Hadis-i Şerif’ten Etkilenerek 12 Lisan Öğrendi
Hz. Muhammed’in (sav) “Çin’de de olsa ilmi arayınız” sözünden hareketle yeni diller öğrenmeye karar veren 20 yaşındaki Karadağlı Vladimir Vlaovic, her gün bir saatini dil öğrenmeye ayırarak aralarında Türkçenin de bulunduğunu 12 dil öğrendi. Kendini “yarı Karadağlı-yarı Rus” olarak nitelendiren Vlaovic, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yeni diler öğrenmenin kendisini çok mutlu ettiğini söyledi. Vlaovic, Donja Gorica Üniversitesi’nde turizm işletmeciliği eğitimi aldığını, dil bilmenin ileride mesleğine de önemli katkı yapacağına inandığını ifade etti. İnsanların dünyayı daha iyi tanıyabilmek için kendilerini geliştirmeleri gerektiğini belirten Vlaovic, “En sevdiğim sözlerden biri ‘Çin’de de olsa ilmi arayınız’ hadisidir. Ben aslında bu düşünceden hareketle yeni diller öğrenmeye karar verdim.” dedi.
Peygamberimiz (S.A.V.) Yabancı Lisan Öğrenmeyi Teşvik Etmiştir
Yabancı bir lisan bilmenin gerek bireysel, gerekse toplumsal boyutuyla birçok avantajı vardır. Kişi, yabancı bir topluma veya kültüre ait bütün bilgileri elde edebilir ve yabancı bir ülkenin insanları ile direkt olarak kendi dilleri ile iletişime geçebilir. Meslekî yönden de yabancı birkaç dil bilmenin birçok faydası vardır. Kişi özellikle turizm ve ithalat/ihracat sektöründe daha kolay bir iş bulabilir, tercümanlık yaparak Türk okurlarına yabancı eserleri kazandırabilir veya akademik çalışmalarında kariyer yapabilir. Yabancı dil, bugün özellikle uluslararası diplomasi ve istihbarat faaliyetlerinde en çok ihtiyaç duyulan bir alandır. Bu yönüyle her devlet, kendi istikbali için mümkün mertebe bütün dünya dillerini hâkim olan binlerce uzmanı ilgili kurumlarda çalıştırır. Bugün bilgiye hızlı ve doğru kavuşma sistemi, bir ülkenin güvenliği açısından en büyük silahtır. Toplumsal gelişim açısından yabancı lisanlar bilmek olmazsa olmazlardandır.
Hz. Muhammed (sav) Okuma Yazmayı ve Yabancı Lisan Öğrenmeyi Teşvik Etmiştir
Hatırlayalım. Bazı genç sahabiler, fidye karşılığı olarak okuma-yazmayı Bedir esirlerinden öğrendi. Bunların arasında Miladi 612 yılında Medine’de doğan Hz. Zeyd b. Sâbit de bulunmaktaydı. Hz. Zeyd bin Sabit, zamanla Peygamberimizin (sav) vahiy kâtipliğini de üstlendi. Hz. Zeyd, gelen vahiyleri yazmanın ötesinde, hükümdarlara veya bazı kabile reislerine gönderilecek mektupları da yazardı ve devletlerarası ikili anlaşmaları kaleme alırdı.
Peygamberimizin (sav) isteği ve teşviki üzerine Hz. Zeyd, çok kısa bir süre içinde İbranice ve Süryanice’yi öğrendi. Zira Resulullah’a (sav) çeşitli yerlerden, bu dillerle yazılmış mektuplar geliyor ve bunların okunup anlaşılması, gerektiğinde cevap verilmesi gerekiyordu. Hz. Zeyd, sadece Kuran-ı Kerim’i ezberlemekle kalmamış, mirasla ilgili feraiz ilmini de çok iyi öğrenmişti. Öyle ki, ashâb arasında bu ilmi ondan daha iyi bilen yoktu. Bu bağlamda Resulullah (sav), ashabına “Feraizi en iyi bilen Zeyd’dir” sözü buna bir delildir.
Hz. Zeyd, Hz. Ebu Bekir’in halifeliği zamanında Kur’ân-ı Kerim’in toplatılması işini üstlendi. Çünkü Peygamberimizin (sav) vefatından sonra meydana gelen Yemame savaşında birçok hafız sahabe şehit olmuştu. Kur’ân’dan bir şey kaybolmasın diye dağınık olan bu vahiy malzemesinin toplanmasına karar verildi. Hz. Ebu Bekir, Hz. Zeyd’i çağırarak bu işi onun uhdesine verdi. O da Kur’ân’ı topladı ve bu mushaf-ı şerifi Hz. Ebu Bekir’e teslim etti
Gerek Hz. Ömer, gerekse Hz. Osman, Medine’den ayrıldıkları zaman Hz. Zeyd’i vekil bırakırlardı. Hz. Ömer’in hilafeti zamanında, kıraat, yani Kur’ân okuma ilminin öğretilmesiyle meşgul olmuştu. Ayrıca fetva işlerini de yürütüyordu. Fetva meselesinde çok sıkı ve hassas davranan Hz. Ömer, Hz. Zeyd ile birkaç sahabinin dışında kalanların fetva vermesini yasaklamıştı. Kendisi dört halife döneminde Medine Müftüsü olarak görev yaptı.
Hz. Zeyd, miladî 665 (Hicrî 45) yılında 54 yaşlarında ruhunu teslim etmiştir. Hz. Zeyd vefât edince, Hz. Ebû Hureyre şöyle bir tespit ve temennide bulunmuştur: “Bu ümmetin âlimi vefât etti. Umulur ki, Allah-ü Teâlâ, Abdullah ibni Abbas’i ona halef buyurur”. Hz. Zeyd b. Sâbit’in evlatları ve torunları da dinî sahalarda hizmet etmiştir. Mesela bunlardan Harice bin Zeyd isimli oğlu, dönemin meşhur yedi fakihinden biridir.
Ezcümle
Görüldüğü gibi devlet işlerinin süratli, etkili ve sistemli bir şekilde yürütülmesi için, kültürlü, birikimli ve buna bağlı olarak da birkaç yabancı dil bilen elemanlara her zaman ihtiyaç vardır. Yabancı dillere hâkim olanlar, bilimsel yönden de kendilerini daha hızlı geliştirebilir. Bendeniz 26 yıllık gurbet hayatından sonra Türkiye’ye avdet ettiğimde iki üç yabancı dil sayesinde hem doktora eğitim programına daha kolay kabul edildim, hem de yabancı ülkelerin sosyal güvenlik sistemleri ile ilgili doktora tezimi 6 ay gibi çok kısa bir süre zarfında tamamlayabildim. Ne var ki bugün Türkiye’de her ne kadar eğitim sistemimizde başta İngilizce olmak üzere yabancı dil öğretiliyor ise de öğrencilerimizin birçoğu üniversiteyi kazandıkları halde bir yabancı dili anlama ve doğru konuşma konusunda çok yetersizdir. Ne yalan söyleyeyim, birçok akademisyenimiz dahî doğru dürüst bir yabancı dili bile yeterince bilmediği daha doğrusu hatasız konuşamadığı halde profesör olabilmektedir. Yabancı dilleri hâkim olamayan bir ülke, sosyal ve bilimsel sermayesini eritir ve kendi güvenliğini tehlikeye atar. Herkese yabancı dil öğretmeye kalkışıp neticede iki cümleyi bir araya getirip konuşamayan kitleler meydana getirmek yerine yabancı dillere yatkın, üstün zekâlı öğrencilere, ileriye dönük iş garantisi de sağlamak suretiyle ehil eğiticiler aracılığıyla yoğunlaştırılmış yabancı diller öğretmeliyiz.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi