islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4380
EURO
34,8077
ALTIN
2.433,16
BIST
10.082,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Salı Az Bulutlu
15°C
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C

Sermaye Transferi Meselesi; Enflasyon ve Kapitalizmin Düzeni

Sermaye Transferi Meselesi; Enflasyon ve Kapitalizmin Düzeni
28 Eylül 2023 09:00
A+
A-

İlahiyatçılar olarak bildiğimiz şey, faizin ekonomik sistemler için zararlı olduğu kadar toplumsal yaşamda da büyük uçurumları doğurduğudur. Birkaç yıldır faiz meselesini bizler, Mirat Haber yazarları başta olmak üzere, belli hassasiyete sahip insanlar olarak gündeme getiriyoruz. Ancak bu gündeme getirme, iş bilmez adamların bağnazlığı olarak görülüyor. Bu konuyu iki ayrı yazımızda ele almak istiyoruz.

Faiz meselesini dolaylı yollarla ele alan veya açıktan eleştiren insanlar bulunmaktadır. Abdülaziz Bayındır Hoca dolaşımdaki parayı kendine çeken ve piyasadaki insanları faizle borçlandıran banka düzeneğini anlatmaktadır. Aslında bu konu kapitalizmle çok yakından ilgilidir ki iktisatçıların önder kabul ettiği Karl Marx kapitalizmin günün birinde çökmeye mahkûm olduğunu tamamen bu saiklerle yazmıştır. Sermayenin belli ellerde toplanması sonucu yerel işletmeler borçlanacak ve batacaktır. Diğer yandan Keynes modelini ve diğer bazı başka iktisatçıları anlatan, yazan hocalarımız da oluyor. Bunlara dikkat kesilmek yerine, modası geçmiş ekonomi politikaları olarak bakıyoruz. Pekiyi fakültelerde atıp tutan gençler, iş hayatına gelince neden bu öğrendiklerini birer ütopya görüyor?

Bugün ekonomistler Türkiye’nin faize mecbur olduğunu söylüyor ve bunun rasyonel olmakla ilişkisine değiniyor. Türkiye’yi havuz sistemleri ile toparlayan Rahmetli Erbakan hoca ve danışmanı Osman Altuğ’un sözleri aslında yeterince dinlenmediği için bugün bu politikalara mecbur kalınıyor. Türkiye’deki ekonomik sistemi esasen IMF ve Dünya Bankası kurguluyor. Devalüasyon ve enflasyon çarklarına mahkûm olunan bir yapıyı Banu Avar; “Türkiye’nin Ekonomisine Çökenler” adlı yayınıyla eleştiriyor. Vatandaş olarak kiraya, temel ihtiyaçlara hatta gıdaya erişmekte zorluk çekenler olarak bu iddiaların doğru olmadığına inanmak istiyoruz ve yetkililerden açıklama bekliyoruz. Türkiye, daha iyi bir ekonomi modeline geçemez mi?

Türkiye’de sıklıkla konuşulan şey sermaye transferinin olduğu ve halkın yoksullaşırken, birilerinin lüks araçlara bindiği ve zenginleştiği meselesidir. Bu bütün dünyayı yoksul bırakıp kendi yurtlarında şen şakrak yaşamak isteyen emperyalistlerin yöresel planlarıyla örtüşen bir düzenek gibi görünüyor. Pekiyi bunu Anadolu’nun evlatları kaldırır mı? Bir eve aş girmediğinde bütün köye ve mahalleye bu durum ar olur mu? Bizler ne ara böyle insanlar haline geldik? Türkiye’de sermayeyi yöneten ve sermayeye sahip olan kişilerin oranı halka oranla yüzde kaçtır? Resmi rakamlar neden vatandaşı güldürmüyor? Emekli maaşı ve asgari ücret neden yuvayı ayakta tutmaya yetmiyor?

Kur’an’ı Kerim’de ihtiyaçtan fazlasının verilmesi gerektiği ve istifçiliğin kınandığı biliniyor. Dünya malına tama ederek maneviyatı unutanlar hastalıklı, çocuksu tavırlardan kurtulamamış insanlar olarak görülüyor. Esasen insanın madde ile imtihanı insanlığın varoluşundan itibaren ele alınacak bir konu. Biz burada sadece üç beş satırla mevcut durumu özetleyebiliyoruz. Halkımız belli tarikatların ve şirketlerin sadakasına mahkum edilmek zorunda mıdır? Bir baba onuruyla akşam çocuklarını bir lokantaya götüremiyorken yöneticiler mecliste vatandaşın bulamadığı yiyecekleri nasıl ucuza ve gönül rahatlığıyla yemektedir?

Konuyu mecburen veryansına dökmeden kapatmak zorundayız. Başka örnekler üzerinden gitsek belki bazı vicdanları titretebiliriz. Kızılderililer ve Sibirya Şamanları, doğaya büyük önem atfederler ve ihtiyaçları dışında bir ağaç yaprağını bile koparmazlar. Benzer şekilde baltalarını bezlerle sararak ağaçlar görmesin diye saklayan ormancıların hali ve yine ağaç keserken ağaca yapılan nidalar insan için ibretliktir. Bütün bunlar Yunus Emre’nin; “yaradılanı severiz, yaradandan ötürü” ifadesinin karşılığıdır. Bir diğer örnek bu felsefeyle yakından alakalı olarak “Milleti yaşat ki devlet ayakta kalsın” anlayışıyla Şeyh Edebali’nin öğüdüdür ki milletimize yol gösterici olmuştur. Evet! Biz Osmanlı’yı; “Komşusu açken karnı tok yatan bizden değildir” ve “biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” öğütleriyle kurup yücelttik. Cumhuriyet de aynı anlayışla karma ekonomi modeli ile kurmuştuk ama ne olduysa bugünlerde bambaşka şeylerle karşı karşıyayız. Nedense liberal sağ iktidarların ve bilhassa da Milli Görüş gömleğini çıkaranların küresel projelere uygun adımlar attığı görülüyor. Serbest piyasa ve gümrük birliği Türk şirketlerinin dünya pazarına açılmasından çok, eldeki küçük esnaf kuruluşlarının rekabete dayanamamasına sebep olmuştu. Daha sonra aynı yerlerden IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar eliyle düzenlenen politikalarca bu kez özelleştirme anlayışı başlamıştı. Bugüne kadar hep eldekilerin çıkışıyla ve kurumların yitişiyle kapitalizme boyun eğen insanlar olarak var olmaktayız, ancak bugünden sonra bir varoluş söz konusu mu bilemiyoruz, bu meseleyi ekonomist İbrahim Kahveci’nin yazısıyla açmak istiyoruz. “Bu ülke buraya kadarmış” adlı yazısı geldiğimiz durumu göstermesi açısından hayati önemlidir.

Meseleyi ele alan diğer ekonomistler, örneğin Hamza Yardımcıoğlu, fakirden zengine bir sermaye transferi gerçekleştiği açıklamasıyla bizi doğrulamaktadır. Bir diğer ekonomist Özgür Demirtaş, enflasyonun daha da artacağını çünkü mevcut politikanın buna göre düzenlendiğini söylemektedir. Esasen bizler enflasyonu ekonomiyi bilmeyen insanlar olarak cebimizdekiyle yaşıyoruz ve eve götürebildiğimiz ürünlerle durumu daha da vahim olarak görüyoruz. Vatandaş olarak, devlet büyüklerinin halkın yoksullaştığına dair uyarıları ciddiye almasını temenni ediyoruz. Ancak gözüktüğü kadarıyla enflasyon dünya sıralamasında Türkiye’nin yeri hiç de göz ardı edilebilecek değil. G-20 ülkelerine bakıldığında ortalama yüzde 7 iken, Türkiye’nin enflasyon oranı yüzde sekseni geçmiştir. Bu durum ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Mevcut durumda Ukraynalılar bile bize “Bizim ülkemiz savaşta olmasına rağmen bizim paramız sizin paranız kadar değer kaybetmedi” diyebiliyor.

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.