islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4682
EURO
34,7369
ALTIN
2.440,30
BIST
9.933,49
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Bugün Ulema Var Mı?

Bugün Ulema Var Mı?

Ulema, aydın ve entelektüel gibi her üç kavram da bir bilgi otoritesini tanımlıyor. Fakat aktüel anlamda bu üç otoritenin nerede durduğu, toplumda ve özellikle Müslüman toplumlarda nasıl karşılıklarının olduğunu bugün ciddi olarak tartışmak lazımdır. Zira modernleşme süreci ile birlikte ulemanın konumunun zayıflaması, toplumsal yapıda varolan değişimler, bir yandan yeni bilgi otoritelerini öne çıkarırken, öte yandan geleneksel toplumun yapısal unsurlarını da değiştirmiştir.

Ulema, Müslüman toplumlarının bir otoritesini tanımlamaktadır. Müslüman toplum, özünde sivil bir yapı olarak belirir. Sivil alan, politik alanın dışındaki çok geniş bir alanı ifade etmektedir. Ulema da Müslüman toplumlarda sivil alanın içinde insanlara yol gösteren, tartışmalar yapan, ictihad eden bir varlık alanına sahiptir. Bu anlamda öncelikle belirtilmelidir ki, Müslüman toplumlarda kamusal alan tartışmaları bu sivillik içerisinde gerçekleştirilir. Ulemanın en belirgin özelliği ise, hem bilgi hem de amel boyutunu kendi şahsında toplamasıdır. Bizim bilgi tasniflerimizde yer alan ayrımlardan birisi de, nazari ve ameli hikmet ayrımıdır. Ulemadan da beklenen sadece bilgi vermesi değil, bu bilgilerin uygulamasının şahsında görülmesidir.

Ulema figürünün geçmişteki güzel örneklerinden birisi bana göre İmam Azam’dır. İmam Azam, bugünkü bilinen anlamıyla sadece fıkhi ictihadlar geliştiren bir kişilik değildir; kendi döneminin sosyal, siyasal, kültürel vb. sorunlarıyla da ilgilenmiş, bunlara yönelik tavırlar geliştirmiştir. Dolayısıyla İmam Azam’ın bugünkü batılı anlamıyla entelektüel bir tavrı da içinde barındırdığını görmek gerekir. Bu konuda kendisi resmi otoritenin baskılarına maruz kalmıştır.

Ulema, Osmanlı’nın son dönemlerinde oldukça zayıflayarak bir takım fonksiyonlarını kaybetmiştir. Bir kere en başta klasik kitaplardan dini ilimleri öğrenirken, dünyadaki gelişmeleri okuyamama gibi bir sorunla malul olmuştur. İşte bu sebeple Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren, Batı’da yetişen aydın tipi ulemanın yerine ikame edilmeye başlamıştır. Aydın, üzerinde geniş tartışmalar yapılması gereken bir figürdür, ancak konumuzla bağlantılı söyleyebileceğimiz en önemli niteliği, sadece bir bilgi otoritesi olarak öne çıkmasıdır.

Şimdi bugün İmam Azam gibi, hem entelektüel pozisyonunu koruyacak, hem dünyayı okuyacak hem de dini ilimleri öğrenmiş ulemadan bahsetmek mümkün müdür? Doğrusu böyle bir figürün yetişmesine biraz daha var gibi görünmektedir. Zira henüz gelenekle (geleneksel birikimlerle) yeni temasa gelinmiştir; Batı ile karşılaşma ve yüzleşme de entelektüel düzeyde gerçekleşmemiştir.

Bugün bu konuda da oldukça kolaycı tavırlar dikkat çekmektedir. Ülkemizin bazı yerlerinde varolan medreseler hala klasik anlamda eğitim yapmaya devam ediyorlar anladığımız kadarıyla. Ancak onların mahareti pek Arapça öğretmekten ve geçmişteki fetvaları ezberletmekten ileri gidemiyor. Dünyayı okuma konusunda ciddi zafiyetleri var. Günümüz sorunlarıyla ilgili ictihad talep ettiğinizde ezberler bozuluyor. Kimileri de bir yere “medrese” tabelası asınca, eğitim sorunlarımızın halledildiğini düşünüyorlar. Bunların romantik bir tavırdan öte gidebilecekleri yol da görünmüyor açıkçası.

Öte yandan aydın ve entelektüel figürlerinin dinle olan mesafesi ve salt bilgi otoritesi olmaları, sorunumuzun bir başka boyutu. Bu figürler de kültür olarak İslam’dan ciddi habersizler. Aydınlarımız büyük oranda Kur’an-ı Kerim’i ve hadisleri bir kere bile okumuş değiller. Ülkenin dini kültüründen de haberdar değiller. Meselâ; ülkemizin önemli aydınlarından kabul edilen ve yakın zaman önce vefat eden Şerif Mardin, geçmiş yıllarda bir gazeteye verdiği mülakat metninde, Cuma günü camilerde para toplandığından haberdar olmadığını bize faş etmektedir.

Hasılı bugün ulema diye bir otorite maalesef realitede oldukça zayıflamış durumda. Ancak anlaşılmaktadır ki ulema, çok boyutlu ve donanımlı bir figür olmalıdır. Sadece fetva vermek, ulemalık için yeterli değildir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.