islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
23°C

Değerlerimize Vefa Duygumuzu Kayıp Mı Ettik?

Değerlerimize Vefa Duygumuzu Kayıp Mı Ettik?
29 Haziran 2022 13:56
A+
A-

Kirli güçler tarafından 5 Temmuz 1980 tarihinde Fatih’te şehid edilen Sedat Yenigün, Türkiye Yazarlar Birliği’nin Cağaloğlu’ndaki Kızlarağası Medresesi’nde ilk defa yoğun katılımlı bir programla anıldı.

Mavera Gençlik Hareketi’nin düzenlediği Sedat Yenigün’ü Anma Programı’nda ilk olarak Mehmet Güney, Ali Bulaç ve Abdurrahman Arslan konuştular ve iki tur içinde Yenigün’ün mücadelesini, misyonunu, dönemini farklı açılardan anlattılar, hatıralarını aktardılar. Asım Gültekin’in yönettiği programda daha sonra Ümit Meriç, Ahmet Ağırakça, Hamza Türkmen, Beşir Eryarsoy, Hasan Güneş ve Sedat Yenigün şehit edildiğinde henüz iki yaşında olan oğlu Halil İbrahim Yenigün söz alıp onunla ilgili hatıralarından bahsettiler ve değerlendirmelerde bulundular. Program, Mahmut Balcı’nın okuduğu Kur’an tilavetiyle birlikte Şehit Sedat Yenigün’ün “Gel Ey Zulüm, Zulmün Ta Kendisi” şiirinin okunuşu ile hitama erdi.

Şehit Sedat Yenigün, benim çocukluk aşklarımın en güzel timsallerinden biriydi. Şehadetini duyduğum an içinde bulunduğum ruh halini annemin ‘oğlum kim bu senin kardeşin mi, abin mi, niye bu kadar üzülüyorsun’ demesi açıklar sanırım. Adana şehrinde benim için seksenli yıllarda iki temel isim vardı: Şehit Metin Yüksel ve Sedat Yenigün… O iki isim hayatım boyunca benim bu davaya sahip çıkmam ve saf bir şekilde içinde bulunmamın anahtarı oldular. O yüzden hiç tanımasam da o iki güzide şahsiyete büyük bir minnet besliyorum… Çünkü onların menkıbeleri ile büyüdüm ve inanıyorum ki büyük bir gençlik kitlesi de yine onların o güzel menkıbeleri ile büyüdüler. Dava denilince aklımıza gelen bu iki isim, aynı zamanda saflığın sembolü idiler. Riyasız, garazsız, hilesiz ve beklentisiz bir yaşamın örnekliğini temsil ediyorlardı. Bir insan görülmeden, tanınmadan bu kadar sevilebilirler mi diye sorulursa evet cevabını tereddütsüz veririm… Tıpkı İmam Humeyni, Cahar Dudayev ve Aliya İzzetbegoviç vb. şahısları sevdiğimiz gibi…

Bu anma programı esnasında sürekli duygusal bir anafora yakalandığımı söyleyebilirim. Sedat Yenigün ile ilgili anlatılan her anı ve anekdot beni bambaşka bir dünyaya götürüyordu. Özellikle sevdiğim insanların Ali Bulaç, Abdurrahman Arslan, Mehmet Güney, Ahmet Ağırakça, Beşir Eryarsoy, Hamza Türkmen ve Ümit Meriç’in her anekdotta güzlerindeki ışıltıyı görmek bir başka sürura sürüklüyor ve umutlarımı çoğaltıyordu. Ve bende bir davetçinin olması gereken halinin örnekliğini çağrıştırıyordu. Özellikle Ali Bulaç’ın, “Sedat Yenigün deyince bende şu çağrışımı yapıyor; bir ilaca ihtiyacınız var, Fatih’tesiniz ve ilaç Beykoz’da, ama o hiç erinmeden oraya gidip ilacı size getirir” sözleri onun feragat, fedakârlık ve diğerkâmlığın en önemli temsilcilerinden olduğunu ispatlıyordu.

Bugün içinde yaşadığımız hayatın belki de en önemli eksikliği bu fıtri hissiyat, saf duruştur… Aydınlarımızın, entelektüellerimizin, kurumlarımızın, derneklerimizin, vakıflarımızın, cemaatlerimizin, tarikatlarımızın böylesi hasbilikten uzaklaşıp, kendilerini kurgusallığa terk etmeleri bugünkü yozlaşmanın ahlaki zaafımızın köşe taşıdır. Çünkü kurgusallık, fıtriliği ve saflığı ortadan kaldıran bir yaklaşımı öne çıkarır ve iyi niyet arayışlarını yok sayar. O zaman ahlak ve değer geri planda kalırken, çıkar hesapları ve yararcılık karakter haline gelir…Seksenli yıllarda onlarca şehit verildi. Cezaevi şartlarında onlarca yetişmiş Müslüman şahsiyet hayatını kaybetti. Şeyhmus Durgun sadece bunlardan biriydi. Ama bu şahsiyetler üzerine yeterli düzeyde bir çaba ve gayrete sahip olunmadığı gibi, yakınlarının durumu ile ilgilenmek de çok sınırlı bir çerçeveye mahkûm olabilmektedir. Hâlbuki bir dava, kendisini bu davaya adayan insanlara sahip çıkılarak varlığını sürdürebilir ve meşruiyet zeminini taşıyabilir.

İslamcı kesim kendisini varlığa taşıyan şahsiyetler üzerine yeterli hassasiyeti gösterme konusunda ciddi zaaflar taşımaktadır. İster bu konudaki eylem planında olsun ister düşünsel planda olsun, yeterli sahiplilik gösterilememektedir. Sadece ölenlere değil, içimizde yaşayan mümtaz şahsiyetlere de aynı muamele reva görülmüyor mu? Atasoy Müftüoğlu ağabey bunun tipik örneğidir.

Bir davayı dava yapan en temel özelliklerden bir tanesi, davayı sahip olunabilecek bütün maddi unsurların dışında tutabilecek ve aynı tutum ve fikri taşımasa bile aynı yolun yolcusu olmanın taşıdığı önemin farkındalığını sağlayabilmektir. Yani ayetin örnek insan Hazreti Muhammed (sav) özelinde bize hatırlattığı ‘müminlere karşı merhametli ve şefkatli olmak, kâfirlere karşı şiddetli olmak’ ilkesini bugünkü Müslümanların da kendi aralarında uygulama sahasına koymaları elzemdir. Böylece ümmet şuuru gelişir.

İçinde yaşadığımız toplumsal yozlaşmanın en belirgin özelliği, fedakârlık, feragat, diğerkâmlık, beklentisizlik, kendiliğinden bir şeyler yapmak, makam, mevki ve para kaygısı olmadan safiyane niyetle davranışlar geliştirmek gibi temel değerlerden uzaklaşmamızdır. O zaman adalet ve ahlak geri planda kaldığı gibi özgürlük algısı da zarar görmektedir ve böylece yapılacak şeyler ise meşruiyet zeminini kaybetmekle karşı karşıya kalmaktadır.Şehit Sedat Yenigün’ü anma toplantısı tüm bu düşünceleri beynime hücum ettirdi. Salonun hıncahınç dolu olması umutlandırdı. Yaşlı ve gençlerin ortak buluşmaları yüzde olarak birbirlerine yakın olması yine kadın ve erkeğin de oran olarak birbirlerine yakın olması sevindirici olmaktan öte umutlandırıcıydı. İlginin sürekliliği güzeldi. Her konuşmacının büyük bir nezaket ve merhametle konuşması bize toplantılarımızın bundan sonra nasıl icra edileceğinin ipuçlarını gösterdi.

Yüreğim toplantı boyunca sürekli atarak o anı büyük bir iştahla sonuna kadar içmek istedim. Umuyorum, o toplantıya katılan birçok kişi de aynı ruh halini yaşadı… Benim için en güzel tarafı geç de olsa bu davaya her şeyini veren birinin güzel ve güzide bir şekilde hatırlanmasıydı. Çok sevdiğim bir şahsiyetin hayatı ve düşüncelerinin dile getirilmesi ve sevgimin çoğalmasına vesile olmasıydı.

Yeni bir toplumsal dirilişin gerçekleşebilmesi, ilk toplumsal yapının üzerine bina edilen o saflığa ve ahlaki yapıyı oluşturan değerlere geri dönüşle mümkün olacaktır. Bu toplantılar bize o değerleri ve safiyeti hatırlatması bağlamında elzem bir işlev yükleyecektir. Konuşmacıların ve katılımcıların o sıcak havaya ve oruçlu olmanın doğal yorgunluğuna rağmen yüzlerindeki ışıltı ve ışık gönendiriciydi, umut vericiydi.Bir dava, tarihini ve tarihine sahip çıkan nesillerini oluşturduğunda kendisini ebedileştirir. Özel bir tarih kesitinde ve özel bir mekânda olan biz Türkiyeli Müslümanlarda kendi davamızın tarihini oluşturan, fedakârlık ve feragat timsali örneklik ve öncülerini hatırlayarak tarihimize sahip çıkmalıyız, yeni nesilleri bu tarihle buluşturarak asli değerlerimize ve ahlakımıza rücu etmeyi bir basiret meselesi haline getirerek varlığımızın sürdürülebilmesinin imkânlarını oluşturmalıyız…

Bu toplantı inşaallah, unutulmuşluğa terk edilmiş İslami mücadelenin mümtaz şahsiyetlerini de içine alarak genişletilmiş anma toplantılarına vesile olur. Böylece yeni nesil insanlar da geçmişlerinin nirengi dayanaklarını tanır ve ona göre kendine çekidüzen verir. Bu çerçeve içinde bu anma toplantısını yapan Mavera Gençlik Hareketi her türlü övgüyü hak etmektedir. Allah gayretlerini daim eylesin, yardımcıları ve yardımcımız olsun…

ABDÜLAZİZ TANTİK 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar
  1. Yasin Çiçek dedi ki:

    Yüreğine sağlık, kalemine kuvvet üstad bir hayli duygulandım.