islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5975
EURO
35,0012
ALTIN
2.451,45
BIST
9.792,70
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
19°C

İSLAM VE DEMOKRASİ KARŞITI ÇAĞDIŞI LAİKLER

İSLAM VE DEMOKRASİ KARŞITI ÇAĞDIŞI LAİKLER
20 Eylül 2021 09:26
A+
A-

HİKMET SAMİ TÜRK ÖRNEĞİ

İki gün önce Mirat haberde yayınladığım İslam’ı Değil Laikliği Takdis Ediyoruz başlıklı makalemde şöyle demiştim:

Şu son dönemde Diyanet İşleri Başkanının Yargıtay’ın açılışında dua etmesi mesele oldu. Bir taraf öfke duyarken, bilgi ve bilinç yoksunu Müslümanlar da mutlu oldular.

Oysaki İslam’a göre, Diyanet de Yargıtay da laik kurumlardır. İslam adaleti emrettiğine ve Yargıtay da adaleti temsil ettiğine göre aralarında doğal ilişki vardır, denemez. Yargıtay’ın temsil ettiği adalet görecelidir.

Laikler de Müslümanlar da Gafildir

Laiklerin bu olay vesilesi ile bayram etmeleri gerekirdi. Gerekirdi de ülkemizde bilinçli Müslümanlar gibi şuurlu kâfirler de pek azdır. Bizim laiklerin bir kısmı dinsizdir ve İslam düşmanıdır. Onlar İslam ile ilişkilendirilecek en küçük bir toplumsal tezahürü İslam’ın dirilişi olarak gördüklerinden kin kusarlar. İşte bu gibiler, laiklik adına sevinmeleri gerekirken dövünmüşlerdir.

Biz Müslümanlar da uzun dönemler ezildiğimiz ve dışlandığımız için sistemi değiştirmeden mevcut laik kurumlarda görünmeyi ve yetkili olmayı başarı sandık. İslam’la çelişkili kurumların yaşaması için dua etmeyi de başarı olarak algıladık.

Hulasa sarığı ve cüppesi ile Diyaneti İşleri Başkanı’nın Yargıtay’ın açılışında dua etmesi, başka değil laikliği belki bininci defa takdis olmuştur. Tam da karıkatürize edilecek bir durum oluşturmuştur.”

Makalemi yazarken 86 yaşındaki Hikmet Sami Türk’ün beni hiç de şaşırtmayan bir beyanını okudum. 03 Eylül 2021 tarihli Cumhuriyet’teki haber şöyle:

Hâkimler ve Yargıtay üyeleri, ilahi adalet için dini kurallara göre değil, anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Böyle bir adli yıl açılışı şimdiye kadar hiç olmadı. Diyanet İşleri Başkanı’na yaptırılan, Cumhurbaşkanı ve Yargıtay Başkanı’nın da katıldıkları dua ile laik Cumhuriyet’e fatiha okutulmak istenmiştir. Bu, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin anayasada yazılı niteliklerini, özellikle demokratik, lâik hukuk devleti ilkelerini törpülemek isteyenlerin bu yolda attıkları yeni bir cüretli adımdır.”

Hikmet Sami Türk’ün  isminin anlamı  ile çelişen bu hikmetsiz ve düzeysiz cahilce  ifadelerini nereye koyalım?

Değindiğimiz gibi Yargıtay’da dua aslında İslam’dan ödün vermedir ve laikliği takdistir. Keşke olabilseydi  ama yapılan dua,  ne siyasi ne de hukuksal bir devrimdir. Bir dua ile Laik cumhuriyete nasıl Fatiha okunarak son verilebilir? Laikliğin baskısı mı artırılmak isteniyor? Üstelik  İslam ile ayarlayarak demokratikleştirmeye muhtaç olduğumuz cumhuriyetimiz milletimizin malıdır, Atatürk dahil hiç kimsenin mülkü de değildir. Kaldı ki Mustafa Kemal’in öncülük ettiği Cumhuriyet ne demokratikti ve evrensel hukuk ülkelerine dayanmaktaydı.

Sormadan da edemiyoruz. Müslümanlar neden Cumhuriyet ve demokrasiye karşı olsunlar? Onlar bu yolla iktidara gelmediler mi? Müslümanlar İslami bir düzen için mücadele vermesi gerekirken , ülkemizi jakoben laiklerin elinden kurtarmak için, -bilmeyerek ve amaçlamayarak da  olsa- demokratik hukuk düzeni  için mücadele verdiler. İslam’a yakınlaşamadan demokratikleştirerek laikliği muhkem kılan da Müslümanlardır,  İmam hatip neslidir. Kendi adıma üzülerek ifade edeyim hakikat budur. Ama jakoben laikler görmek  istemiyor, çünkü maksat aslında  laiklik  değil yitirilen iktidardan yeniden pay alabilmektir.

H.S.Türk’ün  henüz sıcaklığını koruyan ifadelerini yorumlarken yazımdaki alıntıladığımız ifadeler üzerinde tekrar düşündüm:

“…ülkemizde bilinçli Müslümanlar gibi şuurlu kâfirler de pek azdır. Bizim laiklerin bir kısmı dinsizdir ve İslam düşmanıdır. Onlar İslam ile ilişkilendirilecek en küçük bir toplumsal tezahürü İslam’ın dirilişi olarak gördüklerinden kin kusarlar…”

Hikmet Sami  Türk’ü laiklerin dinsiz ve İslam düşmanı kesiminden  görmesek  bile, İslam’a göre Müslüman olmayan, İslam’ın  cahili, üstelik demokratik laikliği benimseyememiş çağdışı jakoben bir laik olarak niteleyebiliriz.

Bir ayağı kabir çukurunda olan bu şahsı ve beyanını mesele edinmeyecektim ama  dört yıl önce kendisini  konu edinerek yazdığım ama bilgiler vererek İslam’ı anlatmayı amaçladığım yazımı hatırladım. Bu vesile ile hatırlatmakta da fayda gördüm. Özetlediğim yazım:

ÖLÜM CEZASINA KARŞI ÇIKMAK ÇAĞDIŞILIKTIR

Hikmet Sami Türk Örneği Modern Çağdışılık

Modern dönemin çağdışı şahsiyetlerinden biri de Hikmet Sami Türk Olsa gerektir. Çünkü hazret ile ilgili 13 Haziran 2018 tarihli haber şöyle:

{DSP’li eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk dün bir açıklama yaptı ve dedi ki:

Ölüm cezası çağdışı bir cezadır. O nedenle Avrupa Konseyi üyesi devletlerce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek iki protokolle iki aşamada kaldırılmıştır. 28.4.1983 günü Strazburg’da imzalanan 6 numaralı ilk protokole göre “Ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez”. (m. 1)}

Bilindiği gibi Yaratanımızın yasalarını içeren Kur’ân-i Kerîm’de kasıtla insan öldürenlere Af, Tazminat (Diyet) ve Ölüm olmak üzere her biri tatbik edilebilir üç seçenekli ceza bildirilir:

Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, esire karşı esir, kadına karşı kadın. Bununla beraber kim öldürülenin velisi tarafından bağışlanırsa, artık o zaman velisine güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra cana tecavüze kalkışırsa, ona acı bir azap vardır.” (Bakara/178)

Ölüm cezası başka değil yalnızca ve sadece taammüden/tasarlayarak kasıtla öldürenlere uygulanır. Maktulün varislerinin bütünü veya bir kısmı affeder veya alacakları tazminat/diyet ile yetinirlerse ölüm cezası düşer. Özetlersek ceza üç seçeneklidir, sakınca olarak ileri sürülen adlî hatalara da kapalıdır.

Ölüm Cezasına Karşı Çıkmak İlkelliktir

Kasıtla insan öldürenlere ölüm cezası verilmesine karşı çıkmak insana ve haklarına saygısızlıktır, adaleti katletmektir, toplumu kaosa sürüklemektir, zalimlere katil çağrısı yapmaktır…

Ölüm Cezasını Kaldırmadan Önce Çağdışı mıydık?

Bu anlayış çizgisinde soralım:

Ölüm cezasını kaldırıncaya kadar Ülkemiz ilkel miydi? Yılda 15.000 insan öldürülen Amerika’da ölüm cezasını uygulayan eyaletler de çağdışı mıdır? Birkaç kişiyi terörizme kurban verince cihanı ayağa kaldıran ama kendileri birinci ve ikinci dünya harbinde, Cezayir’de, Ortadoğu’da, Afrika’da ve daha nice yerlerde milyonları öldüren ve öldürmekte olan Batı -son dönemlerde kendi içlerinde ölüm cezasını kaldırmakla- Çağdaş! Öylemi? -Allah akıl fikir versin-

Katile değindiğimiz üç seçenekli cezayı içeren Bakara sûresinin 178. âyetinden sonra gelen âyette cezanın gerekçesine değinilerek şöyle buyrulur.

“Ey akıl ve gönül birlikteliğini kurabilen derin akıl sahipleri! (Ölüm cezasını da içine alan ve) birebir ceza olan Kısas’ta sizin için hayatı koruyucu özellik vardır. Umulur ki Kısas yoluyla fert ve toplum olarak korunabilirsiniz.”

Bu âyeti anlayamazdım. Demek ki diğer iki seçenek yanı sıra katil için ölüm cezası verilmesinin doğruluğunu anlayabilmek için aklı gereğince kullanmak yani akıl ve gönül birlikteliğini kurabilen derin akıl sahiplerinden olmak gerekiyormuş.

Önemli Uyarı

Ali Rıza Demircan gibi Nihat Sami Türk ve benzeri yaşlıların bir ayağı kabir çukurunda. Ölüm çok yakınlarda… Allah’ın insanlığa son mesajlarını içeren Kur’ân’da Onun koyduğu hükümlerin bütününe veya özel şartları içeresindeki ölüm cezası yasasına karşı çıkmak kişiyi kâfirlerden kılar. Yani Yaratıcımız ve yaşatıcımız olan Yasa Koyucumuzu ve yasasını inkâr olur. İnkârcılara gelince…

Hayat boyu kâfir olan ve kâfir olarak ölenler, kendilerini kurtarmak için dünya dolusunca altın verseler, yine de kabul edilmeyecektir. Onlar için elem verici bir azap vardır; onların hiçbir yardımcıları da yoktur.” (Âl-i İmran/91)

Ali Rıza Demircan

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.