islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,2700
EURO
34,7710
ALTIN
2.412,02
BIST
10.267,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
22°C
İstanbul
22°C
Açık
Salı Açık
25°C
Çarşamba Az Bulutlu
20°C
Perşembe Çok Bulutlu
17°C
Cuma Hafif Yağmurlu
17°C

Mahremiyetin Kaybı ve Toplum Ahlakının Çözülüşü

Mahremiyetin Kaybı ve Toplum Ahlakının Çözülüşü

Mahremiyet, haram kökünden gelen bir kelimedir. Bir anlamda, haramdan sakınma manasına gelmektedir.  Mahremiyet, İslam dininin bir yaşayış kültürü olarak ortaya çıkmış ve uzun asırlar İslam toplumlarında benimsenmiş ve uygulanmıştır.  Eskiden müslüman kişilerden, din ve ahlak kurallarıa uymayanlar, bu kuralları ihlal ederken bile,  belli döneme kadar ahlak dışı davranışlarını ulu orta yapmamış, gizlemişlerdir.

İslam dışı toplumlarda  mahremiyet; belli bir tarihi döneme kadar, bilinen ve kabul edilen bir uygulamaydı. Özellikle, cinsi konularda kadın ve erkeğin evlilik dışı ilişkisi, modern zamanlara kadar mahrem bir konu idi ve belli kurallar dışında iki cinsin ilişkisi,nin din ve ahlak kurallarının dışında cereyan etmesi, toplumda iyi karşılanmazdı.

Din ve Mahremiyet:

Dinler ve özellikle son din olan İslam, Hz.Adem’den itibaren kadın ve erkeğin ilişkisini ve dolayısıyla onların birlikte kurduğu ailenin mahrem, yani başkalarına kapalı ve başkaları tarafından merak edilmemesi  gereken bir “yaşayış alanı” olarak  kabul etmiş ve bu konu  “Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın.”şeklinde ifade edilir. (Hucurat suresi, ayet.12)

Çünkü İslam dinin kurmak istediği toplum, belli bir ahlak standardı istemekte ve bu standardın altına düşüldüğünde, başka bir dünyaya yönelmektedir.

Mahremiyet, Müslüman toplumun ahlaki değerlerinin kökünde yer alan çok önemli bir “değer”dir. Bu değer; kişiden aileye, ailede topluma ve toplumdan da devlete kadar giden güçlü bir zincirin ilk halkasıdır.

Sosyal hayat ve mahremiyet:

Mahremiyet’in göstergesi “utanma” ve “mahcubiyet”tir. Utanma, kişinin kendini; sahip olduğu değerlere uygun yaşamadığı zaman kınaması; mahcubiyet ise, bu yaptıklarından pişman olmasıdır. Bu duygular, insana en yakışan ve insanı merhametin ve asaletin kaynağı olabileceğini  gösteren tutum ve davranışlardır.

İşte bu utanma ve mahcubiyet duygusu; sadece kişisel bir olay değil, aynı zamanda toplumsal bir tavırdır da.. Bu duyguların kaybı, kişinin kendi kendini kontrolden çıkarması ve vicdani muhakemesini kaybetmesi demektir.

Dolayısıyla bugünkü modern toplum; böyle önemli değeri kaybetmiş olmanın, huzursuzluğu ve saldırganlığı içindedir.

Mahremiyet halkalarından meydana gelen zincir koptuğunda, artık hiçbir şey aslına dönemez, din ve ahlakın istediği insan tipi ve onun yaşayacağı bir toplum kurulamaz. Çünkü, “edep” kaybolmuş, insan haddini aşmış ve yaratıcıya başkaldırmıştır.

Yıllardır İslam dünyası, mahremiyetin kaybı ile birçok değerini peşpeşe kaybetme noktasına gelmiştir. Mahremeyit, anne ve babaya itaati; eş’e sevgi ve saygıyı ortadan kaldırmış; “el” denen ve mahrem olmayan kişi, tutum ve ortamlarda hiçbir kural tanımadan gerçekleşen bir yaşayışı ortaya çıkarmıştır. Bundan en fazla da, kadınlar etkilenmiş ve kadın’ın mahremiyet içinde yaşamasının getirdiği huzur ve ciddiyet, ortadan kalkmış; kendi varlığını birçok şey karşısında kaybeden bir insan tipi ortaya çıkmıştır.  Çünkü; kadının bozulması, bir manada bir toplumun bozulması anlamına gelmektedir.

Mahremiyet kaybının getirdikleri:

Aile içinde bile, söylenmesi, görülmesi ve gerçekleşmemesi gereken bir sürü tutum, davranış ve söz, artık kolaylıkla söylenmeye başlamıştır.  İnsanlar arası samimiyet, dostluk ve kardeşlik hukukunun getirdiği sırlar ifşa olmaya başlamıştır.  Kadın ve erkek, başkalarıyla konuşulmaması, yapılmaması ve yaşanmaması gereken  tavır ve hareketler içine girmiştir.

Özellikle Batı toplumu, dini ve ahlaki değerlerini terkederek, kuralsız ve ahlak dışı bir hayatı yaşamaya başlayarak, tüm mahrem tutum ve değerler yerle bir edilmiştir.  Aile kavramı yok edilmiş, herkes her yerde ve her şekilde, hayvanların hayatına benzer bir şekilde birbirleriyle “ölçüsüz ilişkiler” içine girmiştir.

Batı toplumları, uzun bir medeniyet döneminden sonra, ilkel kavimler gibi; kuralsız ve serbest bir hayat yaşamaya ve ahlak dışı siyasi, iktisadi ve sosyal sistemler içinde yaşamaya başlamışlardır.  Bununla da kalmamış, nefislerinin, ihtiraslarının ve ahlak dışı arzularını, başkalarının da benimsemesi için bunları dünya ölçeğinde yaymaya başlamışlardır.

Peki sonuç ne oldu? Bunu anlamak için, özellikle batı toplumlarının yaşayışına ve başka toplumlarla olan ilişkilerine bakmak yeterlidir:

1500’lü yıllardan itibaren altın, ipek ve baharat gibi zenginlik kaynaklarını elde etmek için Amerika, Afrika ve Asya’da milyonlarca masum “yerli toplumlar”ı yok ettiler.

Teknoloji’yi ve iktisadi kalkınmayı, yegane “hayat ideali haline getirdiler.  İnsanları, ihtiraslarının, problemlerinin ve zevklerinin esiri durumuna soktular. Toplumsal cinsiyet adıyla, “mahrem”i kalmayan bir cinsiyet anlayışı ile, insanları hayvanlarla aynı seviyeye getirdiler.

Mahremiyeti yeniden anlamak ve yaşamak, hayatın “ölçülü ve huzurlu” bir hale gelmesine sebep olacaktır.

Prof. Dr. Sami ŞENER

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.