islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
17°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
17°C
Salı Az Bulutlu
18°C

AVRUPA’DA İSLAM DAMGASI

AVRUPA’DA İSLAM DAMGASI
13 Nisan 2022 09:30
A+
A-

İslam, oryantalistlerin iddia ettiği gibi yalnızca Doğu’ya ait bir unsur değildir, doğduktan kısa bir süre sonra Avrupa’ya nüfuz etmiş ve dünyanın dört bir yanına ulaşmıştır. Bu yazıda İslam’ın Avrupa’ya girişi ve oradaki pek bilinmeyen etkisi üzerinde duracağız.

Tarihsel açıdan Müslüman nüfusu, Müslümanların üç koldan Avrupa’ya girmeleriyle oluşmaya başlamıştır. İlki 8.yüzyılda Mağrib’den gelen Araplar vasıtasıyla, ikincisi 14.yüzyılda Balkanlar’dan gelen Türklerle, üçüncüsü de Kuzey Avrupa’dan gelen Moğollarla gerçekleşmiş, her üç İslam kolu da Avrupa’yı derinden etkilemiştir. Bu etkiler ilk olarak askeri alanda işgal suretiyle başlamış, onu takiben kültürel ve bilimsel etkileşim gerçekleşmiştir.

Güney hamlesi olarak nitelendirilebilen ilk kol hicretten yaklaşık elli yıl sonra Arapların İstanbul’u fethetmek için yedi defa kuşatmaları ve başarılı olamamaları neticesinde batıya yönelmeleriyle başlamıştır. Kuzey Afrika’dan giren Müslümanlar özellikle İspanya’da ayrımcılığa uğrayan Yahudiler tarafından güzel karşılanmışlar, genel olarak Kuzey Afrika bölgesinde hızlı bir fetih ve ihtida hareketi gerçekleştirmişlerdir. Ticari hayatı elinde tutan Yahudilerin de etkisiyle uzak mesafe (özellikle ipek ve baharat) ticaretinde gelişme sağlanmıştır. Emevilerin etkisiyle etkisiyle kurulan küçük krallıklar rekabete girerek birçok yazar ve düşünürü desteklemiş, özellikle 10 ve 11.yüzyılda İslam kültürü muazzam bir gelişme göstermiştir. Gırnata ve Kurtuba şehirleri bu anlamda medeniyetin merkezi konumuna gelmişlerdir. Arapça öğrenimi artmış, çevirilerle birçok alanda klasik eserlere erişim sağlanmıştır. Bu anlamda Batı Avrupa’daki ilmi canlanmanın Rönesans’tan çok önce başlamış olup Müslümanlar ve onların yaptığı çevirilerden kaynağını almıştır.

Haçlı savaşlarıyla gerçekleşen etkileşim ise her ne kadar cihat ve siyaset temelinde anlatılsa da birçok yeniliğin Doğu’dan Avrupa’ya taşınmasına vesile olmuştur. Hac ve alışveriş hususunda Hıristiyan din adamlarının etkileşim gerçekleşmemesi için koydukları yasaklara pek uyulmamıştır.

İkinci yoldan gelen Türkler 1450’lerden itibaren Balkan taraflarından Avrupa’ya ilerlemeye başlamış, İstanbul’un fethiyle bu ilerleyiş hız kazanmıştır. Batıda bugün Rönesans’ın mimarı olarak Doğu despotizminden kaçan Yunanlar gösterilse de bu açıklama eksiktir. Bir Rönesans adamı olan Fatih Sultan Mehmet elçi ve tüccarların gidip gelmesine uygun bir ortam tesis etmiştir. Sonraki dönemlerde devam eden siyasi gelişmeler, özellikle Protestanların dini bazı konularda (boşanma hakkı, suretperestlik karşıtlı vb.) kendilerine yakın buldukları bu İslami güç ile Katoliklere karşı birlik oluşturmak istemesi, Türklerin diğer akımlara oranla Avrupa’nın iç siyasetinde daha etkili bir unsur olmasını netice vermiştir. 16.yüzyılda siyasetten ziyade ticaret ve diplomatik ilişkiler üzerine yoğunlaşan bu etkileşim İslam’a ve kültür edebiyat sahasına ilgiyi de artırmıştır. Hatta Rönesans’ın İslam’a bir tepki olarak doğduğu iddia edilmiştir. Müslümanlar vasıtasıyla tercümelerine erişilen Antik Roma ve Yunan metinleri bilimsel devrime kapı açmış, Avrupa’nın kendi geçmişine dönerek oradan yeni bir gelecek inşa etmesine kaynak teşkil etmiştir.

Moğollar ise yine Ortaçağ’ın sonlarında Tatarların Ukrayna yoluyla Kuzey Avrupa’dan ilerlemesi ile gerçekleşmiştir. Diğerlerine nazaran daha dramatik etkilere sahip olan bu işgal insanların yer değiştirmesine, işgal edilen yerlerin boşalmasına ve krallıkların özerkliklerinin zayıflamasına yol açmıştır. Ayrıca başta hijyen ve su kullanımı olmak üzere birçok ev alışkanlığı noktasında Avrupa’da etkili olmuşlardır.

Müslümanlar bu üç koldan Avrupa’ya girerek sanat, tıp, edebiyat, eğitim, mimari, tarım, ticaret gibi birçok alanda dönüşüme sebep olmuşlardır. Özellikle Araplar sadece İran medeniyeti ve onun kadim kökleriyle değil Yunan ve Roma birikimiyle de ilişki halindeydi. Dolayısıyla büyük bir kültür ve medeniyet birikiminin Avrupa’ya taşınması ve korku ile hayranlık arasında gidip gelen bir çizgide Avrupa tarafından karşılanması söz konusu olmuştur. Ayrıca İslam’ın topluma entegre olmak yerine onu dönüştürmüştür.

Sonuç olarak Avrupa İslam’la 8.yy gibi oldukça erken dönemlerde tanışmış ve etkileşime girmiştir. Bunun neticesinde Müslüman topluluklar Avrupa’da uzun bir süredir mevcudiyetini devam ettirmektedir. Her ne kadar bugün ilişkiler tarihsel arka plandan farklı bir şekilde cereyan ediyor olsa da Avrupa’da İslam, muhafazakârlıktan radikalizme uzanan geniş bir bant içerisindeki birçok mensubuyla var olmaktadır.

Kaynak: Jack Goody, Avrupa’da İslam Damgası, Etkileşim Yayınları, 2005.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.