islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5967
EURO
34,8230
ALTIN
2.410,99
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
24°C
İstanbul
24°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C

Dinler Tarihinde Politik Suistimaller, Savrulmalar, Tahrifler ve Dönüşümler

Dinler Tarihinde Politik Suistimaller, Savrulmalar, Tahrifler ve Dönüşümler

Çağdaş Din Bilimlerinde teopolitik durum, yeni bir kavram olarak ilahiyatın (dinin temel kanunlarının) veya masum bir inancın siyasetinin (fide-politik) veya bir mezhebin, ideolojik açıdan şekillendiği siyasetinin genel adını oluşturmaktadır. Seküler anlamda bir politikacının veya bir devlet erkinin aldığı karar, fiziki veya rasyonel verilere, maddi kâr-zarar hesabına, jeopolitik vb. dünyevi veya dini olmayan gerekçelerle değil, metafizik etkilere bağlı bir dini inanç veya bir mezhebin kuralları etkisinde ortaya çıkıyorsa, bu politikacı veya siyasi yapı “teo-politik” bir karar almış sayılmaktadır. Son tahlilde bu kavramın çağdaş mucitlerinden sayılan postmodern filozof Carl Schmitt’e göre din ile ve din adına yapılan bir politikanın interaktif ilişkisinde Yüce ve Metafizik Varlığın izlediği yeryüzü ve gökyüzü politiğinin tam olarak ortaya çıkarılması da “teopolitik” kavramı içine girmektedir.

Bu durumun en büyük suiistimali, insanların elindeki siyasetin bizzat kutsal kitaplara dayalı olarak meşruluk kazandırma çabasıdır. Bir başka ifadeyle politik teoloji, beşerin politiğinin elindeki teolojiyi yansıtırken teopolitik durum ise Tanrı’nın politik konumunu anlatır. Yine politik teoloji, teokratik bir devlette hizmet etmek veyahut onun varlığını ve eylemlerini meşrulaştırmak maksadıyla insan eliyle etno-kültürel menfaatler uğruna kullanılan kudreti yansıtırken bunun tam karşısındaki teopolitik durum ilahi kudretinin sosyo-kültürel açıdan meşrulaştırılmasını ve etkin bir güç kazanmasını ifade eder.

Nitekim M.Ö. 1122 yılında Çu Hanedanını kuran İmparator Wu’nun ölümünden sonra tahta oturan oğlu Çeng, Göğün Naipliği (Tienming) adıyla bir teopolitik teori geliştirmişti. Kral Çeng, bu öğretiyi bütün Çin halkı üzerinde hakimiyetini meşrulaştırmak ve genişletmek için daha da sistematik hale getirmişti. Öyle ki o, daha önceki hanedan yönetimi olan Şang’ın hitap ettiği halka kolayla ulaşmak ve onların gönlünü almak için zaman zaman önceki Yüce Varlık ismi olan Di terimini kullanmaktan da çekinmedi. Her iki halkın ileri gelenlerini birarada tutarak siyasi birliğini güçlendirmek istedi.

Ancak Çu hanedanlığının altın çağında yaşayan ve devrinin sosyo-politik çalkantılı kriz zamanlarına şahit Konfüçyüs, Yüce Tanrı için Di kavramını asla kullanmamış bunun yerine Çu dönemi kavramı olan T’ien’i tercih ederek oldukça fazla suiistimal edilen ve dönemin teopolitik sözlüğüne yerleşen Göğün Naibliği kavramını islah etmek maksadıyla daha dinamik bir şekilde daha çok metafizik anlamlarda herkesin Göğün naibi olmaya aday olduğunu söyleyerek kavramı alabildiğine avamileştirerek genişletmişti. Nitekim Konfüçyüs, beşer hayatını etki eden “ilahi kader (Tienming)”, faziletli ve nazik insanı ve reziletli düşük insanı tayin eden “ilahi ahlaki nizam” ve sosyal ahlakın yükselişini ve düşüşünü belirleyen “sosyal ahlak düzeni” olarak tanımladığı Göğün Naipliği kavramlarını daha çok Çin’deki sosyal ahlak ve sosyo politik düzeni sağlamak adına metaforik açıdan öğretilerinde çokça işledi.

Alman Filozof Immanuel Kant (ö. 1804) ise aydınlanmadan beri oluşan batı düşüncesindeki politik durumu özetleyerek “insanın, yaşayan varlıklar arasında akademik kimlikli bir üstada daima ihtiyaç duyan tek canlı olduğunu” belirtir. Ona göre bu üstat, meşruluk elde etmiş bir devletin idaresinde sadece kendi türünden olduğunda güçlü politik anlamlar taşıyabilecektir. Ancak bu üstat bile kendisi için bir başka üstün üstada muhtaçtır. Aynı yönde Yahudi filozof Martin Buber ise Yahudilik geleneğindeki durumu özetlemektedir; Hz. Musa’nın Sina ahdinde Tanrı Yahveh, Kendini İsrail’in Hükümdarı olarak tanıtırken İsrail’den hiçbir kişiyi uzun süre bu unvanla anmaz. Roma Katolik Kilisesinde filozof Thomas Aquinas, bu ifadelerin Hıristiyan ajandasına sahiptir; İnciller, bizzat Hıristiyanlığı politik bir kisve ile Tanrı krallığı olarak isimlendiren İsa Mesih tarafından de facto politik durum olarak isimlendirdiğinden mevcut roma idaresi ilahi emirler konusunda olumsuzluklar içerdiğinden gelecekte inşa edilecek de Iure yani yargılayıcı bir siyasal krallık vaadine atıflar yapılmakta ve her halukarda bu dünyadaki tüm cari seküler, maddi ve pagan krallıklar, yıkılması gereken yönetimler sayılarak Mesih’in vaat ettiği krallıkla özdeş olamayacağı ilan edilir.

İslam ise hidayet verici kitabı Kur’an-ı Kerim yoluyla bu iddia ve ifadelere adeta tarih aşan bir hikmetle cevaplamaktadır; tüm hükmün, krallıkların Allah’ın emriyle olduğunu, iyi veya kötü tüm beşeri politik durumun sünnetullah içinde hareket ettiğini, teslimiyet gösteren ve insanlara salah ve huzur veren tüm yönetimlerin öneminden bahseden “reel politik” duruma fiilen güçlü bir şekilde işaret etmektedir.

Prof. Dr. Mustafa ALICI

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.