islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,2398
EURO
37,6309
ALTIN
2.920,13
BIST
9.109,34
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
24°C
İstanbul
24°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Açık
26°C
Salı Parçalı Bulutlu
25°C
Çarşamba Açık
26°C
Perşembe Çok Bulutlu
26°C

ÖLÜME HAZIRLANILMAZ, HAZIRLIKLI YAŞANIR

ÖLÜME HAZIRLANILMAZ, HAZIRLIKLI YAŞANIR
3 Eylül 2018 08:19
A+
A-

Ölüme hazırlanılmaz, hazır olunur, hazırlıklı yaşanır. Çünkü ölüm, “hazırlıklarını tamamla, geliyorum”, demez. Beklenmedik bir vakitte ansızın gelebilir.Denemeler kitabının sahibi Montaigne de her halde bunun için demiş: “Ölümün bizi nerde yakalayacağı belli değil, en iyisi biz onu her yerde bekleyelim.”

Ölüme hazırlıklı olmak demek, bize tahsis edilen ömrü ve hayatı Müslümanca yaşamak demektir. Müslüman’ın Müslümanca yaşaması ölüme en güzel bir hazırlıktır.

İnanan-inanmayan herkes ahirete gitmektedir.  Önemli olan ahirete sağ-salim gitmek, mümin olarak, Müslüman olarak, cennetlik olarak gitmektir. O da, bu dünyada mümince, Müslümanca yaşamaya, iyi ameller işlemeye bağlıdır.  Onun için Allah:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ

“Ey müminler! Allah’tan hakkıyla korkun ve ne yapın yapın Müslüman ölün.”[1] Buyuruyor. Müslüman ölebilmek için Müslümanca yaşamak lazım. Müslümanca yaşamayan, Müslüman ölemez. Müslüman ölmeyen de cennete kavuşamaz. “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.”[2] Mealindeki hadis de bu gerçeğe işaret etmektedir.

Ölüme hazır olan insan:

1-Var ve bir olan Allah’a inanır. Bir köy muhtarsız, bir iğne ustasız olamayacağı, bir harf yazarsız yazılamayacağı gibi,[3] şu kusursuz alem de ustasız yapılamaz, yazarsız yazılamaz, kendi kendine olamaz. Mutlaka bu alemin de bir yaratıcısı vardır; o da Allah’dır, der, Ona ve Onun koyduğu diğer iman esaslarına yürekten inanır.

2-Ölüme hazır olan insan, inandığı Allah’a itaatin ve muhabbetin sembolü olan beş vakit namazını aksatmadan dosdoğru (tadil-i erkân ve huşu ile) kılar.

3-Her yıl kavuştuğu Ramazan orucunu sağlığı el verdiği nisbette firesiz tutar.

4-Zenginse zekâtını tam ve zamanında, başa kakmadan verir.

5-Yine zenginse gösterişe girmeden ömürde bir kere hac farizasını yerine getirir.

6-Allah’ı hiç gündeminden ve hatırından çıkarmaz. Kur’an’ı okur ve ahkâmıyla yaşar. Hz. Muhammed’i (sav) uyulması gereken yegane lider görür ve onun ahlakıyla bezenir, güzelleşir. Ölüme ve ahiret yolculuğuna her an çıkmaya hazır insanın, zikirsiz, fikirsiz, şükürsüz, duasız anı ve mekânı yoktur. Besmelesiz hiçbir işe başlamaz. Besmele ile başlayamayacağı her şey ve her eylemin mekruh ve haram olduğunu bilir. Spora ve yürüyüşe ayırdığı zamanı dahi tesbihat, dua ve salat u selamlarla tamamlar. Her şeyin secdede olduğunu görür, Allah dediğini duyar. Onların zikrine, namazına secdesine eşlik eder. Yunus olur:

Dağlar ile, taşlar ile çağırayım Mevlam seni,

Seherlerde kuşlar ile çağırayım Mevlam seni,

der.

Ölüme hazır insan, okuyan, yazan, düşünen, düşündüren insandır. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır. Gafletten, sapıklıktan Allah’a sığınır, gaflet uykusuna dalmışları hikmetle ve güzel öğütle uyandırır. Malayani şeylerle meşgul olmaz. Eliyle-diliyle kimseyi incitmez. Yemede-içmede, sözde israf etmez. Gıybetten, hakaretten, yalandan ve iftiradan uzak durur. Eşini ebedî hayat arkadaşı olarak görür, hürmet ve muhabbet besler. Sözlerinin ve eylemlerinin ahirette kendisini utandıracağından korkar.

Böyle bir kimsenin ayrıca ölüme ve ahiret yolculuğuna hazırlanmasına gerek yok. Çünkü o bu hali ve imanıyla otomatikman hazırdır. Böyle birine ölüm gelse, ölüm, bu insan için nimet olur, rahmet olur, aşıkın maşukuna kavuşması olur, bayram olur, sefa olur, saadet olur, bin can ile arzu edilir bir seyahat olur ve nihayet cennet olur.

Ölüme hazır olmayan ve Müslümanca yaşamayan insana ölüm gelse, bu ölüm ona nimet değil, nıkmet olur, bela olur. Böyle birinin iki dünyası da zindan olur. Bu ölüm, imanı ve iyi ameli olmayana sefalet, helaket, felaket, musibet getirir ve nihayet kabir azabı ve cehennem olur, çıkar.

Benzin almak için bir istasyona girdik. Büyük servete sahip oluşuyla tanıdığımız biri, istasyonun kapısında görünüverdi. Her şeyi vardı, ama dinle, imanla ciddi bir münasebeti, ahirete hazırlanmak gibi bir endişesi ve namazla da hiç ilgisi yoktu. Zaten yüzünde de secdenin izleri görünmüyordu.

Oğluma dedim:

-Şu adama iyi bak. Şimdi herhangi bir sebepten dolayı ölüm gelse, bu adamın canını alsa, dünya açısından bu adam sıfırlanır mı, sıfırlanmaz mı? Oğlum:

-Sıfırlanır, dedi. Ahirete yatırımı olmadığı için ahiret açısından da koca bir sıfır alır mı almaz mı? Oğlum yine:

-Alır, dedi.

-Böylece adamın elinde kalan sıfıra sıfır, elde var sıfır, olur mu olmaz mı?

-Olur, dedi.

-İşte bir insan için en acı son budur güzel oğlum, biz böyle olmamalıyız, olamayız, dedim. Ne acı gerçektir, değil mi? Ölüme ve ahiret yolculuğuna hazır olmayan bu adama ölüm geldiği zaman iki dünyanın cennetini de bir anda kaybetmiş oluyor. Netice bu ise neyleyeyim ben bu serveti, neyleyeyim ben böyle yaşamayı? Hayret, hayret ki hayret… Çok şeyin sahibi görünen adam, ölünce her şeyi elinden alınmış olacak ve hiçbir şeyin sahibi olmadığını anlayacak, üstelik ölüme ve ahirete hazırlıklı yaşamadığı için azapla ve cehennemle baş başa kalacak. Neyleyeyim ben böyle gücü, böyle kuvveti! Yazık yazık yazık! Ah insanoğlu, keşke ölüm gelmeden bunları anlayabilsen, uyanabilsen.

İşte bunun için Allah Dostu: “Ey insan! Ölüm sekerâtı uyandırmadan önce uyan.”[4] Demiş.

Ben de nefs-i emmaremi uyandırmak için birkaç söz söyleyeceğim. Benim gibi nefsinden yana dertli olanlar, bir vicdan muhasebesi yaparak bu sözleri bir tokmak gibi nefs-i emarelerinin başına vurabilirler.

Ey nefs-i emmarem! Elinde fırsat varken tevbe et, yanlışlardan dön, helal daire keyfe kâfidir, harama girme. Şimdiye kadar bilerek veya bilmeyerek haklarını zay ettiklerinin hakkını ver. Mazlumun ahından, bedduasından kork. Namaz kılmıyorsan derhal namaza başla. Çok az zamanın kaldı. Şartlarına uygun namaz, seni her türlü yanlıştan, zarardan koruyacak ve kurtaracaktır.[5] Namaz kıldığın halde haksızlık yapmaya devam ediyorsan, hakları çiğniyor ve hukuka tecavüz ediyorsan Allah’tan kork. Allah sana mühlet verir, ama yaptıklarını yanına koymaz. Allah nice kudretli zalimlere diz çöktürmüş, defterini dürmüş ve cehenneme yollamıştır. Ezdiklerinden, üzdüklerinden, helallik iste, özür dile. Çabuk ol, bunlara vakit bulamayabilirsin. Unutma, alkışın, hayranın, makamın, rütbenin, torpilin yandaşın işe yaramadığı ahiret mahkemesine doğru gidiyorsun. Öyle şeyler yap ve öyle şeyler söyle ki yaptıkların ve söylediklerin seni o mahkemede utandırmasın,[6] zincire vurdurup cehenneme attırmasın.[7]

Rabbim bizi onlardan eylemesin. Dünyaya nasıl tertemiz ve ağrısız getirdiyse, ahirete de tertemiz ve ağrısız götürdüklerinden eylesin.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.