Kapitalizmin birçok tanımından bahsetmek mümkündür. Her tanım referans aldığı ideolojiye göre farklılık gösterse de, öz itibariyle aynı anlamı içerir. Yapılan birçok tanımın ilk göze çarpanı onu “sermayecilik” olarak ifade etmesidir. Son dönem küreselleşme sürecinde sermayenin piyasaya tamamen hakîm olmak, iktisadi ve üretim alanında söz sahibi olarak kontrolü eline almak gibi niyetinin olduğu açıktır. Bu niyetini de büyük oranda gerçekleştirdiği söylenebilir.
Dayandığı esasları itibariyle palazlanma döneminde gizli niyeti sömürü, günün düzeninde ise açıkça kendisini sömürüye adadığı belli olan kapitalizmin birçok tanımı olduğunu söylemiştik. Kapitalizm bazılarına göre serbest piyasa anlamında pazar ekonomisi, para ekonomisi, kimine göre üretim ekonomisi, kimine göre kâr ve tüketim ekonomisi, kimine göre emeğin sömürüsü, kimine göre işçi sınıfının örgütlenmesidir. Lakin bugünün dünyasında yaşanan gelişmeler ve küresel insanlık dramı göz önüne alındığında, kapitalizmin bu iddialardan çok daha fazlasını ifade ettiği görülmektedir.
İnsan ihtiyacına dair bütün maddi değerleri kendi ideolojik tasavvuruna mal eden kapitalizm, bu iddiasıyla en basitinden kendisinden önceki ticari ve iktisadi yaşam tarzını inkâr etmekte, yok saymaktadır. Zira insanlık tarihi boyunca kapitalizmin sahiplendiği bütün etkinlikler varlığını sürdürmekteydi. Serbest piyasa ekonomisi ilk kez kapitalizmle ortaya çıkmamıştı. Tarihin her döneminde ticari ilişkilerde bugünün tanımıyla serbest piyasa denen uygulama her zaman var olagelmiştir. Dünya pazarlarında aynı malın değişik bedellerle satıldığı, ticaretle iştigal edenlerin başka beldelerden getirdiği ticari metaların fiyatını kendilerinin belirlediği bilinen gerçektir. Para da ilk kez kapitalizmle ortaya çıkmadığı gibi dünya çapında dolaşımı da kapitalist ideolojiyle gerçekleşmedi. Para binlerce yıl öncesinden Arabistan Yarımadasından, Çin, Afrika, Avrupa gibi kıtalararasında dolaşım yapmaktaydı.
Ticaretten kar elde etmenin kapitalist bir düşünce olduğunu ifade eden ideoloji, insanlık tarihi boyunca ticaretle iştigal edenlerin bu amaçlarının kâr elde etmek olduğunun üzerini örtmeye çalışmaktadır. Aralarındaki fark kârın nerede kullanılacağı düşüncesiyle ilgilidir. Kapitalizmden önceki kâr anlayışı, ihtiyaçların karşılanması için kullanılırken, kapitalizmle birlikte sömürüyü kurumsallaştırarak, yatırım ve daha çok kazanmaya evrildi. Bir küresel sömürü ideolojisi olarak kapitalizm, adaletsiz üretim ve ahlaksız tüketimi sürdürülebilir hayat tarzına dönüştürmesi bakımından, kendisinden önceki kâr ve üretim amacıyla tamamen farklılık göstermekte, sınırsız üretim tarzıyla tüketim kültürünü dünya toplumlarına dayatmaktadır.
İlahı beşer olan bir ideoloji olarak kapitalizm, bütün diğer beşeri ideolojilerde olduğu gibi, beşeri faaliyetin tam merkezinde olmayı ve hayatın canlı yüzüne müdahale etmeyi arzular. Yaşadığımız çağda küresel düzeyde gördüğümüz de, beşeri faaliyetlerin tam merkezindedir. Bütün insani ilişkileri iktisadi forma dönüştüren beşeri sistem sadece kapitalizm olmuştur. Kapitalist ideolojinin egemen olduğu toplumlarda, toplumsal kurgu beşeri faaliyetleri dünyevileşmeye ve biriktirmeye dönük olarak tasarlanmıştır. Kapitalist ideoloji için esas olan her şeyin maddi bir bedelinin olduğu, önemli olanın ise, satın alınabilecek herhangi bir şeye uygun bedelin belirlenebilmesidir. Böyle toplumlarda tartışmaların merkezi ekonomi, belirleyici olan ise sermayedir. Bugün yaşadığımız dönemde her şeyin parayla çözülmeye çalışılması bu gerçeğin açık göstergesidir.
Kapitalist ideolojide ekonomik zenginlik en üst değerdir. Bu değeri elde etmek büyük bir başarı olarak ileri sürülür. İnsani değerlerin iflasını getiren dünyevileşmenin de olgunlaşmasına, hayatı fertten topluma kuşatmasına neden olur. Her şeyin bir bedeli olduğu için, herkesin herkesle gerektiğinde kavgalı olması, birbirlerinin sırtına basarak yükselmeye çalışması, aldatması, sömürmesi doğal bir süreç olarak işler. Bir bakıma Allah’ın mülkünde mülk edinme yarışıdır da. Zengin olmak ve biriktirme telaşı, insani olan bütün erdemlerin üstünde yerini alır. Ekonomik faaliyetler dışındaki bütün faaliyetler anlamını yitirir ya da önem sırası çok aşağılara düşer. Bu gelişmeler Aydınlanma ve sanayileşme düşüncesi ışığında modernleşmenin alabildiğine hız kazandığını gösterir.
Kapitalist iktisadi yapının hızla kurumsallaşması, dünya toplumlarında toplumsal çürümeleri de beraberinde getirmiştir. Yapılan birçok araştırma, kapitalist ideolojinin hâkim olduğu toplumların mutlu olmadığını ortaya koymaktadır. İntihar, kumar sektörü, işgücü sömürüsü, fuhuş, tefecilik yoluyla zayıfın sömürülmesi, ailenin dağılması, ekinin ve neslin ifsat edilmesi, adaletsizlik, bireyselleşme ve daha birçok toplumsal çarpıklıklar ve ahlaksızlıkların olağan hale geldiği görülmektedir.
Esas niyeti insan mutluluğu olmayan kapitalist ideolojinin amacı, fertleri ve toplumu mutlu etmek değil, zengin bireyler ortaya çıkarmak, burjuva sınıfını oluşturmaktır. Aydınlanma düşüncesinin akılcı yöntemiyle zenginliğin mutluluğu getireceğini öne sürdüler. İnsan mutluluğunun olabilirliğini paranın varlığına bağladılar. Oysa dünyevi varlık, insanın mutluluğunu sağlayabilecek birçok sebepten sadece birisiydi. Biriktirmenin dışındaki değerleri dışladıkları oranda, bir bakıma huzurlu olmayı da dışladılar. Tabi bu küresel ölçekte yükselen sermaye sınıfının bütün yeryüzü insanlığına attığı bir kazıktı. Daha çok üretmek ve ürettiğini daha çok satmak, daha çok satarak daha çok kazanmak, önü alınamaz bir hırsıda beraberinde getirdi.
Üretim ve tüketimin önünü açmak için öncelikle ihtiyacın tanımı değiştirildi. Hiçbir işe yaramayan onlarca, yüzlerce emtia çeşitli propaganda araçlarıyla, egemen güçlerin eliyle sermaye sahiplerinin daha çok kazanması için toplumun bilinçaltına ihtiyaçlar zümresi olarak empoze edildi. Bugün gelinen süreçte kapitalist ideolojinin bir sömürü ideolojisi olduğunu yeryüzünün bilinçli-bilinçsiz bütün insanlığı anlamış durumdadır. Kurdukları iktisadi sistemle, üretim-tüketim-serbest pazar-faiz-propaganda sarmalıyla bırakın fertler bazında tehdit oluşturmayı, ülkeleri bile çıkmaza sokmakta tereddüt görmemekteler.
Bir sömürü ideolojisi olarak kapitalizm, varlığını sürdürebilmesi için özellikle iktidar-medya-aydın akademisyen birlikteliğiyle hareket eder. Bugün ilkelere egemen olan iktidar odakları, sermaye sınıfıyla birlikte hareket ederek, medya-aydın-akademisyen partnerleri ile ortaklaşa hayatı şekillendirir. Kapitalist ideolojinin tahakkümü, devletleri bile dize getirmekte, emrivaki tavrıyla inanç-din-maneviyat gibi değerleri ezip geçerek, kişileri kendi değerleriyle kavgalı hale getirmektedir. Bu aynı zamanda karşılıklı al-ver, kazan-kazandır ama sonuçta mutlaka itaat et kuralıyla işlev görmektedir.
Kendi yaşadığımız ülkemize baktığımızda bunun çok bariz örneklerini görmekteyiz. Sermayenin egemenliği, siyasi iktidarın çok üstündedir ve yönetim erkinin inancının ne olduğu hiç önemli değildir. Müslüman olduğunu söyleyenler, kumar sektörünü kuramsallaştırır, fuhuş sektörünü resmileştirir, yasal faiz oranlarını hesaplattırır. Haram olan bütün ameller, ifsada yol açan bütün eylemler, devlet eliyle yürürlüğe girer, yönetimde bulunanlar ise Müslümanlığını sadece bireysel olarak yaşar, inançları hiçbir zaman bu haramların meşrulaştırılmasına mani olamaz. Zira zaten bu işleri yapacaklarına razı olmuş olarak yönetime gelirler. Allah’ın haram kıldıklarını bir sömürü ideolojisi olan kapitalizmi semirtmek için yasallaştıranlar, sömürü düzeninin en büyük yardımcılarıdır.
Tam bir sömürü düzeni olarak işleyen kapitalizm, yeryüzünde var olan her şeyi para olarak görmeyi kendisine ilke edinmiş, insanlığın hayatta kalabilmesi için zaruret hasıl eden ne varsa karşılığını paraya çevirmekten geri durmamaktadır. En büyük özelliklerinden biri de kendi vahşi yüzünü çok güzel kamufle etmesidir. Bunu yaparken de hep insancıl ve cana yakın bir tavır takınmasıdır. Kendisinin varlık nedeni olarak insanlara yüksek standartta bir yaşam hazırlama gibi gösterir.
Kapitalist sömürünün azgınları kazançlarının düşmemesi için gerektiğinde insan hayatı için zaruret olan gıda ve sağlık sektöründe alabildiğine merhametsiz, duygusuz, vicdansız ve insafsız olurlar. Tek amaçları kazanmak ve sömürmektir. Dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının zenginliği bakımından en üst seviye olan Afrika kıtasının durumu herkesçe malumdur. Adına kara kıta denilmesi, insanların umutsuzluklarının renginin, derilerinin renginden daha kara olması, Afrika’yı kara kıta yapmıştır.
Hiçbir izim ve ideoloji, ilahı beşer olan dünya görüşleri insanlığa mutluluk getiremediği/getiremeyeceği gibi, kapitalizm sömürü ve merhametsizlikte sınıf atlamış, merhametsiz çağda insanlık vicdanın katletmekten geri durmamıştır. Müslümanlar, bir davası olduğunu iddia edenler dahi, Müslümanca düşünürken, kapitalistçe bir yaşama ayak uyduralı çok oldu. On numara seküler bir hayat yaşayanlar, bindikleri yüzbinlerce dolarlık ciplerinde, çaldıkları ilahilerle on numara cennet hayal etmektedir.
Yaşadığımız ahir zamanda, yeryüzü insanlığının başına bela olan genelde bütün izim ve ideolojiler, özelde ise sömürü düzeni kapitalizm, kendisine söz söyleyecek ve karşı duracak bir rakip görmemektedir. Sömürü düzenine söz söyleyebilecek olanlar ise Müslümanlardır. İslami düşünce kendi geleneği içinde merhametsiz çağa, insanlığın vicdanı olduğunu yeniden hatırlatmalıdır. Müslümanlar bilgi ve eylemi, referansını vahiyden ve sünnetten alan sahih düşünce üzerine yeniden inşa edebilmelidir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi