Makale

ORTA DOĞU’NUN PARİS’İ

Biraz mamur hale gelmiş, alt yapı sorunlarını azaltmış şehirler için kullanılan bir sözdür başlığımız özellikle Orta Doğu’da. Bir şehir yazısı daha yazmak niyetinde değiliz. En azından şimdilik bunu düşünmüyoruz. Mimari anlamda bir öykünme ifadesi olan bir söz gibi görünse de aslında sadece şehirler bağlamında Batı’ya öykünme yok. Sanat, spor, müzik gibi alanlarda da üstün kabul edilen Batı’ya benzetme çabası vardır kendi hem şehirlerimizi hem de insanımızı. Bu nedenle başlıktan hareketle zihinlerimize vurulan prangalar üzerine birkaç kelam etmektir maksadımız.

Çok ciddi bir kuşatma altında zihinlerimiz. İşin acı tarafı pek çoğumuz bu kuşatmanın farkında değiliz. Asırlardır bilinçaltımıza o kadar yükleme yapılmış ki neler olup bittiğini anlamak için müthiş bir araştırma ve çalışma yapmak gerekir. Bu kuşatmanın ayırdına varanlar elbette vardır. Ama genel itibariyle sesimizi çıkarmadan bağlılık göstermeye devam ediyoruz. Bunun da bir nevi kölelik olduğunu hiç düşünmüyoruz.                          ‘Küreselleşme, globalleşme, dünya düzeni ‘gibi ifadelerin bu modern ve kültürel köleliğin kodları olduğunun bilincinde de değiliz. Bu ifadelerin arka planında ‘Batı ‘ dediğimiz düşünce ve yaşam biçiminin yattığını belirtmekte fayda görüyoruz. Çünkü bu ifadelerin değerlendirme kıstasları ‘Batı medeniyeti ‘olarak isimlendirilen değerler sistemidir ki o; bu toprakların yabancısı ve aynı zamanda ayrık otudur. Bu ayrık otu coğrafyamızı kaplamış durumdadır.

‘’Orta Doğu’nun Paris’i’’ ifadesi de aslında bu kültürel köleliğin belirgin göstergesidir. Kendine güvenememenin, bir proje ve örnek model üretememenin, taklit etmenin; bilgisayar diliyle ‘kopyala yapıştır’ dan öteye geçememenin ve kopyaladığınız ürünün üstünlüğünü baştan kabullendiğinizin ifadesidir. Bütün bunların yanında kendi medeniyetini tanımamanın, ondan uzaklaşmış olmanın da işaretidir. Müzikte Mozart’ı tanıyıp Itrî’den, Dede Efendi’den; bilimde Albert Einstein’i bilip El Cezerî’den, Birunî’den;  mimaride Eiffel’e övgüler dizip Mimar Sinan’dan bihaber olmanın başkalarına hayranlığın ve onları üstün görmenin sonucu değil midir? Aynı zamanda çağdaş bilim, sanat ve mimaride yeni dehaları ortaya çıkaramamanın bir sebebi de değil midir? Kendini küçük görenlerin büyük işler yapması düşünülebilir mi?

Bu durum sadece bizim topraklarımızda görülen bir durum değildir tabii ki. Modern toplumların önemli sorunlarından biridir bu. İsmet ÖZEL ‘’Tahrir Vazifeleri ‘’ adlı eserinde mevzuyu şöyle ifade ediyor: ‘’Modernleşmenin zorlamasıyla köklerinden kopartılmış toplumlar Batı hâkimiyetini reddetmenin yollarını ister istemez Batı düşüncesinin baskısı altında aradılar. Bu arayış hüsranla sonuçlandı.(…) Çünkü bedenî köleliğin acısını yok etmek üzere harekete geçenlerin başlangıç çizgisi ne yazık ki ruhî kölelikte. Yani köleler efendileri gibi olurlarsa kendi kölelik durumlarının ortadan kalkacağını sandılar. Oysa efendilik modelini sunan kim ise hep o efendi kalıyordu.’’ İsmet ÖZEL aynı eserinde Hitler’in önce Paris’i yıkmayı düşündüğünü ancak sonra vazgeçtiğini çünkü Berlin’i o kadar parlak bir duruma getireceklerdi ki Paris onun yanında sönük kalacağına inandığını söylüyor. Öyle ya Berlin tarafından gölgelenmiş bir Paris’i yıkmanın ne gereği vardı? Ama bu düşünce, ‘’reddettiği görünürdeki hâkimiyetin ruhî boyunduruğunu kabullenen kölenin’’ düşüncesiydi, diyor ÖZEL.

Bütün bu söylediklerimizden Batı’da çalıştığı alanda başarılı işler yapmış olanları küçümsediğimiz, onları yok saydığımız anlamı çıkarılmamalı.  Onlar elbette çok güzel işler ortaya koymuşlar, insanlığa faydalı keşiflerde bulunmuşlardır.  Kastettiğimiz şey bir ruhî kölelikle her şeyde onları üstün görme hastalığıdır. Kendin olmak, kendi değerlerine sahip çıkmak, yeni ufuklara sahip olmak için yoğun bir çaba içinde bulunmanın çok önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz. Avrupa’nın Buhara’sı, Semerkant’ı, İstanbul’u, Medine’si;  Amerika’nın Yunus’u, Fuzuli’si, Ahmedi Hani’si, Uzak Doğu’nun Aziz Sancar’ı, Cahit Arf’i… gibi ifadeleri duymak ne kadar gurur verici olurdu değil mi?

Öyleyse ‘’Başkası olma, kendin ol/ Böyle çok daha güzelsin.’’ diyerek yeniden bilimden mimariye, sanattan edebiyata yeni yüzyıla damga vurmak için var gücümüzle, azim ve kararlılık içinde çalışmaya başlamalıyız. Herkes yaptığı işin en iyisi olma gayretinde olsun ki özlenen gelişmeler daha hızlı gerçekleşsin.  Hadi bismillah…

EYYUP YÜKSEL

View Comments

  • Selam değerli hocam.Bu güzel paylaşımlarınız için bir kez daha teşekkür ederim. ülkemizin kalkınması için yapılması gereken iş ve işlemler ancak bu kadar net bir şekilde açıklanabilir.dilinize emeğinize yüreğinize ve ✏️ nize sağlık.Allah Yolunuzu bahtınızı açık etsin

Recent Posts

  • Makale

ALIN TERİ

Kim bakar emeğe, alın terine Gün gelir kenara atarlar seni Koyarlar vasıfsız şahsı yerine Kıytırık…

13 saat ago
  • Gündem

Gazze Şeridi’nde Yitirilen Hayatlar: Acıyı Anlatmak

Gazze Şeridi'nde Yitirilen Hayatlar: Acıyı Anlatmak Gazze Şeridi, yıllardır çatışmaların, acıların ve umutların yeri olmuştur.…

13 saat ago
  • Makale

EROL GÜNGÖR’ÜN KAYBI TÜRKİYE’NİN KAYBIDIR!

24 Nisan 1983 yılında vakitsiz ölümüne en fazla üzüldüğüm isimlerden birisi Erol Güngör (1938) Hoca…

14 saat ago
  • Gündem

RAKICILAR MI ZAVALLI ZAVALLILAR MI RAKICI?

Alkollü içkilerin ve bunların başında rakının insan sağlığı için tehlike oluşturduğu bilinmektedir. Alkollü içkiler, yaralama…

1 gün ago
  • Gündem

Gazze Şeridi’nde Toplu Nikah Töreni Düzenlendi

Gazze Şeridi'nde Toplu Nikah Töreni Toplu Nikah Töreni Gazze Şeridi'nde İsrail Saldırıları Altında Gerçekleşti Gazze…

1 gün ago