islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5498
EURO
34,8775
ALTIN
2.431,33
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C

Arabesk’ten Tiktok’a gidişatımız

Bizler, hareketin olduğu yerde bereket olduğuna inanırız. Bir sorunu şahsi olarak çözmektense; birlikte gidermeyi daha uygun görürüz.

Arabesk’ten Tiktok’a gidişatımız

Sadık Uslu

Bizler, hareketin olduğu yerde bereket olduğuna inanırız. Bir sorunu şahsi olarak çözmektense; birlikte gidermeyi daha uygun görürüz. Vakıf, hayrat, imece kültürümüz vardır. Yola çıktığımızda bile yanımıza yoldaş ararız. Bu yönümüz, Anadolumuz’da hâlâ devam eder.

Bizim toplumumuz, batıdaki toplumlara benzemez. Avrupalılar, Ortaçağ ve öncesindeki feodal toplum yapısını özümsemişlerdir. İçselleştirdikleri aşağılık kompleksi üzerine bina ettikleri bir yaşam tarzını benimsemişlerdir. Alt sınıftan olan biri, daha üst bir sınıfa geçemezdi. Bizim toplum kültürümüz ve değerlerimizde, hiçbir dönem sınıf farklılıkları oluşmamıştır. Batılılara nazaran daha mobilize bir toplumuz. Bizde; çok fakir biri, yaşam süreci içerisinde zenginleşebilir. Ya da, tam tersi de söz konusu olabilir.  

Osmanlı Devleti’nin çöküş süreci ve sonrasında, tamamen Batı’nın kültür politikalarının etkisi altına girdik. Batı; edebiyatını, müziğini ve tüm yaşam biçimini dünyaya empoze etme sürecine girmiştir. Bu süreçten biz de nasibimizi aldık, alıyoruz. 1970’li dönemlerden itibaren, evlerimize giren televizyonlarla; aile yapı ve değerlerimiz, ciddi bir etkiye maruz kalmıştır. Televizyonun etkisi, yayın içeriklerinin Batılı kültür ve değerleriyle donatılmasından kaynaklanıyordu. Batı müzikleri, Pazar konserleri, piyangolar, spor totolar, Amerikan filmleri, alkollü içecek ve sigara reklamları alabildiğince serbestken, toplumu inşa etmeye yönelik hiçbir içeriğe yer verilmiyordu. Toplum, kendi özünü yansıtmayan bu içeriklerin her detayını işitsel ve görsel olarak zihnine yerleştiriyordu.

Göçle gelen yaşam biçimi: Arabesk

1960 – 1970’li yıllar Türkiye’den Avrupa’ya göçün yoğun olduğu yıllardı. Köylerden kentlere doğru göç de hat safhadaydı. Bir yanda ekonomik sıkıntılar, diğer yanda bir türlü uyum sağlanamayan kentli yaşam biçimi, gurbetçiler üzerindeki baskıyı da arttırmıştı. Bu sıkıntılı süreç, arabesk bir yaşam biçimini geliştirdi. Apartmanlı semtlerin çevresine kurulan gecekondular, zamanla varoşları oluşturdu. Bu yeni yaşam biçimi, kendini, aynı tarzda müziğiyle de ifade etmekten geri kalmadı. Anadolu’nun bağrı yanık güzel sesli gençleri dertli, acılı şarkılarını, pavyonlarda, gazinolarda söyleme imkânı buldular. TRT’nin, yetişmiş sanatçıları arasına girebilmek, seçkin, saygın ekranlarına çıkabilmek, onlar için uygun görülmüyordu. Bunun üzerine 45’lik plaklar ve kasetlere okudukları şarkılarla büyük beğeni kazandılar. Yurt sathında geniş bir dinleyici kitlesine ulaştılar. Anadolu’dan şehre şarkıcı olmak için gelen bu gençlerin yükselişinin önüne geçilemiyordu. Halk, arabeskin fanatiği olmuştu. Bu müzik tarzı Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses ve İbrahim Tatlıses gibi fenomenleri ortaya çıkarmıştı.

1980 sonrası Turgut Özal’ın Anavatan Partisi dönemiyle birlikte ülkede ciddi atılımlar yapıldı. Köylere kadar, neredeyse elektriğin gitmediği yer kalmadı. Memleketin en ücra köşesine kadar aydınlatıldı. Neredeyse her yer asfaltlandı. Ulaşımın sağlanamadığı köy kalmadı.

Aynı dönem, özel televizyon kanallarının da açıldığı dönemdir. Magic Box kanalıyla birlikte arabesk müzik ve klipler ekranlarda gösterilmeye başladı. Özel kanalların toplumdan yana bu refleksi, TRT’nin popülaritesini en alt seviyeye düşürdü. Futbol sahalarından seçim

meydanlarına kadar; artık, arabesk parçalar hep bir ağızdan söyleniyordu. İnsanlar toplu biçimde eğlenmenin yolunu bulmuştu. Yazlık sinemalar, Gülhane konserleri oldukça kalabalık ve coşkulu geçiyordu.

Sonrası gençliğin kendini ifade biçimi: Arabesk Rap

Derken; “arabeskin babaları” tüm piyasaya hâkim oldular. Sektörün en üstünde, adeta krallıklarını ilan ettiler.  Milyonlarca satan kasetleri ve bir o kadar da hayran kitleleri oluşmuştu. Medyayı, istedikleri gibi yönlendirebiliyorlardı. En tepede idiler. Onları takip eden, onların izinden giden gençlerin, arabesk piyasasında yer bulması mümkün olmadı. Zaman zaman yolları da kapatıldı. Yeni çıkacak seslerin, “kralları”, “babaları” aşarak kendilerini göstermeleri pek mümkün değildi.

1970’lerin umudu olan arabesk müziğin, 1990’larda sanayileştiğine şahit olduk. Arabeskin sanayileşmesi; dinamik bir kitleyi pasifleştirerek, kendi içine çökertti. Sistem; pasif agresif, şiddet eğilimli ve aşağılık kompleksiyle birlikte, bu tarza ilgi duyan potansiyeli kötücül duygulara hapsetti. İMÇ’ye kaset çıkarmak için giden gençlerin sayısı sürekli artıyordu. Fakat, sesi çok güzel olanların bile yüzüne bakmıyorlardı, artık. Zira; gençlerin iyi niyetli bu talepleri, adeta bir pazara dönüştürülmüştü. Yapımcılar, kaset yapmak için gelen gençlerden, çeşitli masraf kalemlerini öne sürerek para istiyorlardı.

Şartların tersine dönmesi, 2000’li yıllarda “Arabesk Rap”ın ortaya çıkmasına vesile oldu. Şehir hayatına adapte olan gençlerin; saz ve bağlama eşliğinde söyledikleri şarkılarla öne çıkma şansları kalmamıştı. Zira; ilk meşhur olanlar piyasayı tutmuştu ve imkanları oldukça genişti.

Gençler bu kez, daha kolay ve ekonomik bir tarz geliştirdiler. Arabesk Rap’i ürettiler. Arabeskin ikinci jenerasyonu, kendi imkanlarıyla, kendi müziklerini yapabiliyordu, artık. Ve bu kez önleri açıktı. Bu hareketin öncüleri, Avrupa’ya göç etmiş Türk işçilerimizin çocuklarıydı. Bu gençler, ilk kez internetteki hazır müziklerle birlikte kendilerini ifade etmenin yolunu bulmuşlardı. Sesleri çok iyi değildi. Zaten; ses de ön plana çıkmıyordu. Esas olan mesajdı ve istedikleri mesajları rahatlıkla verebiliyorlardı. Düşünce ve duygularını direk cümlelerle dile getiriyorlardı. Bu tarz, onların özgürlük alanıydı. Böyle bir duygudaşlık bağı kurdular ve çok geniş bir kitleye ulaştılar.

Yenilenen özgürlük alanları: İnternet ve Sosyal Medya

İnternet ve internet teknolojilerinin, her an farklı akımlara imkân tanıması kaçınılmazdır.  Günümüzde, sosyal medyanın hızla geliştiğini ve çeşitlendiğini görüyoruz. Ülkemiz, toplumsal açıdan, ilk sosyal medya deneyimini başarılı geçirdi, diyebiliriz.

Ancak; Gezi olayları ile başlayan politik süreç, sosyal medya deneyimlerimiz üzerinde kapsamlı bir sapmaya yol açtı. (28 Mayıs – 30 Haziran 2013)

Toplum, politik yaklaşımlar ve sosyal sorumluluklara yönelik etkileşimlerin ötesine geçemedi. Tüm yurttaki kutuplaştırma siyaseti, sosyal medya mecralarının tamamını domino etmişti. Sinemacılardan komedyenlere, öğretmenlerden sosyologlara kadar herkes politize oldu. Sosyal medya; adeta, politik medyaya dönüştü. Özellikle; Türkiye’nin Twitter deneyiminde bu etkilerin daha belirgin olduğunu söyleyebiliriz. Facebook ve kısmen Instagram’da bu sapmadan ciddi etkilenmiştir. “Mavi tik”in Twitter’inde prestij hesabı yapılırken, Instagram’da ürün pazarlama dert ediliyordu.

Tiktok’la sosyal medya deneyimi

Bir de Tiktok platformu var tabi. Nüfus yoğunluğu bakımından Tiktok kullanımında Türkiye’nin, dünyada ilk sırada olduğunu görüyoruz. Bu durumun sosyolojik yapımız ve anlayış kalıplarımızla ilgili olduğunu iddia edebiliriz.

Ülkemizde ciddi bir kitle, sosyal medya deneyimini olması gerektiği gibi yaşayamamıştı. Bu anlamda; Tiktok, bir zamanların pembe dizilerinde biriken, yarım kalan heveslerin de sahaya sürümü gibiydi. İnsanlar, kısa metrajlı, karşıtlıklar üzerinden fark edilmek ve öne çıkmak istiyorlardı. Dolayısıyla; duygu ve düşünce dünyalarını, şatafatlı efekt, söz ve görsellerle önümüze seriyorlardı. Arabesk’in tarz ve kendini ifade biçimlerini, Tiktok’un fenomenlerinde de görebiliyoruz. Herhangi bir binanın duvarı, güzel bir fon olabiliyor. AVM duvarları önünde ilginç görüntü, tavır ve mimikler dikkatlerin içeriğe aktarılmasını sağlıyor. Çoğu anlamsız tavırlar, zihinlerde sözcüklere dönüşüyor, bir bakıma zamanın hastalığı olan anlam ölümlerini dolaylıyor, koruyordu.

İlkel, net ifade ve jestlerle diğer mecralarda yarım bırakılmış sosyal medya deneyimleri Tiktok’ta ödünleniyordu. Bundan dolayı, gerek mecra gerekse kullanıcılar, çok ağır eleştirilere de maruz kalabiliyor. Tiktok’a yapılan eleştiriler bir zamanlar arabesk yaşam tarzı ve müziğine de yapılmıştı. Küçümseyici, aşağılayıcı bakışların gösterdiği tüm hedefler, vakti geldiğinde, gerçekleşmesi muhtemel başkaldırıların potansiyel imajı, muhtemel dinamiği olacaktır.

ETİKETLER: TikTok
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.