islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4565
EURO
34,7891
ALTIN
2.428,15
BIST
10.082,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C

İŞGAL GİRİŞİMİ VE O MEŞUM GECE

İŞGAL GİRİŞİMİ VE O MEŞUM GECE

Bugün 15 Temmuz 2022!  Hain darbe teşebbüsünün 6. Yıldönümü. Yazı dizimize bir hafta ara verip günün anlam ve önemine binaen bazı gerçekleri yine yaşadıklarım üzerinden kamuoyuna sunmayı arzu ettim.

17- 25 Aralık’tan itibaren aleniyete binen hükümeti devirme çabaları halkımızın feraseti ile boşa çıkmıştı ama kerameti kendinden menkul Feto, ne yapıp edip yönetimi tamamen ele almak istiyordu.

Zamanı ve zamanın ruhunu okuyamayan milletine yabancılaştırılmış mankurt bir örgüt vardı karşımızda.

15 Temmuz Bir Tiyatro Muydu?

Cezaevinde 2,5 yıl FETÖ koğuşunda yattım. Yapı mensuplarının hemen her birinin içlerinde derin kuşku taşımasına rağmen, darbe girişiminin Fetullah’ın emir ve talimatı ile olmadığını ısrarla söylemeleri beni çileden çıkarıyordu.

O geceyi bir tiyatro ve kurmaca olarak değerlendirenler maalesef FETÖ değirmenine su taşıyorlar. Bu tür yorumlar üzerinden FETÖ olgusunu hafife alma veya aklama girişimlerini görüp hayıflanıyorum.

O geceye geliş sürecinde ve sonrasında iktidarın ve iktidarların sorumluluklarını, neyin doğru neyin yanlış yapıldığını tarih yazacak. Gördüğümüz yanlışlarını ve eksiklerini herkes gibi biz de yazıp söylüyoruz.

Ancak bugün gelinen noktada darbecilerin 15 Temmuz öncesi nerelerde toplantı yaparak darbeyi nasıl planladıkları ve Fetullah’a nasıl onaylattıklarına kadar her türlü detay, mahkemeler başta olmak üzere pek çok iç ve dış resmi kayıtlarla ortaya çıkmıştır. Aslında o gece hain girişimin komuta merkezi olan Akıncı Üssünde 5 sivil FETÖ imamın bulunduğu da bir başka gerçekti. Onların parmak izleri ve kamera görüntülerine kadar pek çok şeyin aşikâr hale gelmesi bile her şeyi açıklamaya yetiyordu.

Dolayısıyla o gecenin tartışmaya gerek olmayan açık bir hakikati var. Artık beynini yemiş müritler başlarını kuma gömmeye devam etse de FETÖ içinden de bu gerçeğe gözünü kapamayanlar ve hain girişimin adım adım nasıl geliştiğini ve gerçekleştiğini yine içerinden tanıklarla açıkça yazanlar ve anlatanlar oldu.

Örneğin,  bu yapının medya elemanlarından firari Ahmet DÖNMEZ yazılarında   15 Temmuz ihanetinin arkasında  Fetullah Gülen’in olduğunu çok net ve ayrıntılarıyla yazdı. FETÖ’cü isimlerin itiraflarıyla birlikte ABD’den ve NATO’dan nasıl darbe izini alındığına kadar detayları deşifre etti.

Hain Kalkışma

Üzerinden 6 yıl geçmiş olmasına rağmen hatırası dün gibi capcanlı. Ağustos 2016 Askeri Şurasında tasfiye olacaklarını öngören üst düzey mankurtlar son şanslarını kullanacaklardı.

Hainler, malum bir ihbar üzerine Genel Kurmay Başkanlığının ve MİT’in aldığı geniş güvenlik tedbirleri nedeniyle darbe girişiminin deşifre olduğunu düşündüklerinden dolayı sabaha karşı yapmayı planladıkları teşebbüsü akşam saatlerine çekerek stratejik bir hata ile işe başladılar. Değil mi ki akıldane profesörleri Osman ÖZSOY “Yüzde 50 desteği falan iplemeyin. Ben siyaset bilimi profesörüyüm. Alt yazı geçin televizyon kanallarından sokağa çıkma yasağı var diye bakın sokağa çıkıyorlar mı? Hocaların evleri cami avlusundadır. Namaza bile geçmezler korkularından. Türkiye’de insanların demokrasi için sahaya çıkmak gibi bir hassasiyeti yok. Bunlar kuru kalabalıklar.” Buyurmuştu! Hain teşebbüsten bir ay önce ÖZSOY “Profesör olacağıma bir albay olsaydım, bu süreçte daha çok katkım olurdu.” Diyecekti. Darbenin ayak seslerine işaret eden bunun gibi onlarca somut örnek FETÖ ve darbe ilişkisinin somut belgeleri olarak tarihte yerini aldı.

Harekete Geçtiler

F 16’lar saat 22.05’den itibaren  Ankara’da alçak uçuş yapmaya başlanmış ve 22.10’da Kuleli Askeri Lisesi Komutanlığı’ndan hareket eden askeri birlik Boğaz Köprüsü’nü tek yönlü trafiğe kapatmıştı. 22.35’de Atatürk Havalimanı’na tanklarla gelen askerler kontrol kulesine girmişlerdi. İşte bu saatlerde yatsı namazından yeni çıkmıştım ki, kızımın telefonu ile hain kalkışmadan haberim oldu.

Saat 23.50 gibi   eve gelerek televizyonu açtığımda Ankara’nın dört bir yanından güçlü patlama sesleri geldiği haberleri veriliyordu.   Ses hızını aşarak uçan F 16’lar sık sık sonik patlamalarla büyük gürültüler çıkarıyor, korku ve panik yaymaya,  evlerinde çıkmaya başlayan halkımızı sindirmeye çalışıyorlardı.

Zombi’ler; uçaklarla, tanklarla ve tam donanımlı silahlarla vatandaşa karşı saldırıya geçmişlerdi. Olağanüstü bir geceydi. Ülke adeta bir kaosa sürüklenmek isteniyordu.

Sus Pus Olan Kamu Görevlileri

Herkes büyük bir şaşkınlık içindeydi. Bu olayları görsel medyadan seyreden kişilerde büyük korku, panik, öfke, endişe gibi karmaşık duyguların bir arada olması normaldi.  Tüm ülkede sabahında neler olabileceği öngörülemeyen bir cinnet hali yaşanıyordu. İlk anda Anadolu şehirlerinin sokaklarına ölüm sessizliği çökmüştü. Bankamatiklerde para çekenlerin oluşturduğu kuyruk dışında araziye uyulmuş gibi bir hava vardı.

Elbette kolay değildi. Birçoğumuz 12 Eylül darbesini yaşamış kişilerdik. Stadyumlarda, toplama merkezlerinde ve darbe mahkemelerinde yaşananlar hala hafızalarımızdaydı. Bu sürecin sonunda kazanan tarafta yer almayanlar için rezilliğin bini bir paraydı!   Bu işin içinden nasıl çıkarız endişesi ve korkusuyla olacak ki o gece önde gelen kamu görevlilerinin büyük bir kısmının çıtı çıkmıyordu. Aksine sosyal medyada, FETÖ ve aveneleri sevinç ve intikam çığlıkları atıyorlardı.

Vara yoğa tivit atan bürokratların ve siyasilerin darbeye karşı tarafını belli etmekten özellikle kaçındıklarını hayretle müşahede ettim. Bunun üzerine tehlikeye dikkat çekmek ve topluma cesaret vermek amacıyla o gece “Zaman bekleyip görelim deme zamanı değil demokrasinin yanında olma zamanı.” paylaşımını yaptım.

Elbette saklananlar neden saklandıklarını, niçin saklandıklarını çok iyi biliyorlardı. Bir kısmı kripto FETÖ’cüydü. Büyükçe bir kısmı da korkmuşlardı ve ikili oynuyorlardı. FETÖ kazansaydı bugün hepsi Hizmet Hareketi’nin (!)  sadık neferleri olarak “Cemaat”e (!) ve Fetullah’a methiyeler düzüyor olacaklardı.

Sosyal Medya Araştırması Yaptırdım

Darbe teşebbüsü püskürtüldükten bir müddet sonra Üniversitede, sosyal medya araştırması yaptırdım. Kim Bedir ehli kim değil bilmek gerekiyordu!

Sonuçlar beni yanıltmadı. Korkanlar veya zihninin ardında hesap yapan kişilerin, darbenin başarılı olamayacağının anlaşıldığı o gece saat 03.00’ten sonra nasıl FETÖ mücahidi kesildiklerini, gördüğümde şaşırmadım. Saat üçe kadar lal olan diller, üçten sonra bülbül kesilmişti. Hele hele saat 04.00’ten sonra sosyal medyayı coşturmuşlardı.

Hangi Psikolojiyle Hareket Ettim

Evet,  bu geceyi yaşayanlar biliyor. Yarını bilen âlemlerin Rabbine sığınarak hareket geçtim.  Ben şirin bir Anadolu kenti Uşak Üniversitesinin rektörüydüm ve üzerime düşeni yapmalıydım. Şayet bir dava varsa, işte bu an, tam da samimiyetinin sınanacağı o andı!

İnsan hayatında böyle ayırt edici yol ayrımları her zaman karşımıza çıkmaz! Yük altına girmek veya arazi olmak!  Karar zamanı gelip çatmıştı!

Rabbim:  “Ey iman edenler! Size ne oluyor ki, Allah yolunda seferber olun denildiği zaman, işi ağırdan aldınız. Yoksa ahiret hayatı yerine dünya hayatını mı tercih etiniz. Ama ahiret hayatının yanında dünya hayatının değeri pek azdır.” (Tövbe38). Buyuruyor.

İşi ağırdan alamazdım ve zorluk bize yakın olmalıydı!

Birileri saklansalar da Rabbim yalancıları biliyor ve kaydediyordu:

“Eğer kolay bir kazanç ve sıradan bir “sefer” olsaydı, arkandan gelirlerdi. Ancak bu zorlu sefer onlara uzak geldi. “Eğer gücümüz yetseydi, biz de sizinle çıkardık.” diye Allah’a yemin edecekler. Kendilerini yok olmaya sürüklüyorlar. Kuşkusuz Allah, onların yalancı olduklarını en iyi bilendir.”(Tevbe 42).

Korkmadım dersem doğru söylemiş olmam. Elbette ben de hemen herkes gibi korktum! 20 yaşında bir genç değildim. Sorumlu olduğum eşim ve 4 evladım var. Korkmasına korkuyorsunuz da biraz derin düşündüğünüzde sahip olduğunuz her şeyin gerçekte Allah’ın olduğunu fark edip, sana ait olduğunu düşündüğün nimetleri Allah’a,  yani her şeyin sahibine emanet edip, sefere çıkmanız gerektiğini fark ediyorsunuz. Kitabın ortası tam da böyle söylüyor ve Kitabı Kerime tutkun yüreklerde akan sular duruyor!

Halkın haklarına sahip çıkmak hakka sahip çıkmak değil miydi?  Elbette halkın iradesine savaş açanlarla mücadele etmek sorumluluk bilincimizin   yani takvanın ta kendisiydi.

15 Temmuz Demokrasiye Sahip Çıkma Zamanı

İç murakabemi hızla yapıp, kararımı vermiştim. Biz korkarsak halk ne yapardı? Sonunun ölüm veya zindan olabileceğini bilerek,  Rabbini bilen, ona tabi ve teslim olan bir Müslüman olarak davranabilmenin derdine düştüm.

Ne yapılabileceği konusunda istişarelerde bulunmak üzere milletvekillerimizle ve STK başkanları ile görüştüm. Tarafımı en baştan belli etmek amacıyla gece Üniversitenin web sayfasını karartarak darbe karşıtı yazılar geçmesini sağladım. Yerleşkedeki bayrakları derhal yarıya indirttim. Ülke tehlikedeydi, o bayrağı göndere çekmek ile ilgili herkes üzerine düşen görevi yapmalıydı.

Tehlikeye dikkat çekmek ve topluma cesaret vermek amacıyla o gece sosyal medyadan yayın yapmaya başladım. Sayın Cumhurbaşkanından haber alınamadığı saatlerden geçiyorduk. Halkımızı darbeye karşı koymaya çağırmak gerekiyordu. İlk paylaşımım 23.54’de  “Demokrasimize bir Kalkışma girişimi var. Allah ülkemizi, milletimizi korusun.” şeklinde oldu. İkinci, mesajım ise 00.11’de “Zaman demokrasiye sahip çıkma zamanıdır.” şeklindeydi.

Saat 00:19’da  “Zaman bekleyip görelim deme zamanı  değil demokrasinin yanında olma zamanıdır” paylaşımını yaptım.

Saat:00:26’da “Ey Uşak halkı ey ülkemin aydın insanları  demokrasimize sahip çıkın bu mankurtlara asla müsaade etmeyin.” mesajıyla halkımızı direnişe davet ettim.

Sayın Cumhurbaşkanı 00.24’de Muğla’dan milletle iletişim kurmuş ve milletimizi 00.26’da illerimizin meydanlarına davet etmişti ki ben de bu saatlerde halkımızı,  seçilmiş olduğum makamın ve temsil ettiğim ilmiye sınıfının sorumluluğuyla meydanlara davet etmiş ve ediyordum.

Saat:01.02’de  “Ordumuzun onurlu insanları Mehmedim, bu kritik zamanda vatanımıza zeval vermeyin; emniyet güçlerimize, vatandaşlarımıza silah doğrultmayın.” Diyordum.

Gece saat 01’den sonra Uşak’ta yavaş yavaş meydanlar dolmaya başlamıştı. Ankara ve İstanbul’da ise çatışmalar devam ediyordu:

01.31’de “Uşak meydanlarda, teşekkürler Uşak” mesajını paylaşırken,

01.38’de ”Ordumuz, Milletine silah çekmez. Aklını kiraya veren küçük bir mankurt gruba değil, silahını bırak milletine dön Mehmedim.” mesajını paylaştım.

Şehit haberleriyle sarsılmıştık.  İlk şehit haberleri geldiğinde 02.05’te  “Fethullah’ın Mankurtları 18 polisimizi şehit etti. Milletimizin başı sağ olsun” paylaşımını yaptım:

Gerçekte Gölbaşı Özel Harekât Merkezinde 42 polis şehit olmuştu.  O gece saat 02:18’de  “Uşak’ın aydın insanları asilere karşı ayakta,  sokaklarda demokrasiye sahip çıkıyor. Tebrikler Uşak’ın güzel insanları. Tebrikler…”

ve saat 02.20; Milletimiz mankurları tek tek emniyet güçlerimize teslim ediyor. Geçmiş olsun aziz millet geçmiş olsun.”  Demiştim.

Ben bu saatte artık darbenin seyrinin değiştiğini ve bu hain teşebbüsün geriletildiğini görmüştüm ve bu öngörümü müjde olarak paylaşmak istemiştim:

 

02.56’da  “Savaş döneminde bile dokunulmayan milletin meclisi haşhaşiler tarafından bombalandı. Fetullah hangi rüya yalanlarıyla aldattı bu mankurtları.” Paylaşımını yaptım:

03.26’da Sosyal medya yazılarıma “Çok şükür milletimiz iradesine sahip çıktı. FETÖ kalkışması püskürtüldü. Şehitlerimize Allah’tan rahmet yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.” Paylaşımı ile devam ettim.

Fetullah’ın bedduasına ironi yaparak müritleri bekleyen akıbeti ve Genelkurmay Başkanlığının tamamen asilerden temizlenmesi ile ilgili olarak paylaşımlar yaptım.

04.24’de “Pensilvanyalı! Yine markurtlarının ocaklarına ateş düşürdün. Nasıl tatmin oldun mu? Senin rahatın yerinde. Çünkü baba ocağındasın.”

Ve saat 11.52’de “Kendine kul köle ettiğin binlerce zihni ipotekli kişinin de vebali senin üzerindedir Feto. Bunlar nasıl hayata tutunacaklar. Bu kaçıncı hüsran.”

Şeklinde paylaşımlar yaptım. Yine aynı dakika içinde “Fethullah, 40 yıllık şeytani hesapların heba olup gitti, işin bitti artık. Şeytanlarında da sana dönüp bakmayacaktır.” Paylaşımlarını yapmış, sosyal medyadan darbe teşebbüsüne karşı koymuş ve direnişe katılan güçlerimize moral ve motivasyon sağlamıştım.

15-16 Temmuz gecesi ve günü içinde; saat 23.15/ 00:25   arası 4 tivit,  00:25/02:00 arası 9 tivit,   02:00/04:00 arası 7 tivit 04:00 sonrası gün boyunca   24 tivit, 25 saat içinde  toplam 48 tivit paylaşarak ve çok sayıda retivit yaparak sosyal medyadan direnişe destek verdim. Tivit hesabımdan bu süreç takip edildiğinde gece ve sonraki gün boyunca hiç uyumadığım görülecektir.

Kalkın Ey Ehl-i Vatan Dediler, Kalktık; Herkes Oturdu Biz Ayakta Kaldık

Her devrin adamları hesap yaparken bu vatanın pek çok hasbi evladı gibi o meşum gecede ben de önüme arkama sağıma soluma bakmadan ayağa kalktım. Elbette15 Temmuz şanlı direnişinin tarihini bu hasbi vatan evlatları yazmıştır. Ancak sonraki süreçlerde ortaya çıkan piarcı 16 Temmuz kahramanları tüm ülkeyi kapladı!  Örgütlü ve hesaplı olmalarının getirdiği avantajları kullanarak ön plana çıktılar. Bana FETÖ’cü iftirası atanlar içinde bu tür tipler başı çekti.

Azhap Suresi 19. Ayetindeki ”Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün.  Sonra korkuyu savınca, ganimete karşı aç gözlülüklerinden dolayı, size sivri dillerini uzatırlar.“  buyruğu bu hesabi kahramanları tasvir ediyor olsa gerek.

Doğrusu bugün görüyorum ki, tüm ülkede benzer şeyler yaşanmış.  Yazılarım üzerine beni arayan birçok kişi hocam, biz bunun aynısını burada da yaşadık diye pek çok anekdot anlatıyorlar ve bu gerçekleri ifade etmememden dolayı tebriklerini ve teşekkürlerini iletiyorlar.

Geldiğimiz süreçte bu hasbi vatan evlatlarının büyük bir kısmının zaman içinde tasfiye edilmiş olduğunu görüp üzülüyoruz. Ne diyelim Vatan sağ olsun. Merhum Karakoç’un ifadesi ile

Beden ölür, çürür, cana bakın siz.

Kim kiminle yürür, ona bakın siz.

Bırakın dönsün dönme dolaplar.

Haktan hakikatten yana bakın siz.

İşte böyle bir süreçten geçtik. Ve bu bulanık suda 15 Temmuz’un gerçek kahramanları gerilerde kalsa iyi, bir kısmı benim gibi FETÖ’cü ilan edilerek gerçek FETÖ’cüler aklandı!

İnkılâp Tarihi alanında çalışan bir akademisyenimiz:  “Üzülme hocam bu her zaman böyle olmuştur. Milli mücadele hasbi kahramanlarının büyük bir kısmı da böyle tasfiye edildi. Kurtuluş savaşı sırasında önde olanlara görev önceliği tanınmasını fırsat bilen savaş ve cephe kaçkınları, savaştan sonra bürokrasideki dostları ve parasal güçleri sayesinde,  iki yalancı şahitle cephede olduklarını ispatlayıp İstiklal Madalyasına hak kazanmış ve devlet görevlerinde en üst ve stratejik mevzileri tutmayı başarmışlardı. İstiklal madalyasına bileğinin hakkıyla sahip olan hasbi vatanseverler ise kolayca harcandı.” dediğinde ne yalan söyleyeyim, galiba biraz teselli oldum!

Başsavcı Bu Mücadelemi Nasıl Değerlendirdi?

Evet, dostlar.  Benim FETÖ ile en ufak bir organik bağım yoktu ve olamazdı. Arkada bunun ispatlayan çok açık ve somut delillerim vardı. Ama Başsavcının derdi başkaydı! Yazımın ilerleyen bölümlerinde pek çoğunu arz edeceğim bu karartma ve çarpıtmalardan bir örnek de yukarıda gözlerinizle gördüğünüz ve tivitır hesabımdan da ayrıca tahkik edebileceğiniz üzere, FETÖ mücadelemi akıllara ziyan bir şekilde karartmaya çalışmıştır.

İşin aslı Başsavcı gerçekleri zaten biliyordu. Arkasında sarsılmaz gördüğü güce güvenerek, bile isteye absürt bir yalanla, daha doğrusu bana attığı bir iftira ile lehimdeki açık delilleri karatma çabasına girmişti.

Şimdi iddianame yazarının sosyal medya paylaşımlarımı değerlendirme şekline ve mantığına lütfen bakınız. İddianameden, ilgili kısmın fotoğrafını çekerek sunuyorum, ibretle inceleyiniz:

Fotoğrafta görüldüğü gibi Başsavcı yaptığı tespite atfettiği öneme binaen olacak ki   kalın harflerle ve altını da kalınca çizerek; “Tivitlerin incelenmesinde; atılan tivitlerin örgütün talimatına uygun demokrasi vurgulu, darbeyi kınayan, Fetullah Gülen’in hiç isminin geçmediği tivitler olduğu görülmüştür.” demişti.

Olacak şey miydi?

Başsavcı, hakkımda hazırladığı iddianamede, 15 Temmuz’un en kritik saatlerinden itibaren darbeye karşı gösterdiğim ön alıcı, samimi ve cesaret verici tepkilerimi örgüt talimatına bağladı!

Şaka gibi ama gerçek.

Başsavcı Yalan Söyler Mi?

Şimdi de lütfen yukarıda sunduğum tivitlere tekrar bakınız sevgili okuyucular.  Tivitlerin içtenliğinde kuşku duyulacak bir yan var mı?

Paylaşımlarımın nasıl bir amaç güttüğü çok açık değil mi?

Bu tivitler örgüt talimatı gereği atılmış olabilir mi?

Üstelik Başsavcı attığım tivitlerde Fethullah Gülen isminin geçmediğini iddia ediyor.

Tivitlerde Fethullah Gülen’in ismi geçmiyor mu?  Geçiyor hem de defalarca… Ayrıca Feto, Pensilvanyalı, mankurt, haşşaşi gibi ifadeler ve tanımlamalarla!

Yapılanları anlatmakta kelimeler kifayetsiz kalıyor. Bu nasıl bir tahrifat ve suç icadı!  Söz konusu kişi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir başsavcısı… Böyle bir Başsavcı’nın neyin peşinde olduğunu ve niyetinin ne olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek var mı?

Ben cezaevine diri diri gömülmüş halde çile doldururken, Sayın Başsavcı bu kadar açık bir hakikati bir hokus pokusla nasıl böyle çarpıtabildi.   Böyle bir yalanı ve karatmayı başsavcı makamındaki bir yetkili, iliksiz cübbesini paravan yapıp iddianameye koyma cüret ve cesaretini nasıl gösterebildi?

Ona göre; meydan boş,  nasıl olsa yalan ve iftiralar adliyenin tozlu rafları arasında kaybolur gider. İşlediği cürümleri Ankara’daki bazı kirli siyasilerin ve bürokratların kapatacağını düşünmüş olabilir!  Sanıyorum bu özgüvenin verdiği rahatlıkla yalan söylüyor, iftira atıyor.  Böyle çarpıtmalarla insanları betona gömüp, sonra evine gidip çoluk çocuğuyla hoşça vakit geçirdiğini zannediyor.

Oysa bu dünya etme bulma dünyasıdır. Ettiğini çekersin. Sünnettulah da böyle söylüyor(Ali İmran 56).  Yaşayanlar görecek!

Biz Bilmiyoruz Başsavcı Neredeydi?

Bana bu iftirayı atan ve hakkımda akıllara ziyan böyle bir bühtanı üreten Başsavcı Mustafa GÜMÜŞ’ün darbe teşebbüsü gecesi, darbe karşıtı olduğuna dair elimizde hiçbir veri bulunmuyor!  Nerede durduğuna ve safının ne olduğuna dair geride hiçbir iz emare bırakmamıştır. Sadece kendisi gibi 16 Temmuz kahramanlarından şahitleri var. Bir de Ankara’da Dayısı!  Amma hazırladığı iddianame içindeki yukarıda sunduğum ve daha nicesini sunacağım belgeler  ‘Ben Başsavcı maskesi altında hukuk cinayeti işliyorum, kötü niyetliyim, amacım üzüm yemek değil bağcı dövmek.’ diye adeta bağırıyor.

Ne dersiniz sevgili okurlar; bu hadiseler,15 Temmuz’un hasbi ve 16 Temmuz’un hesabi kahramanları hakikatine birer misal olabilir mi?

SAİT ÇELİK

Yorumlar
  1. Kuzeyyıldızı dedi ki:

    Sayın hocam ülke bu dönme dolaplardan dönmelerden ne çekti!