islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5195
EURO
34,7843
ALTIN
2.502,09
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Az Bulutlu
22°C

HAYAT VE ÖLÜMÜN BÜTÜNLÜĞÜ

HAYAT VE ÖLÜMÜN BÜTÜNLÜĞÜ
27 Temmuz 2021 10:09
A+
A-

Prof.Dr.Sami Şener

Hayatı hepimiz bilerek ve kendi irademizle  sürdürdüğümüzü sanırken, ölüm sanki bir oyun bozan gibi görülebiliyor. Halbuki, hayat; ölümle bitmiyor, yeni bir hayat dönemi başlıyor.

Önemli bazı felsefeci ve Sosyologlar, insanın mükemmelliliğinin bir karşılığı ve hesabı olacağı üzerinde durmuşlar ve ölümün bir yokoluş olmadığını söylemişlerdir

İlahi dinler, dünya hayatının geçici olduğunu söylerken, asıl hayatın ölümden sonraki hayat olduğuna dikkati çekiyor ve süresiz olan ikinci hayatı ebedi(sürekli) kılmanın,  dünya hayatındaki  düşünce ve davranışların sonucu olduğuna işaret ediyorlar.

İlahi dinlerin dışındaki yaşama felsefeleri ise, sadece dünya hayatının olduğunu ve herşeyin bu hayat içinde varolup, sonra yok olduğunu söylüyorlar.

Öte dünya ve sorumluluk:

Aslında dünya hayatı hak ve isteklerinin tam olarak verilmediği, zulüm ve istismarların gerçekleştiği bir yer olarak mutlak iyi ve doğrunun gerçekleşemediği bir yer olarak, insanın beklentilerine cevap veremiyor. Bu durum, bizi; ilahi adalet denilen, gerçek hak ve sorumluluğun düzenlendiği bir alemin varlığının kabulüne götürüyor. Tek kelime ile bir hak arayışı..

Öte dünya veya Müslümanlarca asıl hayat denilen bu dönemi, insanların akıl ve vicdanlarına bırakarak, ölümün insanı; durum değerlendirmesi yapmaya ve ölçülü bir hayat yaşamaya yöneltmesi gerektiğini düşünmemiz gerekiyor.

Şöyle bir soru aklımıza geliyor mu? Madem ki, sınırlı bir hayat var; o halde neden beklenti ve hazırlıklarımızı hiç ölmeyecekmişcesine çoğaltıyor ve yüksek tutuyoruz?

Kısa bir ömür için, yüzyıl sürecek mal ve makam elde etme hırsı için, neden adalet ve ahlak ölçülerini terkediyoruz?  Diğer insanlarla çatışmaya giriyoruz?

Sosyal ve kültürel konulardaki eksikliklerimizi tamamlayıp, bizden sonra gelecek nesillere  neden güzel bir dünya bırakmaya çalışmıyoruz?

Aslında ölüm gerçeği, bize bir “durum değerlendirmesi” yapma imkanı ve fırsatı veriyor: Dünya hayatının sonsuz olmadığını ve onun kazançlarının geçici olduğunu sanki her an haykırıyor gibi.

İslam dini; dünyanın insanın varoluş sebebi ve dünyaya bırakacakları  çok önemli değer ve davranışların mükafatından bahsediyor. Yani, hayatı; maddi kazanç ve zevklerin ötesinde, ruhi ve kültürel bir aleme taşıyor.

Yaşama felsefesi ve kültür:

Eski insanlar; evlerini kısa bir ömür süreceklerini bilerek en fazla iki insan ömrüne denk gelecek şekilde yapar, giyecek ve gıdalarını ise, hayatlarını sürdürmeye yetecek şekilde çabalarlardı.

Materyalist ve hedonist çağdaş insan; yiyemiyecepi kadar yiyecek, giyemiyeceği kadar elbise ve yaşayamaşacağı kadar uzun ömürlü evler inşa ediyorlar!.

Aslında bütün bu eğilimler, insanın “ebedilik” (kalıcı olma) isteğinden kaynaklanıyor. Fakat, bu ebediliğin, manevi ve kültürel alanın dışında olduğunu pozitivist yaşama felsefeleri insana kabul ettirmiş.

Halbuki hayatın bize öğrettiği şey, sadece manevi ve kültürel hayatın sürekli olduğudur. Yediklerimiz, içtiklerimiz ve sahip olduğumuz mal ve mülklerin, üzerimizdeki etkisinden çok, mutlu, değerli hatıra ve birikimlerin daha çok kalıcı olduğunu görmekteyiz.

Mevlana’nın ney çubuğu ile ifade ettiği şey; kamışlıktan uzaklaşan çubuğun dünya hayatı ile mutlu olamayışı ve tekrar kamışlığa yani ilahi mekana (ortama) dönmek istemesinin, insanın durumu ile olan benzerliğidir.

O, bu olay ile insanın dünyada kesin mutlu olamayacağını ve sonunda ilahi makama dönerek aradığı asıl mutluluğun orada olduğunu anlatmaya çalışmaktadır.

Geçici ve kısmi mutluluk mekanı olan dünyanın, ilahi imtihanı kazanma yeri olduğu, aslında hayat tecrübemizle öğrendiğimiz önemli bir gerçek değil mi?..

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.