islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5383
EURO
34,8823
ALTIN
2.430,60
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

ŞERRE FREN, HAYRA MOTOR OLMAK ZORUNDAYIZ

ŞERRE FREN, HAYRA MOTOR OLMAK ZORUNDAYIZ
9 Kasım 2018 09:40
A+
A-

Şiddet kelimesi, dilimize Arapçadan geçmiştir. “Sertlik, sert ve katı davranış, kaba kuvvet kullanma” anlamındadır. Günümüzde kazandığı yeni anlama göre, “karşıt görüşte olanlara kaba kuvvet kullanmak ve sert davranmak” demektir.

Şiddet; bir kişiye, güç veya baskı uygulayarak isteği dışında bir şey yapmak veya yaptırmaktır.

Şiddete başvurmak, kişinin doğasında vardır. Yüce Allah, insanı bir takım zıt/pozitif ve negatif kuvvetlerin mücadele sahası olacak şekilde yaratmıştır. İnsanın iç dünyasında; nefis, bencillik, heva-heves, şehvet ve gadap gibi kötülük yapma melekeleri mevcut olduğu gibi, akıl, irade, kalp, şefkat, merhamet, insaf ve adalet gibi iyilik yapma, kötülüğe engel olma melekeleri de mevcuttur.

Birincisi insanın varlığında mevcut olan toprağın çamurunun yansıması iken, ikincisi de “وَنَفَخْتُفِيهِ مِن رُّوحِي  / ve ona ruhumdan üfledim” (Hicr:15/29) ayeti gereği insanda var olan Rabbânî yansımalardır.

Ayrıca “فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاها/ “Ruha fücuru/kötülük duygusunu da, takvayı/sakınıp iyi olmayı da ilham etti” (Şems:91/8) ayeti kerimesi gereği insanın yaratılış kıvamı, iyilik yapmaya da/şiddet ve ifsada da müsaittir.

 İşte insanoğlu bir duvar saatinin sarkacı gibi her iki tarafa/hayra ve şerre salınımı olan bir varlıktır. Bazen onu “hayır” işlerken görürsünüz, bazen da  “şerrin/şiddetin” içinde bulursunuz. 

Mevlana’nın dediği gibi “Biz, Musa’yı da Firavunu da içimizde barındırıyoruz.” Bize düşen, bu gerçeği bilerek Musa’ca duruş sergilemek, Firavunî talep ve ihtiraslarımızı, şiddet ve ifsatlarımızı da baskı ve kontrol altına almaktır.

İslam, suça veya şiddete teşvik etmez. Aksine insanı suç ve şiddetten alıkoyacak yönlendirmelerde bulunur ve bu konuda sorumluluklar verir,  yaptırımlar kor.

İslam’ın önerdiği sosyal toplum, “Elinden ve dilinden bütün insanların selamette olduğu” insanlardan oluşan bir toplumdur. Mal, can, ırz ve namus güvencesinin bulunduğu bu toplumda kullar, Rabbânî taksime razıdırlar, ekonomik ve toplumsal yapı farklılıklarının olması, insana “yücelik” veya “aşağılık” değeri kazandırmaz. Yönetenler, yönetilenlere tepeden bakmaz. Aksine kendilerini, yönettikleri insanların hizmetçisi olarak görür. Zenginler, fakirlere karşı aşağılayıcı bir tavır ortaya koymadıkları gibi, fakirler de zenginlere haset etmezler. Servet konusunda kendinin üstünde olanlara değil, altındakilere bakarak şükreder. İbadet, ahlakî değerler ve takva konusunda da kendinden üstte olanlara bakarak onlar gibi olmaya çalışır. (Bak: Müslim, Zühd 9; Tirmizi, Kıyame 58; İbn Macce, Zühd 9)

Eğer bir toplumsal yapıda, kişiler elde ettiklerinin şükrünü eda etmez ve meşru olmayan yollardan makam, mevki, servet gibi bir takım menfaatlere ulaşmak isterlerse, işte o zaman içindeki nefis, heva-heves, ihtiras, şehvet, gazap, bencillik gibi negatif güçler devreye girer ve şiddete kapı aralanmış olur.

Ulaşmak istediklerimize, meşru olmayan yoldan sahip olma arzumuzun nedeni, içimizdeki firavundur. Her şeye hâkim olma, her şeyi elinde bulundurma tutkusudur. Yüce Allah, hayat kitabımız K.Kerim’de Firavun kıssasını boşuna anlatmamıştır. Bilindiği gibi Firavun, gördüğü rüyayı bir kâhine tabir ettirir. Kâhin, “İsrail oğullarından biri çıkıp senin saltanatını yerle bir edecek” diye tabir edince Firavun, rahimlerdeki çocuklara varıncaya kadar İsrail oğullarının erkek çocuklarını katlettirmiştir. Toplumsal yapı üzerinde devlet terörü uygulamıştır.  Kur’an’ın sunduğu bu tablodan anlaşılmaktadır ki; muhalifleri yok etmek, susturmak, ayağını kaydırmak, Firavun taktiğidir. Hangi yönetici veya iktidar sahibi, muhalif sesi yok etme uğraşı içindeyse o kişi, Firavunun izindedir. Bir başka ifade ile kim, “rakibim olur” diye bir kimseyi çeşitli entrika ve dolaplarla yıpratıp yok ediyorsa, ona şiddet uyguluyor demektir ve aynen Firavunun, “İsrail oğullarından doğacak erkek çocuk, benim iktidarımı ortadan kaldıracak” diye öldürdüğü gibi, bir cahiliye davranışı ortaya koymuş demektir. Çünkü Şiddet; bir kişiye, güç veya baskı uygulayarak isteği dışında bir şey yapmak ve hukuka aykırı bir hedefe varmak için güç kullanmak ya da baskı yaparak tehditte bulunmaktır.

Ayrıca şunu unutmayalım ki, suç ve şiddet bir zulümdür. Onun için konuya bu açıdan da bakmalıyız. İslam’da suç ve şiddeti engellemeye yönelik pek çok ayet ve hadis vardır:

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız; çünkü Allah’a inanıyorsunuz…” (Al-i İmrân, 3/110)

Siz iyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve başkasına saldırmak hususunda birbirinizi desteklemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Maide, 5/2)

“İşte bundan dolayı İsrail oğullarına kitapta şunu bildirdik: Kim, kâtil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.” (Maide, 5/32)

Bazı hadislerde de mealen şöyle buyurulur:

Sakın zulmetmeyin; çünkü zulüm kıyamet günü karanlıktır.” (Hâkim, Müstedrek,  1/55)

“Müslüman,  Müslümanların, dilinden ve elinden salim kaldığı kimsedir. Mümin ise diğer insanların, canları ve malları hakkında kendisine güvendiği kimsedir.” (Hâkim, a.g.e. 1/54)

Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78; Tirmizî, Fiten. 11- Nesaî iman 17 İbn Mâce, Fiten, 20)

Bütün bunlardan anlıyoruz ki, Müslümanlar, çevrelerinde olup bitenlere duyarsız kalamazlar. Güçleri nispetinde “şerre fren, hayra motor olmak” zorundadırlar. Toplum gemisinin batışına sebep olacak delikler açılmasına seyirci kalamazlar.

Ateş bacayı sarmadan, şiddet toplumu kuşatmadan, Doç. Dr. Necmettin Özerkmen hocanın, toplumsal ve siyasi şiddete kapı aralamamak için şu çözüm önerilerine kulak verip uygulamalıyız:

1-“Farklı fikirlere ya da karşıt görüşlere düşmanca bakmak yerine, yeni bir çözüm önerisi olarak görmek gerekir.

2-Siyaset kurumu polemik üretme yeri değildir. Sorun çözme yeri olduğu için siyasiler herkesten daha çok hukuka uygun davranmalıdır.

3-Milli eğitim politikalarının tek tip insan yetiştirme yerine, dünya ve ülke sorunlarını sorgulayan; ilgi, beceri ve yeteneklerine göre öğrencilerin donatılması; gereksiz bilgi yığını içinde bocalamaları engellenmelidir.

4-Öncelikle ana-baba eğitiminin sağlanması ve sonra çocuklara iyi örnek olunarak yaygın eğitimin verilmesi gerekir. Çünkü çocuk söyleneni değil yapılanı öğrenir ve taklit eder.

5-Medya-basın gibi kamuoyunu oluşturan kurumların etik değerlere göre yayın yapmaları, kamuoyunu yanıltmamaları gerekir. Çünkü Şiddet öğesi, televizyonda ve basında “terör” olaylarını özendirici biçimde kullanılmaktadır. Ne yazık ki, televizyonun özellikle çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisi artık evrensel bir sorun haline gelmiştir. Dolayısıyla gerek televizyon dizilerinde, gerek basında yer alan ve kimi zaman da birinci sayfalarda büyük boy resimlerle verilen “şiddet” olayları toplumda derin yaralar açmaktadır.

6-Aile içinde kız-erkek çocuk ayrımının giderilmesi, sevgi ve hoşgörü temeline dayalı bir aile yapısının geliştirilmesi gerekir. Çünkü aile içinde yaşanmayan sevgi ve hoşgörü sokakta, okulda, partide, sendikada, iş yerinde hiç yaşanamaz.

7-Adam kayırma, hemşericilik, bölgecilik; ideolojik ve inanç birliği gibi gerekçelerle kamuda haksız uygulamaların, yolsuzlukların önüne geçilmesi ve liyakatin esas alınması gerekir.

8-Kanun devleti değil, hukuk devletinin hayata geçirilmesi; “anayasalı” devlet değil, “anayasal” devlet, çağımız toplumlarının özelliğidir.

9-Şiddet nerede ve nasıl olursa olsun, kimden gelirse gelsin, kınanmalı ve caydırıcı yaptırımlarla engellenmelidir.” (Bak: Doç. Dr. Necmettin Özerkmen, Toplumsal Bir Olgu Olarak Şiddet, Akademik Bakış Dergisi Sayı: 28,  Ocak – Şubat 2012)

Gerisi lâf-ı güzâf.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.