Terör Örgütü" Olarak…

3 saat ago