GERİLİMDEN BESLENEN GERİLİM ÜRETİR

Her şeyin bir dayanma noktası ve bir istiap haddi vardır. Bunların aşırısı kopma noktasıdır. İpi gerersin koparırsın, balonu ziyadesiyle şişirirsin patlatırsın. Kedinin kuyruğuna basarsın kendini tırmalatırsın. İnsanı sıkıştırırsın ya sindirirsin ya da vahşileştirişin.

Bir bakın ki, daha insan bebekken o masum ve tertemiz meleğin beynine ve kalbine nice lüzumsuz çer çöp atık maddeler dolduruyorlar. İnsana özgürlük duygusu pompalayanlar bilmiyorlar ki, insanı yalnızlaştırıyor ve varoluş sebebinden ve hikmetinden koparıyor, başka ve belirsiz hedeflere yönlendiriyorlar. İnsanı tehlike saçan robot haline getiriyor, sonrada başıboş bırakıyorlar. İnsanı robotlaştıranlar yani onu gerenler, sonra da o insanı yargılamaya kalkışıyorlar. Bunda çok rol üstlenen etken güç olmakla beraber, özellikle medya birçok mahzurlu olayı malzeme olarak kullanmaktan ve onunla çıkar sağlamaktan keyifleniyor.

Devletleri şanla şerefle yükselten, devletin temel alt yapısı olan aile binasının altını boşaltıyorlar. Ailenin her çeşit kirli çamaşırını teşhir ediyorlar. “Kimin, kimin çocuğu” olduğu tartışmalarını gündeme yerleştiriyorlar, inadına konuyu sürekli işliyorlar. Soyu sopu belli olmayan insanları buluyor, kullanıyorlar. Böylesi müzmin ve iğrenç yarayı kaşıdıkça kaşıyorlar. “Annen nerede, baban kim” sorularıyla gizli birçok çirkefliği teşhir ederek tedavisi zor yaraları kaşıyorlar. Fuhşu açıkça meşrulaştırma antrenmanları yapıyorlar. Bir televizyon, bir genç insanı bir yıl boyu kullandı. Ailesini bulamadı. Anasını babasını, bulamadılar. Onun böylesi kontrpiyede bırakılmasında hiçbir günahı olmadığı halde, “gayri meşru bir insan” yaftası ile kalbi kırık, gönlü buruk yine kendi haline bıraktılar.

Kimi medya kuruluşu bu konuyu daha da cıvık tarzı ile işliyor ve saatlerce, insanları birbirleri ile çekiştiriyorlar. Gerilim doruk noktasına ulaşınca seyirciler bile gerilimden paylarına düşeni yükleniyorlar. İşte olan bundan sonra oluyor ve gerilim kendi akışına giriyor. Yeri ve zamanı gelince gerilimden payını yüklenen harekete geçiyor. Gerilimden beslenen insanların kimi, bıçak çekiyor, kimi ateşli silah kullanıyor, kimi kezzap kullanıyor ve yapacağını yapıyorlar. Kimi uyuşturucu almak için anasını dövüyor veya bıçaklıyor, babasını öldürüyor. Bu gerilim sayesinde yapacağını yapıyor. Diziler sayesinde kâtil olacak kıvama geliyor. Bu insan, gidiyor, aile boyu cinayet işliyor. Kâtile de maktule de yazık değil mi?

İnsanların bütün manevî bağlarını koparıp robotlaştıran mihraklar, cani yaptıkları ve sonunda cinayet yaptırdıkları insanı suçlu ilan etme hakkına sahip değildirler. Gerilerek cinayet işleyecek kadar hırçınlaşan insanın yırtıcı hayvanlardan daha vahşi oluşunda hemen her kes sorumludur. Fakat sorumlular silsilesinin başında devlet vardır. Zaman zaman ısrarla ifade ediyorum. Devlet bu sorumluluğunu tesbit etti ve gereği için bakanlık kurdu. Fakat bu önemli hizmet için ehliyetli, yetenekli, yürekli, cesur ve hasbî insanları yetiştirmedi. Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığı mevzuatı Bu hizmeti yürütmek için uygun ve değildir. Çünkü mevzuatın daha başında “kadına şiddeti önlemeyi” hedeflemiş, aile kurumu ile ilgili altyapıyı gündemine almamış, bu haliyle Suçlu Kovalama Bakanlığı görevini üstlenmiş. Hayret!

Bu sebepten dolayı, bugün ki eğitim düzeni, itikadî çıkmazlar, kültürel tutarsızlıklar aile çarpıklıkları, ekonomik uçurumlar ile doludur. Bundan dolayı da etkileşimler tehlike üretmektedir. Bu da insanlar arasında ya bencil, ya hırsız, ya terörist, ya vurguncu, ya hilekâr ya da kâtil yetiştiriyor. Sonrada kalkıyorlar, bunu kullanarak öneriler getirmeye teşebbüs ediyorlar. “Bu cezalar yetmiyor. Cezalar artsın”  Onlardan önce insanları bu hale getirenler cezalandırılmalıdırlar. Ceza arttıkça suç da orantılı olarak artar. Büyük şehirlerde her nokta yasak bölge, her yetkili erişilmez olmuş, ceza artırsanız ne olacakmış?

Gerilimin her türünü kısa zamanda sekineye tebdil edebilen ilâhî sistemi bilmeyen insan, bunalımdan nasıl çıkacak ve gerilimden nasıl kurtulacaktır? İşte mesele buradadır. Yirmi üç senede Yemen’den Suriye’ye kadar koca arap yarım adasını sükûnet, huzur ve güvene kavuşturan hikmet öğrenilmeli ve uygulanmalıdır. “Hikmetin başı Allah korkusudur”Yumuşak huy, ahlakın zirvesidir.Gerilim ateştir, ancak kül üretir!

Balık sudan çıkınca elbette ölümüne çırpınacaktır. Esselamu aleykum.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

SULTAN VAHDETTİN HAİN DEĞİLDİR! (I)

Gelin bugün tarihin tozlu rafları arasında küçük bir gezinti yapalım… İdeoloji simsarlığı yapmadan… İşin gerçeği,…

9 saat ago
  • Makale

İSLAM GENÇLİĞİ TEBLİĞ VE MUSAB BİN UMEYR ÖRNEĞİ

Hucurat Suresinin on beşinci âyetinde işaret buyurulduğu üzere Müslüman için hayat, iman ve cihad’dır. Cihadın…

9 saat ago
  • Gündem

BAŞÖRTÜSÜNDEN VAZ GEÇME DENEYİMİ

Ayşe Böhürler  Yenişafak’ta yayınladığı” Başörtüsünden Vaz Geçme Deneyimi “ başlıklı yazısının son bölümünde  şöyle diyor:…

10 saat ago
  • Gündem

İKÇÜ’deki Gazze Çadırı İkinci Haftasını Tamamladı

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) öğrencileri, Gazze’de İsrail’in sivillere karşı sürdürdüğü ölümcül saldırılara karşı bir…

11 saat ago
  • Makale

İNSAN MİDESİYLE DÜZELTİLEMEZ!

İNSAN MİDESİYLE DÜZELTİLEMEZ! Kamu Yararına çalışan “Fakir ve Muhtaçlara Yardım Derneği”ni zaman zaman ziyarete giderim.…

11 saat ago
  • Gündem

Gazzeli Küçük Kızın Cesur Mesajı

Gazzeli Küçük Kızın Cesur Mesajı: "Meydan Okumak Benim Hayat Sembolüm" Bir Kız Çocuğunun Cesareti Gazze'den…

1 gün ago