islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5005
EURO
34,7513
ALTIN
2.483,07
BIST
9.568,91
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
14°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
19°C

DEPREM ÜZERİNE AYKIRI BİR YAKLAŞIM

DEPREM ÜZERİNE AYKIRI BİR YAKLAŞIM
9 Şubat 2023 09:00
A+
A-

Ardı ardına vuran iki büyük depremin yaşandığı şehirlerimizin ve oralarda yaşayan insanlarımızın durumlarına bir bakın: yerle bir olmuş binalar, altlarında kalıp ölen ve yaralanan insanlar, herkesin rûhen ve bedenen yaşadığı sarsıntının mânevî ve maddî dünyalarını perişân edişi, maddî hayatın sürdürülebilmesi için kaçınılmaz olan her türlü imkânın nerdeyse tamamen kullanılmaz hâle gelmiş olması, pusuda bekleyen açlık, aslında tabiatın akışı gereği normal olan kış şartlarının hayatta kalabilmeyi zor ve ölümcül hâle getirmesi, tarifinde kelimelerin âciz kaldığı acıların yaşanması…

Bunların hepsi de politik ve ekonomik çıkarları uğruna durduk yerde savaşlar çıkartan Firavun Sistemi’nin olanca vicdansızlığıyla, elindeki en güçlü silahları alabildiğine kullanarak gerçekleştirdiği hava ve kara saldırılarının sonucunda ortaya çıkan dehşet verici durumlarla bire bir aynı değil mi?
Aralarındaki tek fark, birinin kaçınılmaz, diğerinin ise irâdî, bir başka deyişle önlenebilir oluşu!

Bütün uzmanlar, yakın zamanlarda geliştirilmiş olan her türlü teknolojinin ölümcül anlamda kullanılmasıyla insanlığı bir kere daha her türlü yıkıma uğratacak olan “Üçüncü Dünya Savaşı”nın artık kaçınılmaz hâle geldiğini ve hemen başlamaya hazır bir şekilde kapılarımızın önünde beklemekte olduğunu her yerde ve her fırsatta söylüyorlar. Ardı ardına vuran iki büyük depremin yaşandığı şehirlerimizin ve oralarda yaşayan
insanlarımızın yardımına koşan, en azından yardım etmeye hazır olduklarını bildiren nice ülke, “Üçüncü Dünya Savaşı” patladığında birbirlerine saldırmayacaklar mıydı? Firavun Sistemi’nin sırf kendi çıkarları doğrultusunda her yolu ve yöntemi alabildiğine kullanarak devreye soktuğu kışkırtmalara kapılıp, gerçekleştirecekleri saldırıların sonucunda, ardı ardına vuran iki büyük depremin yaşandığı şehirlerimizin ve oralarda
yaşayan insanlarımızın başına gelenler yaşanmayacak mıydı?

Ne oluyor da, deprem felâketinin yol açtığı büyük yıkımı ve büyük acıları bir an önce dindirebilmek için, askerî güçleri dâhil bütün imkânlarını seferber etmeye hazır olan ve de fiilen seferber edenler, aynı imkânları aynı büyük yıkımlara ve büyük acılara yol açacak olan savaşlarda kullanmaktan hiç çekinmiyorlar? Üstelik de yol açtıkları büyük yıkımları ve büyük acıları yaşatanları kahramanlık kisvesine bürüyüp, bununla
iftihar edecekler!

Daha dün birbirlerine sövenler, birbirlerine karşı korkunç tehditlerle dolu ifâdeler kullananlar, bugün yaşanan o kaçınılmaz felâketin yol açtığı büyük yıkım ve büyük acılar karşısında duydukları üzüntüyü dillendirdikleri mesajlar yayınlıyorlar!

Ey akıl! Şaşırmıyor musun bu çelişkiye?
ALLAH’ımız, celle şânuhu, tam da zamanında gönderdi bu büyük deprem felâketini  ibret olsun diye!

“Ey insanlar! Mubârek Qur’ân’da lânetlediğim o Firavun Sistemi’nin çıkarlarını korumak ve ona daha fazla çıkarlar sağlamak üzere eli kulağında beklettiği Üçüncü Dünya Savaşı felâketinin asla gerçekleştirilmemesi için gereken her şeyi yapın! Deprem felâketine uğrayanlar konusunda gösterdiğiniz fedâkârlık dolu dayanışmayı, Üçüncü Dünya Savaşı felâketinin asla gerçekleştirilmemesi için de gösterin!”
Büyük deprem felâketinin büyük acılarını yaşayanlar, zerre kadar kuşkum yok ki, ALLAH’ımızın, celle şânuhu, katında “şehitler/şâhitler” mertebesiyle şereflendirilecekler.

Ya biz?
Biz o “şehitler/şâhitler”in “şehitlik/şâhitlik” hakkını olması gereken şekilde
verebilecek miyiz bu dünya hayatımızda? Shakespeare çağrışıyor birden zihnimde “To be or not to be! That is the question!” –
“Olmak ya da olmamak! Mes’ele bu!”

ETİKETLER: ÜSTMANŞET