islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5192
EURO
34,9079
ALTIN
2.423,37
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

İslâmcılık Meselesine Dair Sınırlı Bir Tartışma

İslâmcılık Meselesine Dair Sınırlı Bir Tartışma
11 Ağustos 2022 12:40
A+
A-

Yazar Selçuk Türkyılmaz’ın kaleme aldığı “İslâmcılık meselesine dair sınırlı bir tartışma” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…

Adı, bir ideolojiyle ilişkilenmiş oldukça şöhretli kimselerin belirli bir zamandan sonra geçmişi ile arasına mesafe koymak istemesi bugüne has bir durum değildir. Farklı ideolojilere mensubiyetleri dolayısıyla geçmişleri ile sorunları olan kimselerin varlığı geçmişte de tartışma konusuydu. Örneğin seksenlerde de ideolojik geçmişi ile sorunlu olanlar gündemi meşgul edebiliyordu. Bu, doksanlar için geçerli olduğu gibi 2000’li yılların başlarında da sık karşılaşılan bir durumdu. Her dönemi kendi koşullarını göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerektiğine inanıyorum fakat bu, genellemelere gitmenin önünde bir engel değildir. Dolayısıyla ideolojilerle ilişkinin sorgulanması sıradan bir durum değildir ve muhakkak ideoloji kavramını sorgulamayı içerir.

İslâmcı düşünceye mensup olduğu yönünde izlenim bırakmış kimselerin, bir ideoloji olarak İslâmcılık ile ilişkilerini sorgulamaları ve bu izlenimleri ortadan kaldırmak istemelerini de ideolojik geçmiş ile sorunlu olmak bağlamında ele alabiliriz. Bu da doğal olarak ideoloji bağlamında bir açıklamayı zorunlu kılar. Fakat adları, İslâmcı ideoloji ile birlikte anılan şöhretli kimselerin özel olarak “-cılık” ve “-cilik” eklerinden hareketle geçmiş ile aralarına mesafe koymaya çalışmaları, ideoloji bağlamından hareket etmeyi imkânsızlaştırıyor. Bu çevrelerin “-cı, -ci” eklerini meslek adı ile sınırlı tutmaları ilgi çekici bir davranış biçimidir. Böylelikle bir ideolojik tutumu ticarî meşguliyete benzeterek kendilerinden uzaklaştırdıklarını ifade etmiş oluyorlar. Bu türden bir yaklaşımı ciddiye almamak gerekir. Buna rağmen yaklaşık kırk yıldır kullanıldığına göre bu türden sınırlamaların etkili olduğu görülmeli. Bunun yanında ideolojik mensubiyetleri değersiz kılacak şekilde Müslüman isminin yeterli olacağına yönelik vurgular bugün ile sınırlı değildir. Doğal olarak ideoloji kavramını merkeze alan bir tartışmanın dışına çıkmamız gerekiyor. Peki, o zaman böylesi yaklaşımlar kavram hassasiyetinin sonucu mudur yoksa siyasî bir konumlanma arayışını mı yansıtmaktadır?

“İslâmcılık” kavramının oryantalistler tarafından ortaya atıldığı yönünde çok güçlü bir kanı vardır. Kavram hassasiyeti ile hareket edenlerin inandırıcı olmak için kavramın kendisine mi yoksa bir ideolojik tutuma mı karşıtlık oluşturduklarını açıkça beyan etmeleri gerekir. Bunu yapmadıkları sürece bir fikir ortaya koyamayacaklarını ifade etmekte bir sakınca görmüyorum. Ortaya çıktığı dönemde İslâmcılık kavramı gerçekte var olan bir akımı veya tutumu mu tanımlamaktaydı yoksa oryantalistler Türk ve İslâm dünyasını düşünce bakımından yönlendirmek mi istemişti? Bu sorulara açık cevap vermeden İslâmcılık gibi oldukça önemli bir geleneği “-cı, -ci; -cılık, -cilik” basitliğine indirgemenin sağlıklı bir ortam oluşturmayacağı açıktır. Aynı şekilde 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şekillenen bir siyasî tutumu Müslüman isminin yeterli olduğuna yönelik vurgu ile sınırlandırmak da belirsizliği arttıracaktır. Varlığı kabul edilmiş bir fikrî gelenek üzerinde konuştuğumuzu kabul etmek zorundayız.

Her iki izah tarzının bir aidiyet biçimini yansıtıp yansıtmadığı konusunda iddialı bir cümle kuracak değilim fakat temelde dil hassasiyeti ile gerçeklik arasındaki bağın geçmişte de kopuk olduğunu belirtmek isterim. Gerçeklikten bağımsız olarak gelişen bir dil hassasiyeti, yaşadığımız dünyayı kavramak açısından da sorunludur. Böylesi bir hassasiyet hem yaklaşık iki yüz yıllık bir dönemde geliştirdiğimiz fikirleri ve tutumları anlamamızı imkânsız hâle getiriyor hem de bugün meydana gelen büyük değişimleri görmemizi engelliyor. Hâlbuki meydana gelen değişimler, alışkanlıklarımızı da temelinden sarsıyor. İdeolojik yargılarımızın bu değişimlerden etkilenmemesi mümkün değil. Dolayısıyla gerçeklikten kopuk bir dil hassasiyeti ile gelişmeleri sadece mantık düzeyinde ele almaya mahkûm oluruz. Diğeri için aynı doğrultuda bir izahat yapamayız. Çünkü değişimin hızını belirleyen ve tercih yapmaya zorlayan faktörler üzerinde durulduğunda çok daha derin bir gerçekliğin fark edileceğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Çok daha etkili başlıkların açılması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin İslâmcılık açısından evrensellik meselesinin ciddî manada yeniden ele alınması gerektiğini söylemek isterim. Neden ilk İslâmcılar arasında yerlilik ve millîlik kavramları değer kazanmıştı? Hatta onların bu sebeple suçlandığı bilinmektedir. Bu kavramların sınırları nedir?

Bu soruların “-cılık, -cilik” ile sınırlanmış bir bakış açısına kurban edilemeyeceği çok açıktır.

https://www.yenisafak.com/ SELÇUK TÜRKYILMAZ 

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar
  1. İhsan Ataman dedi ki:

    Maça 1-0 yenik başlamanın izahı elbette zordur. “İslamcı-lık” ve buna bağlı gelişen “siyasal İslamcılık” yaftasını kabullenmek için bu kadar kelama da gerek yoktu aslında. “Islamist”i düşünce dünyamıza ıkına sıkına İslamcılık olarak sokanlar, böylelikle İslam adına bir aktivite yürütenleri kolayca bir terimle karalama kolaylığı ve imkanını sağlayanlar bunun ne kadar işe yarar ve kullanılışlı olduğu görünce şimdilerde “mücahit” gibi tertemiz bir kavramı da “cihadist” diye karalamanın peşindeler. Islamist tuttuysa cihadist de tutar. Elbette batının düşünce kuruluşları boş duracak değil. Yediği yumrukla sendelemiş boksöre vakit kaybetmeden indirici bir yumruğu atmada gecikmenin taktik bir kusur olduğu bilinciyle düşünce dünyamızdaki sendelemişliği fırsat bilip ardı ardına yumruklarını indireceklerdir. Aslında o yumrukların tesiri atanın kuvvetinden değil bizim çenemizi o yumruğun karşısına çekenlerdendi. Bizden, içimizden birileriydi yani. Doğu irfanı bu halin adını çok önceden koymuştu elbette; kümesten tavukların bir bir kayboluşu tilkiden çok bizim evin köpeğinden kaynaklı oluşuydu.