islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3640
EURO
34,9533
ALTIN
2.325,55
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

“TAHDÎS-İ Nİ’MET” : BİR ŞÜKÜR İFADESİ

“TAHDÎS-İ Nİ’MET” : BİR ŞÜKÜR İFADESİ

Şükür, insanın “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etmesidir.”[1] Ni’met de “bedel gözetilmeksizin yapılan iyilik” [2] demektir.   Tahdîs-i ni’met ise bir şükür ifadesi olarak “yapılan iyiliği anlatma” anlamını ifade eder.  Dolayısıyla bir iyilikte, biri iyilik yapan, diğeri de iyilik yapılan olmak üzere iki taraf bulunur.  İyilik yapanın, yaptığı iyiliği söylenmesinde hatırlatma ya da başa kakma; iyilik gören kişinin, kendisine  yapılan iyiliği söylemesinde  ise hatırlama, vefa ve teşekkür söz konusudur.

İslâm,  onur kırıcı bir söz, davranış ve  başa kakma olmadıkça yapılan iyiliği hatırlatmada bir sakınca görmez. Bu konuda Yüce Rabbimiz, Duhâ suresinde Hz. Peygamber’e yaptığı yardımları hatırlatarak, bize de  bir  mesaj verir:

Rabbin seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni şaşırmış vaziyette (dâll) bulup da yol göstermedi mi? Seni fakir halde bulup,  zengin etmedi mi?  Öyleyse  sen de  yetimlere haksızlık etme, onları hor görme. El açıp yardım isteyeni de azarlama . Rabbinin sana verdiği nimeti  anlat.”[3]

Bu ayetlerde Allah Teâlâ,  Hz.  Peygamber’i  hiç terk etmediğini ve yardım edip onu koruduğunu söyleyerek, ondan verilen bu ni’metleri hatırlamasını ve anlatmasını ister. Bu hatırlatma –haşa- başa kakma değildir, zira  böyle  bir düşünce  Allah için asla söz konusu olamaz. Bu hatırlatma, vahyin bir müddet kesilmesi sebebiyle Mekke müşrikleri arasında  yayılan “Rabbi Muhammed’i terk etti, ona küstü” şeklindeki dedikodularından Hz. Peygamber’in duyduğu üzüntüyü hafifletmeye ve gönlünü almaya yöneliktir.[4]   Bunu da Allah Teâlâ, “Rabbin seni ne terk etti, ne de darıldı”[5]  sözüyle ifade eder.  Daha sonra da  ona geleceğinin mevcut durumdan daha iyi olacağı müjdesini verir. Ayrıca  ondan yapılan  bu iyilikleri  hatırlamasını ve  anlatmasını  da ister. Zira tahdîs-i ni’mette insanın, Allah’ın verdiği nimetleri hatırlaması, övünme ve böbürlenme duygusuna kapılmadan şükranla yâd etmesi söz konusudur.  Bu  bağlamda Merhum Elmalılı Hamdi Yazır da  tefsirinde  tahdîs-i ni’meti  şöyle  açıklar:

“Rabbinin nimetini- gerek mevcut ve gerek mev’ud olan nimetin- hemen tahdis et, anlat da anlat. Sade lafını ederek ve gösteriş yaparak mağrurlanmak için değil, hakkını takdir, şükrünü  ifa etmek için eserini gösterecek, başkalarını da istifade ettirecek veçhile  kavlî veya fi’lî hadis ile  anlat. Rabbinin sana  ata kıldığı gibi yetime şefkat  ile merhamet, Allah’ın muhtaç kullarına  maldan mal, ilimden ilim, va’den va’d ile  ata ve ihsan ederek sonun önünden, ahiretin  dünyadan  daha hayırlı  olduğunu  duyur. Böyle tahdis-i ni’met  ile  Rabbinin büyüklüğünü aleme anlat”.[6]

Tahdîs-i ni’met,  ayette her ne kadar  Hz. Peygamber’in örnek kişiliği üzerinden ifade edilse de,  bu ifadenin  bize  de yansıyan bir yönü  bulunmaktadır. Zira bu  mesajda, yapılan iyiliği unutmamak,  yeri ve zamanı geldiğinde  usulünce onu ifade etmek anlamı  mevcuttur.   Bu nedenle tahdîs-i nimet, her ilim, makam ve servet sahibi kişinin yapması gereken bir kadirşinaslık göstergesidir. Bunun bilincine olan insanlar da  bu görevi yerine getirme çabası  içinde olmuşlardır. Bunlardan  biri de Celalettin Suyutî’dir.  Nitekim bu düşünce ona,  “Kitabu’t Tehaddüs bi Ni’meti’llah/ Allah’ın Ni’metini Anlatma Kitabı” adıyla bir eser yazdırmıştır.  Otobiyografi türünde olan bu eserinin ön sözünde Suyutî,  “Rabbinin nimetini anlat” [7] ayetinden ilham alarak kitabının adını, bir “tahdîs-i ni’met” olarak “Kitabu’t Tehaddüs bi Ni’meti’llah” olarak koyduğunu söyler.  Kısaca hayatını anlatır ve  yazdığı eserlerin adlarını tek tek zikreder; hayatı boyunca  meydana getirdiği bütün eserlerin Allah’ın bir lütfu olduğunu; bu nedenle  de O’nun bu lütfunu, -övünmek kastı ile değil- tahdîs-i ni’met olarak anlatmanın bir “şükür” nişanesi olduğunu ifade eder.[8]  Dolayısıyla tahdîs-i ni’metin de güzel bir örneğini sunar.

Başa kakma ve minnet altına alma, insanlara özgü bir davranıştır. Bu nedenle  kimi insan, hem yaptıkları ile, hem de kendisine yapılan iyilik ile  övünme ihtiyacı hisseder ve daha ziyade  yaptıklarıyla öğünür. Allah Teâlâ, hiçbir öğünmeyi ve böbürlenmeyi  hoş görmez, muhtelif ayetlerinde de bunu açıkça beyan eder. Nitekim Bedir Savaşı sonrasında bazı sahabîlerin savaşla ilgili abartılı sözleri ve   övünmeleri üzerine ,[9]

Ey müminler! Şunu iyi bilin ki, (Bedir’de) düşmanı öldüren  siz değildiniz, onları öldüren asıl Allah’tır. (Ok, taş, toprak ) attığın zaman  gerçekte sen atmasın, asıl atan Allah’tır. Ve Allah bunu da , müminlerin  güzel bir imtihan  kazanmaları ( şerefli bir  zafer ve ganimet  elde etmeleri) için yapmıştır”[10]diyerek onlara  bu savaşta yaptığı yardımları hatırlatır, dolayısıyla  öğünmelerini  de doğru bulmaz.  O’nun bu konudaki uyarıları,  sadece bununla sınırlı değildir, daha genel bir çerçeveyi de kapsar. Şu ayetler, bunu ifade etmektedir:

“Müslüman olduk diye  bunu senin  başına kakıyorlar. Sen onlara deki Müslüman olmanızı  başıma kakmayın. Eğer (iman konusunda) gerçekten doğru söylüyorsanız, imanı nasip ettiği için asıl sizin Allah’a minnet borcunuz vardır.” [11]

“Mallarını Allah yolunda  harcayan, sonra da bu iyiliği yoksulun başına kakmayan ve onu incitmeyen kimseler, Allah katında mükafatlarını  mutlaka  bulacaklardır.”[12]  

Bu ayetlerin verdiği mesajlardan da anlıyoruz ki Allah Teâlâ, yapılan  iyilikleri  başa kakmayı asla tasvip etmiyor ve onaylamıyor. Bu nedenle inanan her insanın, Allah’ın kendine lütfettiği nimetleri hatırlaması ve bir tahdîs-i ni’met olarak anlatması; insanlara yaptığı iyilikleri mecbur kalmadıkça söylememesi, fakat kendine yapılan iyilikleri  de unutmaması gerekiyor; bu da kadirşinaslığının bir göstergesi olarak önem arz ediyor.

Prof. Dr. Celal Kırca

 

[1] Mustafa Çağrıcı, Şükür, DIA , İstanbul 2010, 39/259.

[2]  Cucanî, Ta’rifat, Ni’met maddesi.

[3] Duhâ,93/6-11.

[4] Buhârî, Tefsîr, 93.

[5] Duha,93/3

[6] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul,1938, 8/5906.

[7] Duhâ,93/11.

[8] Bu kitap, E.M. Sartain tarafından tahkik edilerek Cambridge Üniversitesi tarafından 1975 yılında yayımlanmıştır.

[9] Fahrettin Razî, Mefatihu’l Gayb,  Tahran, Tarihsiz, 15/139.

[10] Enfâl, 8/17.

[11]  Hucurât,49/17.

[12]  Bakara, 2/262.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.