Analiz

İnsanın Varlık ve Mutluluk Arayışı

Bugün, ilahi bilgiyi; modernizm ve  ilim karşıtı gösteren batı; Kilise’nin iktisadi, siyasi ve ruhi  alandaki hakimiyetini ortadan kaldırmak için reddetti. Yani, suçluyu cezalandırırken, suç kavramını da yok etti.  Halbuki sadece yaratılış olarak değil, sosyal hayatın anlaşılması, düzenlenmesi ve insanın ruh ve kültür dünyasının oluşması için de, ilahi  bilgiye ihtiyacımız bulunmaktadır.

Pozitivist ve materyalizm, İnsanı tanrılaştırmaktadır:

Ama, materyalist, hümanist ve pozitivist görüşler;  kendi dışında herhangi bir otoriteye  bile tahammül edemeyerek, insanın tamamen maddeye, zevke ve cinsi duygulara tabi olmasını istemektedir. Bunun bir diğer açıklaması, insanın kendi kendine tapması ve kendini tanrılaştırmasıdır. İnsanın yaratılış özelliği (fıtrat), maddi ve cinsi ihtiyaçları reddetmeyip, bunların ölçülü bir şekilde kullanılmasına müsait bir yapıdadır. Dolayısıyla, kendini açıklayamayan ve yönetemeyen her faktör gibi, maddi ihtiyaçlar ve cinsiyet; inancın ve ahlakın çerçevesi içine alarak çözümlenme durumu ile karşı karşıya kalmaktadır.

Batının Rönesansı, insan-kâinat-toplum ilişkisinde, insan zihniyle çerçevelenmiş “tek boyutlu bir dünya” anlayışından hareket etmiş ve hükmedeceği bir dünyayı ve ilişkiler sistemini  ortaya koymuştur.  Bu durum her türlü ilahî ve geleneksel bilgi ve değerden arınmış, faydacı ve fikrî âlem anlayışıdır. Ama, bilindiği gibi mutluluk; insanın ruhen tatmin olması ve huzur bulmasıyla gerçekleşebilecek bir olaydır. Dolayısıyla, mutluluk; geçici olmayan bir özellik taşımak zorundadır. Sevgi, dostluk, inanma, güvenme, menfaatsiz yardımlaşma gibi özellikler, mutluluğa götüren özellikler olmaktadır.

Bugün psikoloji ve sosyoloji, insanın; dışarıdan ve kaba kuvvet ile değil, iç dünyasında olayları idrak ederek, sosyal sistem ve  kurallara  iradesi ile uyum gösterebileceğini göstermiştir.  Fakat, modern sistemler; bu gerçeğe rağmen, insanın iç imarını ve onun yaratıcı ile irtibat kurmasını engelleyerek, kendi menfaatçi ve faydacı sistemine ait  kurallar ortaya koymuşlardır. Ama, insanlık tarihi, en büyük imparatorlukların bile, insanın dejenerasyonu ve insan dışı özelliklere sahip olmasıyla ortadan kalktığına şahit olmuştur.

Sosyal hayatın düzensizliği, insanın yetersizliğiyledir:

Günümüz sosyal hayatı, inanç ve ahlakın kaybı ile çok ciddi problem, sıkıntı ve açmazlar ile karşı karşıya bulunmaktadır. Çünkü insanlar, inançlarını kaybetmiş; sosyal hayatı, maddi faktörlerle düzenlemeye çalışmış; samimi ve gönüllü bir şekilde başkalarının problemlerini paylaşmayı unutmuşlardır.  Günümüzde çoğumuz, farkında olmadan kendi bencilliğimizi ve kendimize ait doğruları ön plana alarak, başkalarından farklı olduğumuz kanaatine odaklaşmış durumdayız. Bir anlamda, narsist (kendine tapan) bir kişiliğe yönelmiş durumdayız. Birçok konuda, her şeyi ; kendimizin iyi bildiğini ve anladığını iddia eder olmuşuz.

Sosyal hayatı ve medeni ilişkileri, inanç ve ahlakın dışında gerçekleştirecek ve muhafaza edecek bir sistem mevcut değildir.  Felsefe ve Sosyoloji tarihi,  filozof ve siyasetçilerin gündeme getirdiği sistemler üzerinde insanlığın çok azının birleştiğini  kurallara sahip olmuştur. Çünkü,  kendini olgunlaştırmamış ve  eğitememiş her insan, belli bir eksiklik ve ihtiras ile olaylara bakmak durumunda kalıyor.  Bu  yüzden insani değerler; para, siyaset, iktisat veya teknoloji ile ortaya çıkamayacağı gibi, onlar tarafından muhafaza da edilemiyor. Bundan dolayı, ilahi dinlerin peygamberleri, insan üzerine odaklaşmış ve insan ilişkilerini medenileştirmeye çalışarak, insanı yüceltip, ıslah ederek, ideal toplumlar/ümmetler ortaya koyabilmişlerdir.

Sosyal münasebetler, ahlak ve din gibi insanın ruh dünyasını olgunlaştıran ve düzenleyen bir kültürün insanı irşadı  ile ideal bir noktaya ulaşabilir. Bu irşad, insanın kendi varlığının farkına varması ve kendi çapını idrak etmesidir.

Müslüman felsefeci  S.H.Nasr; modern ilmin insanı ruh, akıl ve hatta psikolojik olarak hiçbir özelliğinin olmadığı bir evreni tahayyül (hayal) ettiği ve bu yüzden evreni, insani düzleme ait olmayan bir şekilde gördüğü doğrudur, demektedir.

Sosyolog Sorokin ise: “Kurtarıcılar (en eskici-gelenekçi-kılıçla kurtarıcı, ilgisiz Stoacı ve dinî kurtarıcılar) parçalanmayı durduramazlar. Tek verimli yol, biçim değiştirme, gaye ve değerleri, duyum ötesi Tanrı krallığına aktarma yolu olarak ortaya çıkmaktadır, der.

Batı toplumları, tarihi süreçte ciddi karışıklık ve problemlerle karşı karşıya gelerek, insanlığın geleceğine yönelik pek ümitli değerlendirmeler yapamamakta ve yukarıda görüldüğü gibi, önemli düşünürler ve sosyologlar, “ilahi bir desteğe ve makama” sığınma ihtiyacı duymaktadırlar.

Nasıl bir çıkış yolu bulunabilir.

Felsefeci ve sosyologlar, kendi toplumlarında ortaya çıkan kaos ve problemi durumlara bakarak, bir ümitsizlik ve çözümsüzlük içinde olmakta ve insan ve toplum adına olumsuz kehanetler dile getirmektedirler: Makyavelli, Hobbes, Marx, Marcuse vb. bu konudaki örneklerden sadece birkaçıdır.

Batılı Sosyal ilimler, bir alışkanlık veya yaşanan bir kaderin etkisi altında şekillenerek, insanlığı tek tip ve aynı davranışlar gösteren insan yığını olarak görmüşlerdir. Halbuki, insanlar; farklı varoluş anlayış ve düşünceleri ile hayata bakar; ona göre bir yaşayış sistemi kurarlar.

Onları tek bir insan ve grup tipi olarak ele almak; insanın düşünce, duygu ve toplumsal kader anlayışını göz önüne almamak olur.  Maalesef batının sosyal ilimleri, bu sosyal gerçeği kabul etmeyerek, herkesi aynı kefeye koyma hatasını işlemiş ve aynı tutumu, onun siyasi ideolojileri de takip etmeye çalışmıştır.

Modernizm, koyduğu siyasi ve sosyal kurallar ile  dünya toplumlarını ipnotize eden, onları mekanikleştiren doktrin ve sistemlerden uzaklaşmak zorundadırlar.  İnsanı, yeniden keşfetmek ve anlayarak, onun ruh ve fikir dünyasını temel alan bir dünya ve hayat anlayışı kurulması gerekiyor. Bunu da, sadece söz ve sloganlarla yapamayız.  Öncelikle, ilahi dinlerin hazırlamaya çalıştıkları insan tipini bulmak ve  tarihte altın çağların insanının ruh ve düşünce yapısına ulaşmak zorundayız.  Böyle bir arayış sağlanamadığı müddetçe, insan ve toplumların orijinal yapılarını ve onların ruh ve ahlaklarındaki yöneliş ve diriliş özelliklerini görme imkanı bulamayacağız.

Prof. Dr. Sami Şener

Recent Posts

  • Gündem

BM, Gazze’de İnsani Yardım Konvoylarına Ateş Açıldığını Duyurdu

BM, Gazze’de insani yardım konvoylarına ateş açıldığını duyurdu İsrail'in Gazze'ye Yönelik İnsani Krizi Derinleştiren Saldırıları…

12 saat ago
  • Gündem

YAPAY ZEKA İNSANLIĞI YIKIMA MI GÖTÜRÜYOR?

Yapay Zeka İnsanlığı Yıkıma Mı Götürüyor? Öğretim görevlisi Tuğba Öztürk, yapay zekayı ele aldığı yazısında,…

13 saat ago
  • Gündem

İzmir’de Nikah Memuru Skandalı: Dua Edene Müdahale Edip Müzik Açtırdı!

İzmir Karşıyaka'da nikah memuru, dua edilirken mikrofonu alıp müzik açtırdı. O anlara ilişkin görüntüler kısa…

14 saat ago
  • Gündem

Filistinliler Nereye Gidecek?

Filistinliler Nereye Gidecek?  İsrail Gazze şeridinde ki gerilimi arttırmaya devam ediyor. Refah kentine kara harekatı…

15 saat ago
  • Gündem

TIBBA SAYGIMIZ VAR AMA, AMASI DA VAR

Biz tıp insanlarının pek çoğunun kendi araştırmalarından çok başkalarının masa başında hazırladıkları bilgileri alıp sattıklarını…

16 saat ago
  • Gündem

DİYENET DUYURDU! KURBAN KESİM BEDELLERİ AÇIKLANDI

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, 2024 yılı vekalet yoluyla kurban kesim bedelinin yurt…

17 saat ago