islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5289
EURO
34,9614
ALTIN
2.425,71
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

Kur’an Açık Uçlu Bir Metindir

Kur’an Açık Uçlu Bir Metindir

Kur’an-ı Kerim’in nasıl bir metin olduğuna ya da postmodern jargonda ifade edildiği üzere bir metin olup olmadığına dair uzun tartışmalar yapılabilir ve hatta geçmişte kısmen yapılmıştır da. Fakat öncelikle başlıktaki ifadeler ile ilgili bir yanlış anlamaya meydan vermemek için bazı tanımlamalar ve sınırlamalar vermek zorundayız.

Kur’an’ın açık uçlu bir metin olmasından kastımız; öncelikle ona insani ilaveler yapılmasına cevaz veren bir yaklaşım değildir. Burayı peşinen belirtelim. Kur’an ve Onun nazil olduğu Hz. Peygamber, tevhidi mesajın çok uzun soluk geleneğinin son halkasını teşkil etmektedir. Bunun anlamı; tevhidin insanlık tarihinin başından itibaren bir geleneği oluşturduğudur. Hiç şüphesiz farklı peygamberlere gelen ortak bir mesaj varsa; bu da tevhiddir. Çünkü tevhid hayatı doğru kavrayabilmek için öncelememiz gereken bir perspektif ve dünya görüşüdür. Fakat süreç içerisinde peygamberlere verilen şeriatlar değişmiştir. Dolayısıyla dinler ile şeriatlar arasında işlevsel anlamda bir ayrım yapma zarureti vardır. Bunu birazda son birkaç yüzyıllık modernleşme tecrübemizde dini şeriatla özdeş algılayan zihniyet dünyasının hala devam ettiği varsayımından hareketle söylemek zarureti hissediyorum.

İlahi mesaj toplumla buluştuktan sonra, yerel ile evrensel olan arasındaki diyalojik ilişki de çalışmaya başlar. Hiçbir düşünce boşlukta üretilemeyeceği için yerele değmek zorundadır. Hatta yerel koşullar içerisinde ete kemiğe bürünerek evrensel mesajlarını iletecektir. Dolayısıyla İslam’ın kendi içerisinde taşıdığı evrensel mesajların da her dönemde, buluştuğu yerellikler içerisinde kendisini ifade etme zarureti vardır. Aslında Fazlurrahman’ın da ifade etmeye çalıştığı nokta bu idi. Bu açıdan Fazlurrahman’ı tarihselci (bu kelimenin gerçek ifade biçimi tarihsiciliktir) olarak görmek yanlış bir kanaat olacaktır. tarihsiciliğin asıl handikapı, giderek bağlamsalcılığa kaymaları ve evrensel mesajı göremez hale gelmeleridir. Bu da onları içinde yaşadıkları toplumun sosyo-politiğine bağımlı kılmaktadır.

Bu noktada yakın geçmişteki tartışmalarda iki ana hattı görebilmek mümkündür. Birincisi; Asr-ı Saadet’e dönmek derken, geçmişteki tarihsel ve sosyal formları aynıyla günümüze getirmek şeklindeki tavırdır ki, hala bunun yansımalarını izlemekteyiz. Bu tavrın Kur’an’ın indiği koşullardaki “yerel”likleri genelleştirme ve evrenselleştirme gibi tuhaf bir tutum takınmaktadırlar. Bu tavırların başarılı olması durumunda ortaya çıkacak olan şey, tersinden bir başka küreselleşme yani bir yerelliğin İslam adına dünya ölçeğine yayılmaya çalışması olacaktır. Nihayetinde bu bir hegemonya üretecektir.

İkincisi ve bizim de olumladığımız tavır; Kur’an’ın ortaya koyduğu Allah, insan, tabiat ve evrene dair ilke ve önermelerin, içinde yaşanılan dünyada ve hatta farklı kültürlerde nasıl formlar halinde ifade edileceğinin tartışmasının yapılması gerektiğidir. Bu da Kur’an’ın ana tezinin ve kavramlarının sürekli açımlanmasını isteyen bir çabayı gerektirmektedir. Bu da sürekli olarak metin ile olgu arasındaki ilişki ve irtibatı kaybetmemeyi zorunlu kılmaktadır. Meselâ; bugün için tevhid ve şirkin denk geldiği formlar, adaletin bugünkü koşullarda nasıl gerçekleştirileceği gibi soruların sosyal değişim ve olgularla birlikte ele alınmasına tekabül etmektedir.

Hiç şüphesiz insanlık Kur’an’ın indiği zaman diliminden bu yana bilgi, bilim ve teknoloji açısından oldukça fazla üretimde bulunmuştur. Hatta geçen son iki yüzyılda bile üretilen bilgi ve teknolojinin yoğunluğu ve hızı oldukça yüksektir. Şimdi temel soru(nu)muz; bugün Kur’an’ın ana tezi ve mesajının günümüz kültürü, koşulları, bilgi ve kültürü içerisinde nasıl ifade edileceğidir. Burada belki Kur’an’ın kavramlarının da yeni açılımlarla günümüz bilgi ve kültür çerçeveleri içerinde nasıl açılımlar geliştireceğini ortaya koyabilmektedir. Merrly Davies, “İslami Antropolojinin Oluşturulması” isimli kitabında, Kur’an’ın anlam stoklarının kıyamete kadar tüketilemeyeceğini belirtmektedir. Bu, her dönemdeki bilgi, kültür ve anlayışlarımız ile Kur’an kavramlarının bize yeniden açılacağını, içerisinde anlam stoklarını deşifre edeceğini anlatmaktadır. Biz Kur’an’ın açık uçlu metin olmasıyla işte bu açılımları kastetmekteyiz.

Doğrusu bu durum, Müslüman dünyaya, hem gelenekle ilgili tüm birikimleri, hem Batı’yı hem de günümüz bilgi seviyelerini bilerek onları kritik ederek, yüzleşerek yeni öneriler ve açılımlar getirme bağlamında ciddi görevler yüklemektedir. İşrakımızı yaratmanın uzun zaman alacağını söylemem de bu sebeptendir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.