Şükür, insanın “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etmesidir.”[1] Ni’met de “bedel gözetilmeksizin yapılan iyilik” [2] demektir. Tahdîs-i ni’met ise bir şükür ifadesi olarak “yapılan iyiliği anlatma” anlamını ifade eder. Dolayısıyla bir iyilikte, biri iyilik yapan, diğeri de iyilik yapılan olmak üzere iki taraf bulunur. İyilik yapanın, yaptığı iyiliği söylenmesinde hatırlatma ya da başa kakma; iyilik gören kişinin, kendisine yapılan iyiliği söylemesinde ise hatırlama, vefa ve teşekkür söz konusudur.
İslâm, onur kırıcı bir söz, davranış ve başa kakma olmadıkça yapılan iyiliği hatırlatmada bir sakınca görmez. Bu konuda Yüce Rabbimiz, Duhâ suresinde Hz. Peygamber’e yaptığı yardımları hatırlatarak, bize de bir mesaj verir:
“Rabbin seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni şaşırmış vaziyette (dâll) bulup da yol göstermedi mi? Seni fakir halde bulup, zengin etmedi mi? Öyleyse sen de yetimlere haksızlık etme, onları hor görme. El açıp yardım isteyeni de azarlama . Rabbinin sana verdiği nimeti anlat.”[3]
Bu ayetlerde Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’i hiç terk etmediğini ve yardım edip onu koruduğunu söyleyerek, ondan verilen bu ni’metleri hatırlamasını ve anlatmasını ister. Bu hatırlatma –haşa- başa kakma değildir, zira böyle bir düşünce Allah için asla söz konusu olamaz. Bu hatırlatma, vahyin bir müddet kesilmesi sebebiyle Mekke müşrikleri arasında yayılan “Rabbi Muhammed’i terk etti, ona küstü” şeklindeki dedikodularından Hz. Peygamber’in duyduğu üzüntüyü hafifletmeye ve gönlünü almaya yöneliktir.[4] Bunu da Allah Teâlâ, “Rabbin seni ne terk etti, ne de darıldı”[5] sözüyle ifade eder. Daha sonra da ona geleceğinin mevcut durumdan daha iyi olacağı müjdesini verir. Ayrıca ondan yapılan bu iyilikleri hatırlamasını ve anlatmasını da ister. Zira tahdîs-i ni’mette insanın, Allah’ın verdiği nimetleri hatırlaması, övünme ve böbürlenme duygusuna kapılmadan şükranla yâd etmesi söz konusudur. Bu bağlamda Merhum Elmalılı Hamdi Yazır da tefsirinde tahdîs-i ni’meti şöyle açıklar:
“Rabbinin nimetini- gerek mevcut ve gerek mev’ud olan nimetin- hemen tahdis et, anlat da anlat. Sade lafını ederek ve gösteriş yaparak mağrurlanmak için değil, hakkını takdir, şükrünü ifa etmek için eserini gösterecek, başkalarını da istifade ettirecek veçhile kavlî veya fi’lî hadis ile anlat. Rabbinin sana ata kıldığı gibi yetime şefkat ile merhamet, Allah’ın muhtaç kullarına maldan mal, ilimden ilim, va’den va’d ile ata ve ihsan ederek sonun önünden, ahiretin dünyadan daha hayırlı olduğunu duyur. Böyle tahdis-i ni’met ile Rabbinin büyüklüğünü aleme anlat”.[6]
Tahdîs-i ni’met, ayette her ne kadar Hz. Peygamber’in örnek kişiliği üzerinden ifade edilse de, bu ifadenin bize de yansıyan bir yönü bulunmaktadır. Zira bu mesajda, yapılan iyiliği unutmamak, yeri ve zamanı geldiğinde usulünce onu ifade etmek anlamı mevcuttur. Bu nedenle tahdîs-i nimet, her ilim, makam ve servet sahibi kişinin yapması gereken bir kadirşinaslık göstergesidir. Bunun bilincine olan insanlar da bu görevi yerine getirme çabası içinde olmuşlardır. Bunlardan biri de Celalettin Suyutî’dir. Nitekim bu düşünce ona, “Kitabu’t Tehaddüs bi Ni’meti’llah/ Allah’ın Ni’metini Anlatma Kitabı” adıyla bir eser yazdırmıştır. Otobiyografi türünde olan bu eserinin ön sözünde Suyutî, “Rabbinin nimetini anlat” [7] ayetinden ilham alarak kitabının adını, bir “tahdîs-i ni’met” olarak “Kitabu’t Tehaddüs bi Ni’meti’llah” olarak koyduğunu söyler. Kısaca hayatını anlatır ve yazdığı eserlerin adlarını tek tek zikreder; hayatı boyunca meydana getirdiği bütün eserlerin Allah’ın bir lütfu olduğunu; bu nedenle de O’nun bu lütfunu, -övünmek kastı ile değil- tahdîs-i ni’met olarak anlatmanın bir “şükür” nişanesi olduğunu ifade eder.[8] Dolayısıyla tahdîs-i ni’metin de güzel bir örneğini sunar.
Başa kakma ve minnet altına alma, insanlara özgü bir davranıştır. Bu nedenle kimi insan, hem yaptıkları ile, hem de kendisine yapılan iyilik ile övünme ihtiyacı hisseder ve daha ziyade yaptıklarıyla öğünür. Allah Teâlâ, hiçbir öğünmeyi ve böbürlenmeyi hoş görmez, muhtelif ayetlerinde de bunu açıkça beyan eder. Nitekim Bedir Savaşı sonrasında bazı sahabîlerin savaşla ilgili abartılı sözleri ve övünmeleri üzerine ,[9]
“Ey müminler! Şunu iyi bilin ki, (Bedir’de) düşmanı öldüren siz değildiniz, onları öldüren asıl Allah’tır. (Ok, taş, toprak ) attığın zaman gerçekte sen atmasın, asıl atan Allah’tır. Ve Allah bunu da , müminlerin güzel bir imtihan kazanmaları ( şerefli bir zafer ve ganimet elde etmeleri) için yapmıştır”[10]diyerek onlara bu savaşta yaptığı yardımları hatırlatır, dolayısıyla öğünmelerini de doğru bulmaz. O’nun bu konudaki uyarıları, sadece bununla sınırlı değildir, daha genel bir çerçeveyi de kapsar. Şu ayetler, bunu ifade etmektedir:
“Müslüman olduk diye bunu senin başına kakıyorlar. Sen onlara deki Müslüman olmanızı başıma kakmayın. Eğer (iman konusunda) gerçekten doğru söylüyorsanız, imanı nasip ettiği için asıl sizin Allah’a minnet borcunuz vardır.” [11]
“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da bu iyiliği yoksulun başına kakmayan ve onu incitmeyen kimseler, Allah katında mükafatlarını mutlaka bulacaklardır.”[12]
Bu ayetlerin verdiği mesajlardan da anlıyoruz ki Allah Teâlâ, yapılan iyilikleri başa kakmayı asla tasvip etmiyor ve onaylamıyor. Bu nedenle inanan her insanın, Allah’ın kendine lütfettiği nimetleri hatırlaması ve bir tahdîs-i ni’met olarak anlatması; insanlara yaptığı iyilikleri mecbur kalmadıkça söylememesi, fakat kendine yapılan iyilikleri de unutmaması gerekiyor; bu da kadirşinaslığının bir göstergesi olarak önem arz ediyor.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Mustafa Çağrıcı, Şükür, DIA , İstanbul 2010, 39/259.
[2] Cucanî, Ta’rifat, Ni’met maddesi.
[3] Duhâ,93/6-11.
[4] Buhârî, Tefsîr, 93.
[5] Duha,93/3
[6] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul,1938, 8/5906.
[7] Duhâ,93/11.
[8] Bu kitap, E.M. Sartain tarafından tahkik edilerek Cambridge Üniversitesi tarafından 1975 yılında yayımlanmıştır.
[9] Fahrettin Razî, Mefatihu’l Gayb, Tahran, Tarihsiz, 15/139.
[10] Enfâl, 8/17.
[11] Hucurât,49/17.
[12] Bakara, 2/262.
İlk bakışta “Peygamber”, “Resul” ve “Nebi” kelimelerinin aynı anlamı ifade eden eşanlamlı kelimeler olduğu düşünülmektedir.…
İNSAN PSİKOLOJİSİNİN ÖZÜ İRADEDİR İnsan psikolojisine ve toplum sosyolojisine en çok etki yapan hitap ve…
SENİ BUGÜN BAŞKA SEVİYORUM AMA SEN HANGİ GÜN İSTERSEN OKU Ben senin sevgili kaderinin neresiyim?…
AHLÂK İSLAMÎ KURALLARDIR AHLÂKSIZ KİŞİ DİNDAR OLAMAZ! Yüksek mahkeme üyelerinden genç bir dostumuz sohbetimiz sırasında…
Ülkemizde inançsız bir kesim Cumhuriyetin kuruluşundan buyana Osmanlı’ya azgın bir düşmanlık duygusuyla saldırmaktadır. Bunun neden…
Almanya'da Filistin Destekçisi Yasemin Acar'ın Dramı: Polisin Şiddeti ve Haksızlık Almanya'nın başkenti Berlin'de, Filistin'e destek…