Önce ölümü ve ölümü hatırlatan şeyleri hanelerimizden uzaklaştırarak başladık seküler yaşam serüvenimize. Perdemizi araladığımızda temaşa ettiğimiz iki ucu tahta ve etrafı briketlerle çevrili aile kabirlerimizi şehirlerimizin olabildiğince dışına bembeyaz şatafatlı mermer işlemelerle süslemek suretiyle öteledik, gözüm görmesin dercesine.
Her gün evden çıkarken gördüğümüz kabirler için daha formel, lahitvari ve kutsal bir anlam inşa ettik. Ama bu kutsal kabirleri yılda iki kez olmak üzere dönüşü kaçarcasına gerçekleşen ziyaretlerin merkezine alarak aslında yine dünyevi bir kutsallıktı yeniden ürettiğimiz anlam.
Artık üzerinde envai çeşit çiçeklerin, yaldız işlemeli sözlerin parıldadığı kabirlerin hayatımızın mekânsal olarak çok ötesine taşımamızla birlikte uzam ve ruhsallığı da ötelere taşımış olduk.
Nitekim ölümü hatırlatan isimleri, obje ve olguları çocuklarımız başta olmak üzere hanemizden ötelememizle birlikte gelecek tasavvurumuz da daha fazla maddi kazanç, statü ya da daha fazla yer ve yemek keşfetmek; tatmak olarak yeniden inşa edildi.
Rahat bir yaşam arzusuyla yetiştirdiğimiz çocuklarımıza ahlakı öğrettik elbet. Ama onu da sekülerleştirdik ve Allah razısı gözetmeyi, “kendine yapılmasını istemediğini başkasına da yapma” diyerek dönüştürdük. Artık kendi gerçekliği dışında kimsenin haberdar olmadığı eylemler mahiyeti ne olursa olsun zihinlerde kötü bir anlam barındırmaz oldu, çünkü başkasına yapılandan bir tek senin haberin vardı.
Toplumsal ve özel hayatı bütünüyle çevreleyen din, artık öldükten sonraki işleri düzenleyen; defin yöntemini belirleyen bir mefhum olarak hafıza oluşturdu. Bir başka deyişle bizler, fiziki olarak hayatımızın dışında bir yerlere ötelediğimiz kabristanlarla beraber dini yaşam-pratiklerimizi ve Allah’ın varlığının bilgisini de, ölümü de çok uzaklara öteledik.
O artık uzaklarda bir yerlerde, icabına daha sonra bakılması gereken bir hesap. Allah mı? Öyle kutsal ki, soğuk mermerlerin arasında saklıyoruz. İhtiyaç hali dışında, adını anmaktan bile imtina ediyoruz ki, kirlenmesin. Halbuki onu, hayatımızın her anında yaşatmaya ihtiyacımız var. Ölümden daha önce ve kendisi için, her şeyi feda edebilecek boyutta.
Furkan AKSU
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi