islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3765
EURO
34,7590
ALTIN
2.432,17
BIST
10.002,45
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Salı Hafif Yağmurlu
15°C
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
19°C
Cuma Hafif Yağmurlu
18°C

Süleymaniye Camii İmam Hatipliği Görevinden Alınışım

Süleymaniye Camii İmam Hatipliği Görevinden Alınışım
22 Ekim 2023 10:00
A+
A-

Bizler için görevlendirilmiş Cin asıllı şeytanlarla şeytanlaşmış insanların kişiye Batıl amellerini güzel gösterdiği, Kur’ân’ımızın bildirdiği hakikatlerdendir. Şeytanî telkinleri kabullenen insanlar güzel olduğu inancıyla çirkinliklere dalmakta da sakınca görmezler. (Muhamme 4725: Enfal 8/48;Kehf 18/104)

Jakoben Laikliğe İmanlılar

Kalpleri yarıp inceleme imkânımız yok. Zahire bakarak hüküm veririz. Jakoben Türkiye laikliğine ve onu sembolize eden Kemalizm’e inanan veya dünyevî ikbal için inanır görünen T. Altıkulaç ve ekibi 1980 ihtilali sonrasında beni yargı yoluyla dışlamak istemiş, başarılı olamayınca görevden alma yoluna girmişlerdi.

Kaderin Zuhuru

İnsanoğlu kader konusunda gereksiz tartışmalara girip çıkmıştır. İnsanın yaratılacağı asrı, coğrafi bölgesi, ana babası, cinsiyeti, sureti, yeteneği, ömrü ve hatta yiyeceği, içeceği ve yararlanacağı varlıklar anlamına rızkı Rabbimizin Kader senaryosuyla programlanmıştır. İnsan kendisi için çizilen ve kendisini kuşatan daire içinde cüzî irade sahibidir. Bu cüz i iradenin etkisi ne kadardır, tam olarak bilinmez. Biz Rabbimizin sorgulanacağımız emirleri ve yasakları çizgisinde hayatımızı düzenlemeye çalışırız. Gerisi bizi aşar.

Kendisiyle alakalı hakikatin bu kadarını olsun kavrayamayan insan ihtiraslara kapılır, olmazı oldurmaya kalkışır, kendisini yorar. Cehennem büyük ölçüde böylesi iman yoksunu yorgunların varacağı yerdir. (el-Ğaşiye 88/2-4)

Allah’ın sırlarından bir sır olup, özünü Peygamberlerin de bilmediği İlahi Kader’in varlığını kanıtlayan bir belge de, tıpa tıp çıkan salih rüyalardır. Rüya bahsi uzun. Peygamberimizin rüyalara önem verdiği hakikatine değinmekle yetinelim.

Tayinim ve Sürgünüm Rüya ile Başladı

Kaderimin sır dolu tecellisine bakınız ki Süleymaniye Camiine tayin edilişim de, görevden alınarak Büyük Piyale Camii’ne sürülüşüm de bir rüya ile başladı. (Bkz. sayfa 34)

Tayin maceramın Süleymaniye kabristanında medfun olan muhaddis Ahmet Ziyauddin Gümüşhanevî hazretlerini rüyada görüşümle başladığını hatıratımızın özel bölümünde anlatmıştım.

Süleymaniye’den alınışımın İstanbul Müftülüğünde bana tebliğ edildiği Perşembe gününden iki gün evvel Salı gecesi bir rüya gördüm:

Rüyam ve Hakkımda Görülen Rüya

On binlerce kişi ile dopdolu büyükçe bir meydan. Meydanın ortasında kurulmuş büyük bir platform/sahne. Hocalar konuşmuş sıra bana gelmişti. Biraz da geç kalmıştım, alelacele sarığımı takıp cübbemi giydim. Sahneye çıkmak üzere merdivene adım atmıştım ki, iri mi iri bir köpek peyda oldu. Üzerime sıçrayıp sağ kolumu dişleri arasına aldı. Kendimi kurtarmaya çalışıyor ama kurtulamıyordum. Bu arada köpeğin ısırışlarını hissediyor isem de derin bir acı duymuyordum. Ne ettiysem köpekten kurtulup kürsüye çıkamadım ve de uyandım.

Benim rüyamdan bir süre önce bir halis dostumuz da bizimle ilgili benzeri bir rüya görmüştü. Yine böyle muhteşem bir kalabalık önünde sahnede konuşuyormuşum. Üzerimde beyaz bir giysi vardı. Giysinin üst kısmı bembeyazdı ama belden aşağı kısımlarında bazı belli belirsiz lekeler vardı. Rüyaları gerçeğe yakın bir şekilde tabir eden Abdurrahman Şeref Güzel yazıcı hocamız rüyayı şöyle yorumlamıştı:

– Giysinin üst kısmının bembeyaz olması İslâmî ölçülere kalben imanın tam ve bağlılığın da sağlam olduğunu gösterir. Lekeler ise giderilmesi gereken nefsani eksikliklere işarettir.

Bizim rüyamızda cemaat ve platform vardı ama engelleyici bir it de vardı.

Rüyalarımı tecrübe ettiğim için bir yerlerden bir engel çıkabileceğini sezmiştim ama, nedense görevden alınacağım aklıma gelmemişti.

Rüyamın ertesi Çarşamba günü görev için camiye geldiğimde, müezzin arkadaşlar İstanbul Müftülüğü’ne çağrıldığımı bildirdiler. Perşembe günü, yanı başımızda olan Müftülüğe gittiğimde, Müftü Salahaddin Kaya ile görüşmem gerektiğini söylediler.

Selahaddin Hoca İmam Hatip Okulu’nda bize üç yıl Arapça dersine gelmişti. Birbirimizi iyi tanırdık. Müftülük camiimize yakın olduğu için Cumaya da gelirdi.

Rüyam Tabir Edilmiş Oldu

Sanki il müftüsü olarak kendisine onaylatılmamışçasına, sürgünümü yalnızca Diyanet İşleri Başkalığı’nın tasarrufu gibi göstererek bana görevden alındığımı tebliğ etti. Rüyam fiilen tabir edilmiş oldu.

Ben de kendisine rüyamı anlattım. Bana musallat olan ite dikkat çektim. Namık Kemal merhumun “Köpektir zevk alan sayyad-ı bî insafa hizmetten / İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan köpektir” mısraından ilhamla beni görevden alanların İslâm ile barışık olmayan, hatta çatışmalı olan düzene hizmet eden bizden tipler olduğunu bildiğimi de ifade ettim.

Selahattin Hoca kişisel olarak sakin bir insandı. Risk almaz, zulme karşı direnç göstermez bir tipti. Kendisine ” İslamî hakikatleri gereğince açıklamaya çalışıyordum, siz de onay veriyor, savunuyor durumdaydınız, görevden alınmam hakka ve halka karşı bu müspet konumunuzu yitirmenize değdi mi? ” şeklinde ifadelerim olduysa da, yapılacak bir şey yoktu. Selahattin Hocaya itiraz ve onu yerme, zaman kaybı, enerji israfıydı.

Tayinimi Durdurabilirdim

Tayinimi durdurabilirdim. Etkili olabilecek kişiyi, yani merkezde Kenan Evren’in ekibinde çalışan görevli ve yetkili bir Albayı buldum. Buldum ama, sonuçta Diyanet İşleri Başkanlığı’na bakan Devlet Bakanı  Mehmet Özgüneş’e Atatürkçü olduğumu söylemem/kanıtlamam gerekiyordu.

Ben hayatım boyunca kendimi Muhammedî olarak bile tanımlamadım. Çünkü İslâm Allah’ın elçisi Muhammed’in değil, Allah’ın kurup Muhammed’i tebliğci kıldığı ilahi yapıydı. Atatürkçüyüm diyebilecek olsaydım, bu kendimi inkâr olurdu. Görevimden de alınmazdım.

Şadan Tuzcu ve Hamdi Mert

Süleymaniye’den alınışım sırasında Şadan Tuzcu kardeşimiz Rize’den

Danışma Meclisi üyesiydi. Görevden alınışım sonrasında mühendisler grubumuz Şadan Tuzcu’yu arayarak tayini durdurma amacıyla konuyla ilgilenmesini rica etmişlerdi.

Şadan Tuzcu kardeşimiz de bu amaçla Diyanet’e gider. Kendisini Diyanet İşleri Başkan yardımcısı olan Hamdi Mert çok güzel karşılar. Görüşme sırasında Şadan bey cemaatim olduğunu, kendisinin ve cemaati oluşturan diğer insanların son derece yararlandığını beyan ederek, konuyu tayin mevzuuna getirir. Getirdiğinde Hamdi Mert benim hakkımda müsbet birkaç söz söyleyerek giriş yaparsa da ciddileşir. Benim yasal düzenle çatışan hutbeler yazıp okuduğumu açıklar ve örneklendirir.

Bölümümüzü Bitirirken…

Aradan kırk yıl geçti. Yaşlandık, makamlar ve mevkiler geride kaldı. Orta yaşlıların belleri büküldü. Hamdi Mert öldü. Bizim için de yolun sonu görünüyor. Bizzat duymadığım için örtülü ifadeler kullanarak yaptığım açıklamalarımda bir hatamız olmuşsa Rabbim, yanılgımızı onu bağışlamasına vesile kılsın. Hakkım da helâl olsun.

Ha bir de, görevden alındığımız Süleymaniye Camii de yerinde duruyor.

Hakka ve Hak rızası için halka hizmet edenler hiç pişman olmadı, biz de olmadık. Amel defterleri kapandı ama açılmak üzere. Hayat filminin sonuna yaklaştık. İradeli olan bütün sözlerimiz ve işlerimiz bize izletilecek.

Çünkü Büyük Hesab Günü ve de Cennet ve Cehennem önümüzde.

Bölümümüzü Peygamberimizin yaparak öğrettiği dua ile bitirelim.

Allah’ım! Öfkenden rızana, azabından affına Senden de sana sığınırım. Ben seni gereğince övemem. Sen kendini yücelttiğin gibisin.”

ALİ RIZA DEMİRCAN

YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ