islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5051
EURO
34,8523
ALTIN
2.440,19
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Müslüman Devrimci mi Yoksa İnkilâpçı mı Olmalıdır?

Müslüman Devrimci mi Yoksa İnkilâpçı mı Olmalıdır?

Hayatın bütünlüğünü ve hadiselerin hikmet boyutunu kavrayabilmek için, küllî düşünmemize yardımcı olan kavramlar dünyasına ait kelimeleri doğru seçmek ve yerli yeinde kullanmamız gerekir. Bir okuyucumuz, Mirat-Haber’de çıkan bir yazarımızın köşe yazısını ölçüsüzce eleştirirken, bizlere bir de kurtuluşun “devrimci Müslüman”olmaktan geçtiğini hatırlatma ihtiyacını duymuş. Peki bir Müslüman, “devrimci”mi olmalıdır yoksa “inkilâpçı” mı olmalıdır? Bu sorumuza cevap vermeden önce ilk önce “Devrim”ve “İnkilâp”gibi birbirlerine benzeyen ama içerik açısından önemli bir farkı barındıran kavramların ihtiva ettiği gerçek anlamlarına bir göz atalım.

Devrim (İhtilal; Darbe) ve İnkilâp Arasındaki Temel Fark

Devirmek kökünden gelen devrim (revolution), kitle hâlindeki bir sosyal/siyasî hareketin başlatılmasıyla birlikte, varolan bir yapıyı/rejimi, şiddetkullanımı neticesinde başarıyla yıkarak, yeni bir sistem/hükümet biçimi oluşturan çoğu zaman ani ve radikal bir değiştirme sürecidir. Bir başka ifadeyle devrim, bir toplumun idare şeklini, sosyal ve siyasî kurumlarını veya yönetici elitini zorla değiştirerek, yerine yenisini getirmek, sosyal kurumlara yeni bir biçim vermek maksadıyla yapılan köklü ve genelde cebri değişiklik hareketidir.

Türkçemizde bir devrim çerçevesinde gerçekleştirilen sosyal/siyasî değiştirmelerin şiddete dayalı olanlarına ihtilal,şiddet ihtiva etmeyenlerine ise inkılâp denilerek, Batı literatüründen farklı olarak kavrama yönelik olarak ikili bir ayırım yapılmaktadır. Burada Türkçemizin zenginliği ve üstünlüğü de ortaya çıkmaktadır. Ne var ki Türkçeye hâkim olmayan bazı mütercimler/devrimciler, bilerek veya bilmeyerek, “revolution” kelimesini ihtilal ve inkilâp tefrikine gitmeden “devrim” olarak yansıtmıştır.

Sisteme yönelik herhangi bir değişim gerçekleştirilmeden belirli bir silahli güç (ordu) tarafından gerektiğinde zor kullanarak, yönetime el konulma biçimi de darbeolarak adlandırılmakatdır. Hangi türden olursa olsun çok büyük bedeller, zulümler ve harabiyetlere sebebiyet vermiş olan devrimler, toplumsal barışı tehdit etmiş, yeni siyasî çalkanatılara sebebiyet verniş, iç çatışmalara yol açmış ve ardından yıllar geçmesine rağmen mazinin menfî hatıralarıyla zihinlerdeki buruk acıyı silememiştir. Mesela Türkiye’de Kemalist devrimleri iyice pekiştirmek maksadıyla oluşturulan İstiklal/Devrim Mahkemelerinde yargılanan binlerce tanınmış muhalifin ve masum vatandaşın yakınlarının hafızalarında bu acı hatıralar halen canlıdır.

Bu boyutuyla medeniyet (civilation), eşitlik ve refah vaat eden bütün devrimler, bunun tam zıddı olan vahşetin (barbarizm), zulmün, devlet terörürizminin ve sefaletin temellerini atmıştır. Yapmaktan ziyade yıkmaya dayanan hiçbir despotik devrimci sistem, ilelebet ayakta kalamaz. Tarih buna şahittir. Mesela devrimlerin bir eseri olan komünizm, 1991 yılından sonra başta Sovyetler Birliği olmak üzere bütün Doğu Blok ülkelerinde iflas etmiştir. Halk desteğine dayanıp sivil, demokratik ve barışcı bir değişim ise ancak inkilâpcı bir toplumun marifetiyle gerçekleşebilir. Nitekin komünizmin bitişi, temel insan haklarından mahrum edilmiş sivil halkın fıtrî bir ihtiyacın dışavurumu olan inkilâpçı ruhunun ortaya çıkmasıyla sağlanabilmiştir.

Hz. Muhammed’in (sav) İslâm İnkilabı ve Muhafazakârlık

Allah’ın hükümlerini toplumlara tebliğ/ikna yoluyla anlatan en son Peygamber (sav), bu süreç içinde tedricî de olsa en nihayetinde itikadî yönden başta putperetlik/şirk olmak üzere Bâtıl inançları ve sosyo-ekonomik yönden başta materyalist/faizci statüko olmak üzere bütün tağutî sistemleri gerçekleştirmiş olduğu İslâm inkilabı ile ortadan kaldırabilmiştir. Dolayısıyla günümüzün Müslümanların aslî görevi, Allah’ın emri ve Peygamberimizin (sav) girişimleriyle gerçekleştirilmiş olan bu inkilâbın getirdiği temel ilke ve esasları ümmet şuuruyla korumaktır. İslâm’ın dünya görüşü, inkilâpçı bir ruh ve koruyuculuk gayreti ile ancak hayatiyet bulur ve süreklilik arz eder.

İnkilâpcı bir Müslüman, bu yönüyle aynı zamanda muhafazakârdır, çünkü muhafaza etmek istediği şey, İslâm’dır yani Kuran ve Sünnettir. Kuran ve Sünnetin zıddı bidattır yani delalettir. İslâm’ın bütünlüğü ortaya çıkan delaletlerle kaybolmaya yüz tuttuğunda şuurlu Müslümanlar, birlik içinde inkilâpçı fikirlerini yeniden geliştirmeli ve mümkün mertebe söz veya el ile değişimin/inkilâbın öncülüğünü üstlenmelidir. İnkilâpçılık, bir Müslüman için ne kadar elzem ise, inkilâba bağlılık yani muhafazakârlık da o kadar önemlidir. Şuurlu Müslümanlar, İslâm inkilâbını sadece muhafaza etmekle yetinmeyip her asra ve her bölgeye uygunluk arz etmesine yönelik olarak tefekkür ve tecdid hamleleri ile hep diri tutmalıdır. Tedbir, tefekkür ve tecdid ile sürekli olarak yenilenen İslâmî inkilâp ruhu sayesinde ümmetin sosyo-ekonomik ve kültürel yönden tekâmülü de sağlanabilecektir.

Velhasıl-ı Kelâm

Demokrasi ve insan haklarının gelişimi ile birlikte kökü aslen devrimciliğe dayanan sosyalizmin temsilcileri bile bugün reformcu bir yapıya bürünmüştür. Demokratik solcular/ sosyalistler, kanunî yollarla yani ihtilâlsiz olarak yeni bir sosyal düzeninin tesisi için mücadele etmektedir. Sosyalizme giden yolda devrimin bir vasıta olarak kullanılmasını reddeden reformcu sosyalistler/sosyal demokratlar, bankaların, demiryollarının, madenlerin vs. devletleştirilmesi, eğitimin devlet tarafından denetlenmesi gibi barışçıl yöntemlerle ve seçimlerle devletin daha sosyal olabilceğine inanmaktadır.

Aslında klâsik Marksizim doktrininde yer alan “ihtilal/devrim” ve “proleterya diktası” gibi temel unsurlar, artık sosyal demokratların siyasî programlarında yer almamaktadır. Bunun yerine sosyal demokratlar da materyalist felsefesinin etkisinde kalarak, kapitalizme/liberalimze bazı şerhler koyarak, demokratik sosyal hukuk devleti ve (sosyal) piyasa ekonomisi taraftarı bile olmuştur. Diğer taraftan sosyal piyasa ekonomisini savunanların başında artan refahla birlikte bireysel sosyal sorumluluğun artacağı ve dolayısıyla devletçe gerçekleştirilen kamusal sosyal yardımların azalacağını düşünen Hıristiyan demokrat kökenli Alman bir Bakan olan Ludwig Erhardgelir. Görüldüğü üzere Avrupalı kapitalistler, faşizmden ve komünistler de radikal/devrimci sosyalizmden uzaklaşarak, devrim içermeyen orta bir yolda buluşabilmiştir.

Müslümanlar ise Peygamberimizin (sav) Veda Hutbesiyle birlikte insanlığın hayrına olan en doğru, en makul evrensel ilkeleri öğrenmiş, bunları benimsemiş ve ihtilale/devrime/anarşiye yol açan bütün siyasî/sosyal hareketlerin fitne ve fesat olduğunun bilinciyle hep inkilâp yani orta yolu tercih etmiştir. İslâm’ın bütününü veya bir kısmını yok etmeye yönelik her türlü ihtilalci/devrimci girişim ise, Allah ve Peygamberine (sav) savaş açmak anlamına gelir. Akla gelebilcek en kötü, en zorba ve en gayri-meşru değiştirme/müdahale/reform, İslâm’a karşı yapılan devrimdir. İslâm’ı hedef alan siyasî/askeri darbecilerin dünyevî ve uhrevî akıbetlerinin fena olacağını Allah ve Resulü açıkça bildirmektedir:

“Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek, gerekse mümin bir kadın için, artık işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulü’ne asi olursa (devrim yaparsa)açık bir sapıklık etmiş (delalet içinde)olur.”(Ahzab: 26).

“Her delalet sahibi cehnneme düşecektir, cehennemde yanacaktır, cehennemdedir.” (Taberani; IX; 97 r. 8521).

Ezcümle; Bir Müslüman, İslâm’a karşı devrimci bir vaziyet hiçbir surette alamayacağı gibi irşat faaliyetlerinde de başkalarını zorla değiştirme teşebbüsüne dahî giremez. Müslümanlar, devrî Muhammedînin başlamasıyla birlikte devrimciliği şeytanî bir tuzak ve inkilâpçılığı da Sünnetin bir tebliğ yöntemi olarak görmelidir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.