islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5286
EURO
34,9017
ALTIN
2.439,53
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Ahlaki Sorumluluğun Şuuruna Varmak

Ahlaki Sorumluluğun Şuuruna Varmak

Ahlaki sorumluluk; ahlaki değer ve anlayışların doğrultusunda gerçekleşen bir dünyanın şuur sağlayıcı ve belirleyici kuralları olarak düşünülmelidir.

Ahlakın gerekliliği:

Ahlak, insanın ruhi ve manevi gelişimi için, elzem bir normdur. Yani, kaçınılmaz ve zaruri bir ihtiyaçtır. İnsanların ruhi ve sosyal gelişmesi, sadece bilgi veya mesleki tecrübe ile ortaya çıkamaz.  Hatta, bilginin ve tecrübenin faydalı ve iyi sonuçlar vermesi için de ahlak ile ölçülmesi ve ahlaki değerler ile yorumlanması son derece önemlidir.

Normlar, insan davranışlarını düzenleye kaidelerin tamamına verilen bir isimdir. Bu çerçevede din, ahlak, gelenek ve hukuk; normlar sisteminin en önemli unsurudurlar.

Din, normlar hiyerarşisinde en üst seviyede bulunurken ahlak; normlar sisteminin hayata yayılmış ve davranışlar ile şekillenmiş halini ortaya koyar. Gelenek ise; din ve ahlak sistemlerinin günlük hayatta, nasıl bir ilişki ve düzen ile gerçekleşeceğini gösteren uygulamalar sistemidir. Hukuk; normlar sisteminin, insan ve toplum ilişkileri çerçevesinde düzenini sağlamaya yarayan ve kurallar koyan bir düzenleyicidir. Hukukun da, din ve ahlak’tan ilham ve destek alarak fonksiyon görmesi, o hukuk sisteminin kuralcı ve yazılı bir metin olmasının önüne geçecektir. Hukukun; ahlak dışı ve ahlakla ilgisiz bir şekilde gerçekleşmesi, hukuk sisteminin kalıcı ve yönlendirici bir prensip olmasını engellemektedir.

Ahlak ve sosyal hayat:

Ahlak, büyük ölçüde insanın sosyal dünyası ile ilgilidir. Pozitivist ve modernist ahlak sistemleri, ahlakı, kişinin keyfi veya tercih ettiği davranışlar olarak kabul etmektedir. Bu haliyle ahlak, tek yönlü bir fonksiyon görüp; eylemi gerçekleştiren insan ile ilgili bir noktada kalmaktadır. Halbuki ahlak; kişiyi de değil, toplumu ve toplumdaki tüm ilişki sistemleriyle ilgili düzenleyici bir sistemdir. Buradaki düzenleyicilik, hukuk gibi sosyal sistemde kural koyma ve onu gerçekleştirme yerine; insanları, kurallı bir sisteme önce ruhen daha sonra sosyal ve psikolojik olarak hazırlama görevini yerine getirmektedir.  Dolayısıyla ahlak; insan bütün eylem ve fiillerin karar vericisi ve gerçekleştirici faktörü olduğu için; hukuktan daha geniş bir sosyal dünya hazırlama görevini yerine getirmektedir.

İslam dini; din kurallarını, ana ilkeler şeklinde ortaya koyarken; öncelikle, insanın ruhen arınmasını ve Allah’tan korkmasını, manevi sistemin temel faktörü görerek, manevi sorumluluğu, bütün sorumlukların temeli olarak kabul etmiştir. Bu prensip, bilindiği gibi; bütün eylem, davranış ve politikaların da temelini teşkil etmektedir.

Ahlaki sorumluluk, ne demektir?

Ahlaki sorumluluk, ahlak temelli bir yaşayışın insana yüklediği bir sorumluluktur. Sorumluluk kavramı, belli değerlere inanmanın ve onların önemini kabul etmenin getirdiği bir yaşama değeridir. Sorumluluk, sadece bilgiyle ve alışkanlıkla gerçekleşebilecek bir duygu değildir. Hayatı ve ilişkileri, belli bir değer açısından düzenlemek ve gerçekleştirmektir. Yani, davranışların ve tutumların arkasında, daha büyük bir hedef vardır ve eylemler, bu hedefi gerçekleştirmek üzere yönlendirilmektedir.

Günümüzde, zaman zaman dile getirilen bir konu da; ahlakın kişiye ve iç dünyaya bırakılması ve dış dünyaya aktarılmaması tutumudur. Ahlak davranışını, insanın sadece iç dünyasına bırakmak; onu, kişinin keyfine ve faydasına yönelik bir sahipsizliğe mahkum etmek demektir. Yukarıda da, belirttiğim gibi, batı’daki ahlak anlayışı da böyledir. Dolayısıyla, uygulanması ve değerlendirilmesi mümkün olmayan bir davranışın, sahiplenilme durumu tartışmalıdır. Ahlakı, ancak davranış ve eylemler ile ölçebilir ve değerlendirebiliriz. Onu; kalplere ve kişinin iç dünyasına hapsetmek, gerçek rolünü ve fonksiyonunu bir manada kısıtlamak olacaktır.

Sonuç:

Ahlaki sorumluluk; hayatımızın bütününü kaplamadığı, iç ve dış dünyamızda hakim bir prensip haline gelmediği müddetçe, hem kendimizi ve hem de çevremizi ister istemez yanıltma durumuna düşeriz.

Hepimiz ahlaklı olduğumuz iddia edebiliriz. Ama; iş, davranış, ilişki ve yönetme gibi eylemlerimizde ne kadar ahlaki hareket ettiğimizi, ancak başkaları değerlendirebilecektir.  Bu değerlendirmeler de, ahlaki değer ve kurallara göre yapılacaktır.

Bugün, dindar ve ahlaklı diye kabul edilen çevrelerde; haksız, yanlış ve din ile ahlaka uygun olmayan davranış ve uygulamalarla karşı karşıya kalmamız; aslında, ahlaki anlayışın sadece şekilde var olduğunu, hayatta karşılığının kolay kolay bulunmadığını bize göstermektedir.

Siyasetten iktisadi faaliyetleri, yönetimden insan ilişkilerine kadar birçok olayda, ahlaki sorumluluk eksikliğini fazlasıyla müşahede ediyoruz. Bu durumda, ahlakın varlığından, gerçek manada ne kadar söz edebiliriz?

Dolayısıyla; ahlak kültürü ve anlayışımızı yeniden değerlendirmek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Çünkü ahlakın gerçekten varlığı, bizim aile, sosyal, siyasi, iktisadi ve hukuki alanlardaki sıkıntı ve problemlerimizi giderecek bir özelliğe sahiptir. Bugün çoğumuz, davranışlarımızı ahlakımıza göre değil, ihtiras ve beklentilerimize göre çözmeye kalkışmıyor muyuz? Yaşayışımızın birçok alanında, yaptığımız iş ve işlemlerin yüzde kaçını ahlaki değer ve sorumluluk  değerlerimizden  geçirerek gerçekleştirebiliyoruz?.

Günümüzde, toplumsal cinsiyet, sekülerleşme, globalleşme, şiddet ve sosyal medya gibi hayatı etkileyen ve ahlakımız ile hiçbir bağlantısı olmayan, batının ürettiği yeni akımları; ahlaki sorumluluğumuz açısından yeniden değerlendirme ve bu görüşlerin, kaçınılmaz bir şekilde kabul edilmesi gereken sistem ve yaklaşımlar olmadığını bilmek zorundayız. 

Hayatımız, benimsediğimiz dini, ahlaki ve geleneksel değerlerimizle irtibatlı bir şekilde düzenlenmediği ve gerçekleşmediği müddetçe, ahlaki hareket etmiş olduğumuzu söyleyemeyiz.  Çünkü ahlak; dini manada arınmış ve temizlenmiş bir ruhun ürünü olup, ilahi adalet terazisi ile tutum ve davranışların şekillendiği bir dünyayı, akıl ölçüleriyle de bize sunmaktadır.

Prof. Dr. Sami ŞENER

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.